31 Ekim 2009 Cumartesi

HAMARAT DİVA

yenidivalogo1

Biz birbirini yazılarından tanıyan bir kaç kadının tek bir yerde buluşmuş yürekleri biraz farklı atıyor bu aralar.

Yenilikler, güzel başlangıçları de beraberinde getirir.

Yıllar önce bir başka platformda yazılarını ilgiyle takip ettiğim sevgili Enhar'a blog spot ortamında tekrar rastladığımda eski bir dosta yıılar sonra yeniden kavuşmuşum gibi hissetmiştim kendimi. Uzun süre buradaki yazılarını da takip ettim.

Enhar, geçtiğimiz günlerde çok güzel bir projeyi hayata geçirdi.

O’nun şimdi Zeynep ve Defne’sinden sonra minik bir bebeği daha oldu.

Eminim ki bu bebek de mutlu ellerde büyüyecek. Bunun ilk sinyallerini verdi bile.

Ben de bebek büyürken sevgili Enhar’a katkıda bulunmak istedim..

Bebeğin adı, www.hamaratdiva.com

Ben de haftada bir yazılarımla bebeğin büyümesine tanıklık edeceğim.

Bu yeni güzelliği kendi sayfamdan da paylaşmak istedim.

Enhar’cığım, yolun açık, her şey gönlünce olsun.

29 Ekim 2009 Perşembe

CUMHURİYET BAYRAMI VE UMUT FİLİZLERİ

fotograf-0093fotograf-00972
Umut varsa yaşarmış insan.

Umudunu yitirmek, her şeyi bir anda kaybetmekten bile kötüymüş.

Hangi konuda olursa olsun işte o zaman dibe vururmuş insan

Doğrudur, inanırım.

Son zamanlarda hem anne hem de vatandaş olarak kendimce bu dibe vuruşları çok yaşadım.

İnsan hayatında en önemli konulardan bir olan sağlık ile ilgili yaşadığım güvensizlik, umudumu yitirmeme sebep oldu.

Diğer yandan, yirmi beş yıldır dağlarda terör estiren, gencecik evlatlarımızın yaşama haklarını ellerinden alanların, yine o dağlardan hoplaya zıplaya inişlerini görmek de umudumu yitirmeme sebep oldu.

Oysa bu gün pırıl pırıl bir gün.

Bu gün dünya çapında bir mucizenin gerçekleşmesinin yıldönümü.

Oğlum okulda ilk kez Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyor bu gün.

Henüz tanıdığı harfleri birleştirerek okumaya çalışan, yazı yazma konusunda hâlâ acemi olan oğlum şiir okuyacak bu gün :

“ Gönül verdik sana erdik
Ey hürriyet, cumhuriyet.

Herkes sever seni över
Ey hürriyet cumhuriyet

Canımızsın şanımızsın
Ey hürriyet cumhuriyet “


Bu sene Antalya’da daha bir coşku dolu kutlanıyor Cumhuriyet Bayramı.

Bütün okulların öğrencileri, Ata’larının bıraktığı emanetin değerinin farkında.

Okulların katılımı mükemmel. Coşku ile kutluyorlar en özel bayramlarını.

Bu gün tüm okullar, askerler ve halk el ele tutuşmuş, tek yürek olmuş.

İşte bu gün, bu pırıl pırıl günde yeniden umut filizleri yeşerdi yüreğimde.

Kim ne derse desin, yeni nesilden umutluyum ben.

Yeni yetişen nesil, sahip oldukları değerleri her daim koruyacak, inanıyorum ben.

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.

24 Ekim 2009 Cumartesi

DOMUZ GRİBİ, GÖZLÜK, BOZUK PARA, KUMAŞ PANTOLON VS. VS.

sxlove_by_erikue

Bir Pazar sabahı, her zaman gazete aldığım gazete bayiinde :

“- Günaydın Özlem Hanım, neden bu sabah gözlüklerinizi takmadınız, unuttunuz mu yoksa? “

- “ Yok siz fark edip sorun diye takmadım. “

* * *
Alış veriş yaparken markette kasada, tezgahtara 5 TL’lık alışveriş karşılığında 20 TL uzatmışken :

- “ Eee , pardon bozuk yok muydu?”
- “Yoktu kardeşim, kasa sensin ben değil!!!” – Sanki 100 TL bozacak !!! -

* * *

- “İkinci çocuğu niye düşünmüyorsun?”
- “ Düşünmüyorum!!!”
- “ Aaa ama olmaz şekerim, çocuk kardeşsiz olmaz!!!”
- “ Tamam doğurayım, o kadar kolaysa sen bak o zaman.”

