29 Ağustos 2012 Çarşamba

EYLÜL ve TATİL

 
 
 
Sanılanın aksine bitiş değil başlangıç ayıdır EYLÜL.

Okullar açılır, yıllık izinlerden dönülür; iş başı yapılır, tatil yerleri eylülde daha az kalabalıktır artık.
Yavaş yavaş terk edilmeye yüz tutmuştur tatil mekanları.
Deniz artık biraz daha serindir ve kendine has bir güzelliği vardır eylülün.
Sonbaharın naif kızıdır bence eylül.

Bu yıl okul ve iş açısından çetin bir yıl olacak bizim için. AÖF yeniden yapılanmaya gitti. Dersler tamamen değişti. İşim çok zor.
Oğlum 4. sınıfı okuyacak bu yıl ve söylenenlere göre 4. sınıf hayli zormuş.
Yaşayıp göreceğiz biz de.

Kendimize biraz doping yapıp enerji toplamak için kısa bir tatile çıkıyoruz bu gün. KAŞ'a gidiyoruz.

Kaş, Kalkan, Kekova, Patara huzurlu topraklar bizim için. Eş durumundan yarı Kaş'lı sayıldığım için; aslında bana kalsa bütün bir yaz yaşarım Kaş'ta.
 Bakalım geçen yaz sonu bize Kaş Marina'da hoş geldin şöleni sunan Kaz orada mı hâlâ?

Bir önceki yazımda paylaştığım kitap kulemin altlarında duran, Tanrı Daima Tebdili Kıyafet Gezer tatilde yol arkadaşım olacak benim.
Asla kişisel gelişim kitaplarını sevemedim,  kitaba da bu yüzden çok ön yargılı yaklaştım.

Bir kaç sayfa okuyunca kişisel gelişim kitabından çok farklı olduğunu gördüm. Kişisel gelişimden çok; güzel bir roman bence.
Tam yaz kitabı tatil kitabı ...

Neyse bu kadar gevezelik yeter. Ben kaçıyorum.
Yeni anılar biriktirip, fotoğraflar çekip, biraz da enerji depolayıp döneceğim. Dönünce hepsine çok ihtiyacım olacak çünkü ...


27 Ağustos 2012 Pazartesi

BENİM KULEM

Gecikmeli de olsa evdeki kulelerimden birini paylaşmak istedim.
Bir kısmı okundu; bir kısmı sırasını bekliyor.

Kendimce okunmayanlar için şöyle bir sıralama yaptım :

1- Tanrı Daima Tebdili Kıyafet Gezer : Sanki yaz kitabı gibi geldi bana; bu gün yarın başlarım.
2- Sen Dünyaya Gelmeden : Hüzünlü bir hikayesi var anladığım kadarıyla; sonbaharda okuyayım dedim.
3- Anna Karenina : Filmini izlemiş, çok beğenmiştim. Anna'nın trajik sonunu bildiğim için de geçen seneden beri elime alıp alıp bırakıyorum ama " Tolstoy Aşkı" na okumak lazım. Sanırım o da kış kitabı olacak.
4- 1Q84 : Yazıın plajda, denizde tuğla gibi kitabı taşımak zor olacağı için o da kışın baş ucu kitabım olacak.
5- Kalan : Çok istediğim bir kitaptı. Blog arkadaşım sevgili Gülşah'ın hediyesidir bana 1Q84'den önce onu okuyup bitirmek istiyorum. Sanırım o da son bahar kitabım olacak .
Diğerleri okundu ve kitaplığımda yerini çoktan aldı zaten :))

22 Ağustos 2012 Çarşamba

HAYAT GÜZELDİR !!!!

Bu bayram böyleydim; bizim yazlıktaki kedimiz  Zeytin gibi.

Ye, iç, keyif yap.
Sadece ilk günü ziyaretlere ayırdım. Yaşam biçimlerimiz değişse bile bayramlarda sevdiklerimle olmak benim için çok özel ve fakat sürekli çalıştığımız için dinlenmeye de ihtiyacım var ... Eylülün ilk haftası asıl iş maratonu başlayacağından tembelliğimin sınırlarını zorladım desem yeridir.

***

Esasen denizi pek sevmem.
Tatil şehrinde yaşıyor olmama bağlarım bunu, bir de Akdeniz'in tuzlu oluşuna.
Buralarda denize  girince kirpiğine kadar bembeyaz çıkar insan.
Nedense bu yaz, denize doyamadım. Hemen hemen gün aşırı denizdeydim. Vücudumun iyota ihtiyacı var herhalde, bedenim bana çaktırmadan sinyal gönderip duruyor galiba. Bayramın ikinci ve üçüncü günü bu sahilden kopamadım ...
***

Arife günü kendime kitaplar aldım, bayramda okumak için. Yazlığa giderken hepsini evde unutmuşum, oralarda kitapsız kaldım derken imdadıma komşumun kitaplığı yetişti.

