30 Mayıs 2011 Pazartesi

HAYAT SİLGİSİ Mİ, HAYAT BİLGİSİ Mİ?

Zaman tüm hızı ve ihtişamıyla akıp giderken, farkında olmadan aklımda da kalbimde de değişikliğe neden oluyor .

Yaş almak mı, yaşlanmak mı ? Adını koyamadığım bir durum bu !!

Hayatıma bir şekilde giren insanları eğrisiyle, doğrusuyla kabul eden ve kazanmaya çalışan ben; bir süredir  insan silmeye başladım farkında olmadan.

Bana acı veren, üzen, canımı cidden acıtan insanları benden de öte aklım silmeye başladı.

Bu insanların varlığının ya farkında olmuyorum ya da varlıklarını önemsemiyorum artık.

Aslında bunu yapan beynim.

Geri dönüşüm kutusu gibi bir durum bu. Beynim bu insanları gerçekten önemsemiyor.Çok yakınımda olsalar bile görmüyorum onları, dikkate almıyorum yaptıklarını, söylediklerini.

Peki ben bu durumdan memnun muyum?

Aslını ararsanız memnunum, gereksiz insanları hayatımdan silerken ruhumun pencerelerinden dolan temiz havayla sarhoş olmaya başladım çünkü, haaa bir de hafiflemiş hissediyorum kendimi. Hani, dokuz on kilo verir de insan  kendini hafiflemiş ve iyi  hisseder ya öyle!!

Ben beynimin bu hallerine HAYAT SİLGİSİ diyorum.

Kendime şu soruyu da sormadan duramıyorum  bu durumda : HAYAT SİLGİSİ ' nikullanmaya başlama nedenim yılların bana kazandırdığı HAYAT BİLGİSİ olabilir mi?

27 Mayıs 2011 Cuma

TESADÜFLER ÜLKESİ

Tesadüfen yaşıyoruz " Yalnız ve güzel ülkemde" tesadüfen !!

Bir sabah işe giderken başımıza saksı düşebilir, araba çarpabilir hatta aracımızın içindeyken bomba bile patlayabilir.

Hayallerimiz yarım kalabilir, hayatımız yarım kalabilir !!

Tesadüfler ülkesi burası çünkü.

Geriye teselli kalır, ağıt kalır, hüzün kalır.

Akıl balık hafızasına eş değer olduğundan her şey bir süre sonra unutulur.

Sonra bir bomba, bir patlama ya da bir kaza daha...

Diyorum ya tesadüfler ülkesi burası.

Acıyı kanıksamış, yaşam biçimi haline getirmiş insanların ülkesi ...



Fotoğraf : http://www.deviantart.com/

25 Mayıs 2011 Çarşamba

BLOGUMUN DOĞUM GÜNÜ

Sevgili blogum üç yaşını doldurmuş, büyüyor, büyüdükçe beni de büyütüyor.

Blog dostlarımla ve  yazdıklarımla çoğalıyor, büyüyorum.

Fazla söze gerek yok ki bu durumda.

Blogumu seviyorum, yazmayı seviyorum, blog dostlarımı, arkadaşlarımı seviyorum.

Daha başka ne ister ki bir insan?

22 Mayıs 2011 Pazar

ERKEK ÇOCUK ANNESİ OLMAK

Uzun zamandır yazmak istediğim bir yazıydı.
Erkek çocuk annesi olmak kız çocuk annesi olmaktan daha farklıymış yaşadıkça anlıyorum.

Bu yazıyı yazmayı  belki bir yıldır erteliyorum; geçen cuma  oğlum en sevdiği arkadaşlarınla kovalamaca oynarken çocuklar  birbirlerine çarpınca,  birinin burnundan kan gelmesi diğerinin kafasının sarsılması sonucu savaştan çıkmışa döndüklerinde yazmaya karar verdim.

Erkek çocuk annesi olmak ;

1- Sürekli uyanık ve dikkatli olmak demektir,
2- Ders çalışma ve kitap okuma konusunda sinirleri alınmış gibi davranmak demektir,
3- Oğlunuz büyürken anlatacağınız masallara dikkat etmeniz gerekir onlara asla Pamuk Prenses ve Yedi cüceler; Rapunzel gibi masallar anlatamazsınız,
4- Spider Man, Ben 10, Bakugan, Cille gibi kahramanlarla aranızı hoş tutmak demektir. Haa bunların oyunlarını da bilmelisiniz.Çünkü erkek çocuklar kızlar gibi eline bebek alıp; evcilik, komşuculuk falan oynamazlar !!!!!

5- Duvarlarınıza her türlü yazı ve resim yapılmasına razı olmalısınız, kızlar da duvar  boyar ama erkeklerin boyaması  daha bir başka türlüdür,
6- Bütün araba markaları hakkında bilginiz olmalıdır, yoksa pat diye sizi bozuverirler,

7- Dışarıda arkadaşlarıyla oynarken her türlü kazaya hazırlıklı olmalısınız. Koşarken düşebilirler, birbirlerine çarpabilirler, düz duvara tırmanabilir, koltuk tepelerinde gezebilirler; soğuk kanlı olmalısınız.