* * *


Kulak Misafiri olduğum bir konuşma:

- “ Kardeş n’olucak bu domuz gribi sence?”
- “Aman merak etme Buralara gelmez o “ ( Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demek istiyor yani )
- “ Domuz gribi aşısı varmış ama dinimizce caiz midir vurulmak acaba?

İkili konuşmalara kulak misafiri olduğumda araya girmemeye özen gösteren ben dayanamıyorum ve atlıyorum :

- “ Siz önce aşının içinde ne var ne yok onu araştırın bakalım, sonra caiz olup olmadığını düşünün “ diyorum.



Veee son olarak yıllar öncesinden;


Yeni doğum yaptığım dönemlerde, alış veriş için gittiğim bir mağazada :

- “ Şu pantolonların en büyük bedenini denemek istiyorum.”
- “ En büyük 44 beden o da zaten size olmaz hanım efendi
Görüyorum, üstelik pantolonların kalıpları geniş rahat rahat olur ama tezgahtar beyefendi ısrarlı, olmaz diyor, pantolonu giyiyorum oluyor ama tezgahtar kafayı bana takmış, bu sefer de
- “ Siz hiç uğraşmayın kilo veremezsiniz “ diyor.
- “ Yaa, bu kadar eminseniz, siz de mesleği bırakın, medyumluğa başlayın, daha çok yakışır diyorum.

Ben bu insanları anlayamıyorum!!!


Fotoğraf : www.deviantart.com

21 Ekim 2009 Çarşamba

DOMUZ GRİBİ AŞISI OLMALI MI?

0

Bu eskiden beri bildiğimiz grip, ne zamandır hayvan isimleriyle anılır oldu sahi?

Yıllar önce kuş gribi ortalığı kasıp kavurmuştu, o dönem sabah kahvaltılarında düzenli olarak yumurta yedirdiğim oğluma panik halinde yumurta yedirmekten vazgeçmiştim. Üzerinden yıllar geçti bizimki hâlâ yumurtayı ağzına sürmüyor.

Şimdi de domuzlardan bulaşan domuz gribi canımızı acıtacağa benziyor. Neyseki domuz eti ile bir samimiyetimiz yok:)

Hepimizin bildiği gibi domuz gribi ile geçtiğimiz yılın mart ayında tanışmıştık.

O dönemde Türkiye’de sadece bir yabancı turistte domuz gribi vakası gözlendiği yetkili ağızlardan doğrulanmıştı.

Şimdi ise büyük şehirlerde birkaç okulda domuz gribi virüsüne rastlandı ve haliyle benim gibi çocukları okula giden anneler de ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.

Bu durumda iki seçenek söz konusu; domuz gribi aşısı olmak ya da aşıyı olmamak.

Türkiye’ye domuz gribi aşılarının gelmiş olduğu haberlerini birkaç gündür sıklıkla duyar olduk.

Şimdi hepimiz tereddütteyiz acaba özellikle okul çağındaki çocuklarımıza domuz gribi aşısı yaptırsak mı ?

Elbette bu konudaki bilgim sadece ilgili ve araştırmacı bir anne kimliği ile sınırlı.

Birkaç yetkili ağızdan ve özellikle oğlumu bebekliğinden beri takip eden, fikirlerine çok değer verdiğim çocuk doktorumuzun önerilerine göre oğluma domuz gribi aşısı yaptırmamaya karar verdim.

Bu kararımın nedenleri kısaca şöyle :

- Bu hastalık 191 ülkede şu ana kadar sadece 4.525 kişinin ölümüne neden olmuş.