Gözüme çarpan ilk kitabı aldım. Tarzı bana biraz uzak gibi duruyordu ama konusu çok ilginçti. Havai'de altı yaşında cüzzam hastalığına yakalanan bir kızın öyküsüydü. Türkiye'de de çok yaygın olan ve Türkan Saylan tarafından kökü kazınan bu hastalıkla ilgili bilgiler öğrendim kitaptan.

***
Sonra tam da keyfim yerindeyken Gaziantep ve Hakkari'de olanları duydum.
Sustum... Korktum ...

Savaşı başlatmak kolay. Birileri artık barışı başlatsın mümkünse. Çünkü hayat güzel; insanca yaşamak hepimizin hakkı; çok şey istemiyorum aslında ...

17 Ağustos 2012 Cuma

BİR SEVİNÇ, BİR NOSTALJİ, BİR HÜZÜN



Farkındayım, yazının başlığı Zülfü Livaneli'nin " Bir Adam, Bir Kedi ,Bir Ölüm "  romanına benzedi ama konu tamamen farklı.

İnsan hayatı ne tuhaf bir gün içinde sevinç, hüzün, nostalji yaşayabiliyor insan  ve hayat hızla akıp gidiyor.

Tam da bayram telaşı içinde ömrümden bir ramazan ayı daha eksiltmiştim ki bu gün itibarı ile SBS sonuçları açıklandı. Bu yıl sınava giren yeğenim istediği Anadolu Lisesi'ni kazandı. Sabahın erken saatlerinde haber gelince hepimiz sevinçten havalara uçtuk !!!
***
Bir kaç saat sonra annemlere gelen bir telefon; onları İstanbul'a ilk geldikleri yıllara, beni de çocukluğuma götürdü.

Telefonun öbür ucunda annemlerin İstanbul'a yerleştikleri ilk yıllardaki komşuları vardı ki onlar; karı koca, benim ve  kardeşimin doğumlarımıza ve çocukluğumuza  tanıklık etmiş çok özel insanlardı.

Yıllar önce Kanada'ya yerleşmişlerdi ve şimdi Türkiye'ye kesin dönüş yapmışlar; tatil için de Antalya'yı seçmişler.
Eeee gelmişken eski dostları da ziyaret etmek istemişler.

Evde bir nostalji havası esti bir anda. Herkes yaşlanmış, hepsinde çeşitli hastalıklar oluşmuş, onlara göre biz büyümüşüz, oğlum bana benziyormuş falan filan ...

Ayrılırken hüzün, anılar  ve neşe bir aradaydı. Kimbilir bir daha ne zaman göreceğiz birbirimizi ?

Eski dostlar; temelli dostluklar bence. Hiç bitmiyor, yıllarca görüşülmese de karşılaşıldığı anda kaldığı yerden devam ediyor. Gittiklerinde  balkondan onlara el sallarken bunları düşündüm.
***
Akşam üzeri saatlerinde aldığım bir haber çok canımı sıktı.
Ciddi bir hastalıkla bir  kaç yıldır  uğraşan bir arkadaşımdan geldi haber. O ciddi hastalıkda yayılma olmuş. Tıp dilinde metastaz diyorlar.

Hayat böyle işte.
Ne yaparsan yap; bir menzil var ve adım adım yaklaşıyor insan o menzile. Farkında olarak ya da olmayarak.
Hayatı içimize çeke çeke yaşamamız lazım.
***
Yarın arife günü, en sevdiğim gün.
O teleşın arsında bir ara  bir yolunu bulup kitapçıya gideceğim, bayram kitapları seçeceğim kendime.
İlk gün sevdiklerimle birlikte olup, bayram coşkusunu yaşadıktan sonra kitaplarımla başbaşa kalacağım.

Bir sonraki yazımda  kitap kulelerimle birlikte paylaşacağım bayram kitaplarımı.

Bayramınız, bayramımız mutlu geçsin.
Sevinç, neşe, sağlık huzur hiç eksilmesin hayatlarımızdan ...
Haa bir de kitap tabii. Her zaman ve her şeye rağmen !!!

14 Ağustos 2012 Salı

SİNEĞİN AHI !!


Geçen gün mutfaktayım; yemek yapacağım, henüz başlamamışım.
 İftar vaktine daha çok var.

Mutfakta kocaman bir at sineği, nereden girmişse yolu bizim evin mutfağına düşmüş. Bunlar bir de acaip ses çıkarıyorlar. Kapkara da bir şey.

Bizim sinek, uçtu uçtu, gidip mutfak penceresine kondu. Ben de kahraman cengaverim ya; elime " detan maxi " sinek ilacını kaptığım gibi azıcık sineğin  üzerine sıktım.
Zavallıcık  oracıkta öldü tabii. Neyse henüz hiçbir  yemek hazır değildi ve ben yemek işini bırakıp mutfak temizliğine giriştim.