Bunlar saymakla da, yazmakla da bitmez aslında.

Oğulları büyümüş olan bir kaç arkadaşımın ortak görüşü de şu; erkek çocuklar büyüdüklerinde annelerinin en yakın arkadaşı oluyorlarmış.
Yaşadıkça göreceğiz biz de ...

Not: Burnu kanayan benim oğlum, kafası sarsılan en sevdiği arkadaşı Nuri.
Sonra birbirlerine sarılıp ağladılar; benim de onları öyle görünce elim ayağım birbirine karıştı.
İyi ki babamız soğukkanlı, şimdi her şey yolunda çok şükür ...

18 Mayıs 2011 Çarşamba

EN ÖZEL DOĞUM GÜNÜ

"Benim doğum günüm 19 Mayıs'tır" demiş soranlara Mustafa Kemal Atatürk.

Bir ulusun kurtuluş gününün başlangıç tarihini, Anadolu'ya ayak bastığı günü doğduğu gün kabul etmiş.

Açtığı aydınlık yolda, hiç bir şeyden vazgeçmeden yürümek de onun çocukları olan bizlerin en birinci görevi olsun.

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.

17 Mayıs 2011 Salı

BİR TEK CÜMLE İÇİN ...

Fotoğrafını gördüğünüz kekin öyle özel bir tarifi yok.

Benim için özel bir anlamı var ama :

İki hafta önce yorgun argın dersten dönmüştüm, oğlum uyumamış beni bekliyordu, onu uyutmak için yanına uzandım, saçlarını okşarken aramızda şu konuşma geçti :

- " Yarın okulda piknik var anne.  "

- " Biliyorum oğlum. "

- " Bana kek yapar mısın anne ?"

Ben biraz sinirlenerek;

- " Oğlum bu şimdi bu saatte mi söylenir?"

- "N'apiim anne şimdi aklıma geldi !!!"

Ben daha da sinirlenerek ama ona belli etmeyerek cevapladım oğlumu;

- " Oğlum ben çok yorgunum bu saatten sonra sana kek falan yapamam yarın sabah ya bakkaldan hazır kek alırız; ya da fırından gider tazecik kek alırız e mi yavrum !!!!! ??????"

Oğlum vurucu ve hatta can alıcı cümlesini kurdu :

- " Ama anne, sen beni anlamıyorsun, ben yarın piknikte arkadaşlarıma senin yaptığın kekten vermek istiyorum; arkadaşlarıma bakın bu keki benim annem yaptı demek istiyorum !!!! "

Bu cümledir işte gecenin bir vakti bana kek yaptıran, yorgunluğumu unutturan ...

14 Mayıs 2011 Cumartesi

BLOG KONTROLÜ



Sabah sabah blogspotun havası ne alemde diye baktığımda her eşyin normele döndüğünü gördüm sevindim:)

Blog spottaki çok bulutlu hava yerini güneşe bırakmış ne güzel. Ben de hemen bir şeyler yazayım dedim.

Dün son olduğunu umut ettiğim yağmurlarla bir cuma gününü daha bitirdik. Düne inat bu sabah hava şahane.

Birazdan kendimi yürüyüş yollarına atmayı planlıyorum.

Yürürken çok rahatlıyorum ben, bu yaştan sonra en iyi spor bu bence.

Yeni kitaplar aldım kendime hele bir tanesi var ki bayıldım tek kelimeyle.


Zeynep Altıok'tan Yıldız İzi.


Zeynep, Metin Altıok - Füsün Akatlı 'nın biricik kızları.

Çocukluğu Türkiye'de iz bırakan değerler arasında geçmiş ve günü gelmiş hepsini birer birer gökyüzüne göndermiş.

Babası Metin Altıok Sivas'ta ortaçağ karanlığında yıldızlara karışmış.

Akıcı çok güzel bir dili var kitabın. Ben çok sevdim hepinize tavsiye ederim.

Kitabı fark etmemi sağlaya Leylak'cığıma çok teşekkür ederim.

Neyse, blog kontrolü ve benden haberler  bu kadar, şimdi kendimi yollara atma vaktidir.

Hafta sonumuz güzel geçsin :))

Blog Not : Fotoğraftaki kedinin konumuzla ne ilgisi var diye düşünebilirsiniz.
Kedinin adı Çilek. Bizim dinlenme evimizini kedisidir kendileri, gamsız, tasasız bir kedidir.
Kendimi bu gün Çilek gibi hisettim de :))

10 Mayıs 2011 Salı

YASAKLI MİNİK KELEBEK

1985 veya 1986 yılları olmalıydı.

Antalya'da öğrenciydim, dört arkadaş aynı evi paylaşıyorduk.

İstanbul'da Deve Kuşu Kabare Tiyatrosu'nun Yasaklar adlı oyunu izlenme  rekorları kırıyordu.