- Şimdiye kadar ki tüm grip aşıları özellikle bağışıklık sistemi güçsüz olan ve 65 yaşın üzerinde risk taşıyan hastalara önerilmiş, kaldı ki domuz gribinin şimdilik öldürücü etkisi olmadığı diğer gripler gibi seyrettiği söylenmekte.

- Domuz Gribi aşısının yan etkilerini bilmiyoruz, içinde ne var ne yok bilmiyoruz bu da ayrı bir tereddüt doğuruyor.

İçinde ne oluğunu bilmediğim bir aşıyı olmayı ve oğluma yaptırmayı şu aşamada düşünmüyorum.

Yapmam gerekenin dikkatli ve hijyen hareket etmek ve grip vakası ile karşılaştığımda geç kalmadan önlem almak olduğunu düşünüyorum.

Özellikle aşı konusunda tereddüt yaşayan arkadaşlarla düşüncelerimi paylaşmak istedim.

19 Ekim 2009 Pazartesi

ELA LALE AL !!!

imagesEla lale al.

Al, ala, ela, lale

El ele Ela

Lale Ela el ele

Ele, elle, lale


Bu yıl 24 eylül’den itibaren bir aydır evde oğlumla bu hallerdeyiz.

Üstelik el yazısı.

Bizim zamanımızdaki gibi fişler, heceler yok.

Bu belki güzel ama şu el yazısı konusuna takmış durumdayım.

Hatırlıyorum; ben el yazısı ile ilk okul üçüncü sınıfta tanışmıştım, el yazısı ile o gün bu gündür pek sevmeyiz birbirimizi.

Henüz harfleri yeni öğrenirken harflerin el yazısı biçimleriyle tanışmak, onları tek tek tanımak bu küçük canlar için o kadar zor ki.

Hele benim oğlum gibi parmak kaslarında problem olan çocukların yazı yazması daha da zor.

Parmak kaslarındaki problem genellikle erkek çocuklarında olan, ilk okul 3. sınıfta düzelen sürekli alıştırma yapılması gereken bir durummuş, tam düzelmesi nasıl olur ben de araştırıyorum bilen varsa yardımlarını beklerim.

Hal böyle olunca el yazısının hemen ilk okul birinci sınıfa başlar başlamaz öğretilmesi çok mu gerekli bilemedim ben?

Ya da en azından yazma güçlüğü çeken çocuklara ne yapılabilir bilemiyorum.

O kadar zor bir durum ki, çocuk harfleri tanıyor, öğrendiklerini birleştirip okuyor da kendince ama iş yazmaya gelince hırçınlaşıyor. Bunu çözmenin bir yolu vardır mutlaka.

Okul yolunda yürümek çok zormuş, böylece tecrübe etmiş olduk.

El yazısı alın yazısı mı olacak acaba çocuklarımızda?

Bu sistem bu koşullarda ne kadar doğrudur?

Gelecekte okumayı sevmeyen kadar yazmayı da sevmeyen çocuklar yetişmesinden endişeleniyorum.

13 Ekim 2009 Salı

HAYATIN AMACI

tree_by_votequimby
Hepimiz zaman zaman bunu sorgularız.

Nedir gerçekten hayatın amacı?

Ne yapıyoruz biz?

Nereden gelip nereye gidiyoruz hayat denen bu serüvenin içinde?

Kimi zaman başarıyoruz bir şeyleri kimi zaman dibe vuruyoruz.

Dibe vuruşlarda dipteki zemin sertse yukarı çıkışlarımız daha kolay oluyor elbette, oysa o zemini hazırlamakta bile tek kuvvet aslında biziz.

Bunun yani kendi gücümüzün farkında mıyız? Belki de önemli olan bu.

Bazı kitapları okumakta çok geç kalıyorum.
Bunun en önemli nedeni zamansızlık bana göre.

Eğer kitap okunmaya değerse bu geç kalmışlığımdan ötürü kendime sitem ediyorum.
Kitabın içindeki tek bir cümle bile bana çok şey anlatıyorsa, geç kalmış olduğum için kendime sitemimin yerinde olduğunu düşünüyorum.

