21 Eylül 2013 Cumartesi

EYLÜL VE BEN

Geçen gün sabah yağan yağmuru saymazsak; yaz daha bitmedi bu şehirde.



Yaz mevsimini vıcık vıcık sıcak yaşayan bir şehirde şiddetli yağmur  yağması da ne kadar ironik aslında ...

Okullar açılmasa, sonbaharın en sevdiğim mevsiminin geldiğinden haberim bile olmayacak.

Tatil dönüşü hele çifte tatil yapınca günlük hayata uyumda zorluk yaşadım.

Okullar açıldı, yeni dönem hazırlıkları başladı falan derken sayfamı da  ihmal ettim.

Şimdi bir yandan eski düzene uyum sağlamaya çalışırken, diğer yandan yazın son günlerinin tadını çıkartmaya çalışıyorum.

Hayatımda kayda değer bir şey yok aslında.

Bu gün oğlumla kitap fuarına gittik.
Şahsi fikrim ben fuarı beğenmedim.
Çok yetersiz buldum.

En önemli yayın evleri  yoktu.

 Yapı Kredi - Kırmızı Kedi - Can Yayınları - Remzi Kitapevi; ki ben en çok bu yayın evlerinin kitaplarının okuruyum.

Oğluma bir kaç tane kitap aldım; kendime alacak bir şey bulamadım, o kadar yani.

Hoş daha dün D&R 'dan bir sürü kitap aldım. İstanbul'dan gelirken de bir o kadar kitap aldım. Benimki de abartı biliyorum; ama itiraf edeyim ben bir bağımlıyım. K.A.O.B diyorum kendime kısaca. -Kitap Alma Okuma Bağımlısı- .


Şimdi  yeni kitaplarımdan seçtiklerimle kendime sonbahar köşesi yaptım.
Bu köşe yıl bitene kadar beni idare eder sanırım.

Bu aralar evimi özlediğimden midir nedir balkon keyfi yapmayı seviyorum. Kitabımı bir kupa dolusu çay ya da kahve eşliğinde balkonda okuyorum günlerdir. Oysa ben kendimi bildim bileli uzanarak kitap okumaya bayılırım.

Bu günlerde böyleyim. Kitaplarım, oğlumun okulu, benim ders notlarım hep beraberiz işte; evim evim güzel evim şeklinde ...



9 Eylül 2013 Pazartesi

YAZ SONUNDA NOSTALJİ ...

Kaş tatilinden döndükten iki üç gün  sonra telefonum çaldı. Arayan kuzenimdi.
" 27 Ağustos - 3 eylül arası iznim var; hadi bu sefer de siz buralara  gelin " diyordu. Ben tatil havasından kurtulamadığım için; oğlum da zaten sürekli gezme havasında olduğu için; bu teklifin üzerine ana oğul kum balığı gibi atladık.

Zaten henüz valizimizi boşaltmadığımız için hazırlanmamız çok da zor olmadı ve böylece sekiz günlük İstanbul - Şile - İzmit - Değirmendere gezimiz başladı.

İstanbul'a iner inmez Antalya'yı aratmayan bir sıcak ile karşılaştık, ama akşamları serinliyor hava; İstanbul' un havasının hakkını teslim etmek  lazım.

Oğlumla kendimizi hemen Kadıköy'e ve Moda'ya attık. Moda'da Elif Pastanesi'ne uğradık. Çocukluğumun pastanesidir Elif;  rahmetli Cevdet Amca'nın pastanesidir.  Elif Cevdet Amca'nın torunuydu aynı yaşlardaydık. Şimdi kim bilir nerelerdedir?
 

Moda'da okulumun önünden geçtik oğlumla, Kadıköy Kız Lisesi, yıllardır Kadıköy Lisesi. Kız lisesinin o farklı havası şimdilerde okulda var mıdır ?Hiç sanmıyorum !!!
 
Sonra Moda'daki evimize,  sokağımıza uğradık.



Oğlum apartmanın adını görünce şaşırdı. Anne bu apartman niye senin adını taşıyor  diye sordu; ben de tamamen tesadüf olan, apartmana isim koyma hikayesini anlattım.



Kadıköy' e inince Alkım'a uğramamak olmazdı, biz de Alkım Kitabevi'ni ihmal etmedik. Ben durur muyum? Bir sürü kitap aldım yine.
Peri Gazozu'nu yeni bitirmiştim. Bu tatilde bana Ayfer Tunç'un kitabı eşlik etti. Müthiş bir kalemi var Ayfer Tunç'un. Birbiri ile ilişkili öykülerin her biri roman tadında.
Uzaktan Haydar Paşa ile vedalaştık. İkimizin de bakışlarında özlem vardı.
 



Ertesi gün Soluğu Şile'de aldık. Karadeniz havasına ucundan kenarından bulaşmak güzeldi. 
Hava o kadar serindi ki; Şile'ye ağustos bitmeden çoktan ekim gelmişti.

Kuzenim bu gidişimde Şile'nin köylerine götürdü beni. Orada yürüyüşler yaptık birlikte. Oksijen sarhoşu olduk.




Karadeniz'in yeşiline ve serin havasına ucundan da olsa dokunmak güzeldi.
 

Saklı Göl' gittik. Her ne kadar köylülerin yaz sonunda tarlalarını sulamalarından dolayı gölün suları azalsa da gördüğümüz manzara muhteşemdi bana göre.



Şile tuhaf bir yer. İnsan orada aynı anda hem dinlenebiliyor hem de hüzünlenebiliyor. Sürekli dalgalı olan, kavgacı bir insan görünümündeki denize baktıkça aklıma Struma geldi, belki de o hüznü kendim yarattım kim bilir ?



Ve Değirmendere !!!
Depremden yıllar sonra, kendini biraz toparlasa da, depremin buruk izleri bu güzel beldede halen duruyordu. Çocukluğumun geçtiği yerlere yeniden gitmek, eski tanıdıkları yeniden görmek, onların sıcak ilgisi bana pek iyi geldi.

Son gün iskeleye indik. Biraz fotoğraf çektim. İskelenin hemen yanında depremde denizin içine olduğu gibi çöken otel geldi aklıma; kaybolup giden, denizden çıkamayan insanların bu denizin dibinde olduğuna inanmak halen çok zor. O insanlardan birinin hikayesini dinledim kuzenimden; daha sonraki yazılarımdan birinin konusu olsun o da ...
 
Her güzel şey gibi tatilimiz de bitti ve biz cebimizde bir sürü anıyla yaşadığımız şehre döndük.

Ne tuhaf, bu tatil sonrası 30 yıldır yaşadığım Antalya'ya  yabancı hissettim kendimi.

 İstanbul'un içinde Antalya'nın dışındayım şimdilerde, adım gibiyim; özlem dolu ...