O zamanlar video ile bile tanışmadığımız yıllardı ve YASAKLAR o kadar güzel bir oyundu ki, kasetleri bile çıkmıştı. Biz de arkadaşlarla evde oturup YASAKLAR'ı dinlerdik.

Oyunun bir yerinde, okul müsameresinde söylenmesi yasaklanan bir şarkı vardı, şarkının sözleri  okul idaresi tarafından değiştirilmişti : " Minik, minik minik kelebek, minik kelebek.

                                        Kon bir dalda dur uçmak ne demek?Uçmak ne demek .
Sanatçı olmak böyle bir şey her halde. 25 yıl sonrayı o günlerden tahmin etmek,  öngörü sahibi olmak ve topluma mesaj vermek ...

Bu yazıyı neden mi yazdım?
Bloglar YASAKLANDI sonra tekrar açıldı, şimdi de İNTERNET YASAĞI geliyormuş.
Böyle böyle özelimize inecekler diye de endişelenmiyor değilim.

Yirmi birinci yüz yılı her türlü teknolojik donanımla gümbür gümbür yaşarken, yasaklı minik kelebek olmak istemiyorum da ben arkadaşlar, bu yüzden  yazdım :)))

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Bİ TEK ANNEM OLSUN

İnsan yaşı kaç olursa olsun annesi ve babasını kaybettiğinde büyürmüş.

( Bu sözün anlamını  annem yoğun bakımda yatarken daha iyi anlamıştım; çok şükür atlattık o günleri ) .

Ve ben yine çocuk kaldım !!

Annesinin dizinin dibinden ayrılmayan; varlığından güç alan, annesinin kokusunu içine çeken küçük çocuk !

Ve annem; tam yirmi üç yıl önce  büyümüş ama annesini unut-a-mamış annem.

Ve oğlum; koynumun güvercini oğlum; bütün bir hafta boyunca okulun bahçesinden topladığı çiçekleri
 " Biliyorum, anneler günü değil ama bunlar senin için anne " diye getiren, beni umudumu kestiğim anda anne yapan oğlum .


Ve anneannem, çok zaman geçse de gidişinin üzerinden, özlemi dinmeyen anneannem;

Ve tüm kadınlar; anne ya da değil hiç fark etmez;  -çünkü annelik duygusu hiç bir şeyle ölçülmez-;
hepimizin anneler günümüz kutlu olsun ...


Fotoğraftakiler : Annem, en altta ortadaki fotoğrafta  annesinin kucağında yine annem ...

3 Mayıs 2011 Salı

U. I. P.


Hafta başı itibarı ile gündüz derslerim bitti fakat heyhat; pazartesi günü en yoğun günüm; akşam altıda yine dersim var hem de dokuz buçuğa kadar !!!!

Azimliyim kararlıyım; pazartesi sendromu yaşamayacağım hem sendrom da ne canım; yeni gelen mayısa ilk haftadan ayıp olmasın :))

Ve fakat evde yemek yok saat   akşam üzeri beşe çeyrek var !!!

Ne yapılır ?

Dolapta cuma gününden kalma pazardan aldığım ıspanaklar var, yıkamışım da mis gibi beni bekliyor.

Buzlukta dondurulmuş yufkalarım var.  ( Ben bu yufkanın buzlukta dondurulup sonra çözüldüğünü, çözülünce de eski haline döndüğünü bilmiyordum; kardeşimin kayınvalidesi öğretti teşekkürler Sevim Teyze :))

Yufka ve ıspanakları görünce, aklıma ailecek çıldırdığımız, yemeğe doyamadığımız ıspanaklı börek geliyor.

Işık, hatta jet hızıyla bir börek yapıyorum ki evlere şenlik !!!!

Yufkaları tepsiye yayıyorum, süt, yağ, yumurta üçlüsünü çırpıp ,  yufkaları ıslatıyorum; üzerlerine alel acele ıspanakları koyuyorum hem de çiğden; sonra da o ıspanakların üzerine doğradığım soğanları ekliyorum onlar da çiğden; - bana ne fırında pişsinler hep birlikte -.

Yufkaları kapatıp , yine alel acele üzerine yumurta sürüyorum kiiii, aklıma çörek otu geliyor.
Benim oğlan susam ve çörek otu hastası olduğundan böreklerin üzerine çörek otu serpiyorum.

Tüm bunları onbeş dakikada yapıyorum.
Hızıma o kadar hayranım ki, belki blogda yayınlarım diye o arada fırına girmeden önce bir tepsi böreğin
 fotoğrafını çekiyorum. Tabii fırından çıkınca da fotoğrafını çekmek lazım; onu  da çekiyorum.
Böylelikle ortaya U. I. P. - Uyduruk Ispanaklı Börek - çıkıyor !!!


( Yemek blogu yazarı olmak zor işmiş bunu da anlamış oluyorum bu arada:))

Sonra derse gidiyorum akşam eve geldiğimde hane halkının lütfedip bana bir tepsi börekten utanmadan bir dilim ayırdıklarını görüyorum; onun da fotoğrafını çekip ibreti alem için facebooka falan koymak istiyorum ama çok yorgunum vaz geçiyorum :))