Her şeyi çok bilen oğlum, sineği öldürdüm diye kızdı bana. Mutfak penceresini açsaydın da sinekceğiz uçsaydı ya anne dedi. Hani öldürmek günahtı gibi polemiklere de girmek istedi ama pek bulaşmadım.

Antalya'da yaşayanlar bilir.
Yazın sıcağı ile birlikte her türlü sevimsiz hayvan, haşarat dolar evlere. İstediğin kadar önlem al; temizlikten " Steril Selami " gibi dolaş; bu yaratıklar için fark etmez. Tek tük çıkarlar bir yerlerden !!!

Bir de buranın meşhur " kakalak" denen hamam böcekleri vardır ki; Allah hepimizi onlardan korusun !!!!
Kendileri kanatlı olup uçarlar.
Kanadın yakışmadığı tek hayvan da bunlardır.

İşte benim at sineğini imha etmemden bir iki gün sonra eve bu kakalaklardan girdi. Hem de salonun tavanına konmuş; gel de öldür hadi !!!

Ben bu kakalak konusunda çok hassasım, görünce kaşınmaya başlıyorum.
 - Off ya amma gıcık şeyler anlatıyorum di mi?
Neyse, az kaldı bitiyor . -

Kakalağı salonun tavanında görünce kaşınmaya başlamadan banyodan böcek ilacını alıp, bu sefer de  tavana doğru sıktım .

Ne oldu biliyor musunuz? Kakalak uçtu. Sanki o böcek ilacı hayvana doping oldu.
Uçtu ve kayboldu. Eve fare girmiş kadar korkuyorum şimdi.
Evi dezenfekte edeceğim başka çaresi yok.
Bu arada oğlum ve eşim halime gülüyorlar.
At sineğinin ahı tuttu diyorlar.
Nefret ediyorum şu haşarattan ve bu şehrin yapış yapış sıcağından ...

Blog Not  : Fotoğraf ne alaka diyebilirsiniz? Eee, bu kadar sevimsiz şeyi yaşayıp yazdıktan sonra bir de sinek ya da kakalak fotoğrafı koyacak değildim elbet :)))

6 Ağustos 2012 Pazartesi

ARKADAŞIM LAURA

Böyleyim ben !
Geçmişle bağlarını  koparamayan; şu an yaşadığı hayata da sıkı sıkıya bağlı, ama çocukluğuna dair ufacık bir anı kırıntısı gördüğü anda heyecanlanan,  içine küçük kız kaçmış kırklı yaşlarını yaşayan bir kadınım.

Bu gün internette gördüğüm bir fotoğrafla yine zaman yolculuğuna çıktım.
Çocukluğuma gittim.


 " İstanbul'daki evimizdeyim şimdi. Yetmişli yıllardayım.
Yeni aldığımız  siyah beyaz televizyonu en iyi gören koltuğa  oturuyorum. Benim koltuğum o; kimse oturamaz benden başka !!!!!
Ee kolay mı? Haftada bir gün merakla beklediğim bir dizi var ve  dizi gününün gelmesini iple çekiyorum.-  İnsan belleği işte; her şeyi hatırlasa bile bazı ayrıntıları unutuyor. Gününü unuttum dizinin; sanki cuma ya da cumartesi  gibiydi. -

Laura Ingals;  arkadaşım benim !! Ona özeniyorum. Onun gibi saçlarımı iki yandan örüyorum okula giderken. Laura'ya özenen çok kız var  benim gibi, çocuğum farkında değilim.

Nelly var bir de; zengin ve şımarık kız.
Sarı saçlarının lüle lüle oluşu dışında hiç sevmiyorum onu. Arkadaşım Laura'yı  üzüyor, hatta eziyor  çünkü !!!!
Mary için çok üzülüyorum. Anne ve baba Ingals'ların aşklarına, birbirlerine olan o güzel duygularına çocuk aklımla hayran kalıyorum. "
***
Paranın hiç bir şey olmadığını, sevgi ve huzur  varsa küçük bir kulübede bile mutlu olunacağını öğretiyor bu dizi bana. Ben farkında olmadan kişiliğimin temellerini atıyor belki de.
Yetmişli yıllar bu yüzden güzeldi işte. Çocuktuk, saftık, büyümeye özeniyorduk ve yıllar geçmek bilmiyordu.

Sonra büyüdük nasıl olduğunu anlamadan.
 " Yalan Rüzgarları" sayesinde " Cesur ve Güzel " olmayı öğrendik istemesek de.
 O zamanlar yerini bile bilmediğimiz bir Amerikan şehrinde petrol zengini aile kahramanları yüzünden ihanet acısını  ailecek tattık !!!

Hayat çocukluğumuzdaki gibi değilmiş yaşayarak anladık; çoğu kere anılarımıza sarıldık.

Zor anlarımızda mutlu geçen çocukluğumuza sığınmamız bundandır belki de ...