Geçen gün kitap seçimine çok güvendiğim sevgili arkadaşım, telefonda “ bu kitabı mutlaka okumalısın, inanılmaz ” demeseydi, bu gecikmem hâlâ devam ediyor olacaktı.

Neyse çok uzatmadan kitaptan söz edeyim. Eminim bu satırları okuyan arkadaşlardan bir çoğu söz ettiğim kitabı çoktan fark edip okumuşlardır bile.

Kitabın adı Evrenden Torpilim Var .

Yazarı Aykut Oğut.

Yok, bu kitap diğer kişisel gelişim kitaplarına benzemiyor.
Elinize aldığınızda önce şu cümleler dikkatinizi çekiyor : “ Hayatın tek amacı, deneyimlemek ve keyif almaktır “.

Benim gibi kişisel gelişim kitaplarına çok fazla prim vermeyen, çünkü her şeyin yaşanılarak öğrenileceğine inanan biri için bu cümle bana çok yerinde ve samimi geldi.

Kitabı okurken, yazarın akıcı üslubuyla tanıştığınızda göreceksiniz ki, aslında yazar hepimiz gibi ve bizim kadar şanslı, çünkü O’nun da bizim de gerçekten evrenden torpilimiz var.
Fark etmeyi bilene elbette.




Fotoğraf : www.deviantart.com

5 Ekim 2009 Pazartesi

SÖZCÜK KONUŞTURAN

winter_by_sugarock99

- “ Yazacak bu kadar konuyu nereden buluyorsun?” diye sordu.

- “ Aramıyorum ki kendileri gelip beni buluyor” diye yanıtladım onu.

- “ Bir de anlayamadığım; hangi arada yazabiliyorsun sen bu kadar yazıyı ? “ diye sorusuna bir soru daha ekledi.

Onu yanıtlamadan önce düşündüm.

Buluyordum gerçekten, hem yazmaya zaman, hem de yazacak konu buluyordum. Üstelik bunun için de zorlanmıyordum.

Gözümün gördüğünü, kulağımın duyduğunu, sevincimi, hüznümü, gözüme takılanları, yüreğime dokunanları, gözümde büyüyenleri, beğendiklerimi, beğenmediklerimi bir şekilde yazıyordum.

Yazma zamanlarım ise normal bir insan için gerçekten sıkıntı vericiydi.

Kağıt ve kalemin hiç yanımda ol-a-madığı ya da bilgisayarın başında olmadığım zamanlarda yazacak konu buluyordum. Bu da en çok, sabah veya akşam yürüyüşlerim sırasında bir de gece başımı yastığa koyduğum zamanlarda oluyordu.

Herkes mışıl mışıl uyurken yazı perilerim çoğu zaman benim için fazla mesai yapıyorlardı, bundan emindim.

Şimdi bunları ona anlatsam, - “ Sen normal değilsin bence “ diyecekti, bundan da emindim.

Ben de ona kendimi tutamayarak; - “ Elbette; sence normal değilim ama” diye cevap verecektim.

Hoş hangimiz çok normaliz acaba? Bu da ayrı bir yazı konusu işte, hadi bakalım yazma da dur.


- “ Niye sustun, daldın gittin yine “ diye uyardı beni.

- “Yok dalmadım aman ne bileyim işte buluyorum bir şekilde, hem yazacak konu hem de yazmaya zaman “ deyiverdim.

- “ Farkında mısın, sen sözcük konuşturan olmuşsun, aklındaki sözcükler dile gelmiş,üstelik aklının her köşesinde sürekli yer değiştiriyorlar ve her yer değiştirişte yeni cümlelere dönüşüyorlar” dedi.

- “Çok sevdim bu tanımlamayı dedim O’na. Demek “ Sözcük konuşturan “ ha, ne hoş hiç düşünmemiştim.

Farkında mıydım gerçekten sözcük konuşturan olduğumun?

Aklımda birbiriyle dans ederek yer değiştiren sözcüklerin bana oynadıkları oyunun farkında mıydım?


Fotoğraf : www.deviantart.com