29 Eylül 2011 Perşembe

GÜZ KEYFİ


Güneş eskisi gibi kavurmuyor artık tenlerimizi.

Sabahları ılık bir rüzgar karşılıyor yeni güne başlarken bizi.

Penceremdeki yavru güvercin büyüdü, durduğu yerde kanat çırpıyor, uçması yakındır akşama sabaha.

Akşam sefaları gecenin karanlığına son kokularını saçıyor ve ağustos böcekleri çoktan yoruldu şarkı söylemekten.

Sarı yapraklar yavaş yavaş dökülüyor ağaçların dallarından, baharda yeşeren onlar değilmiş gibi.


Eylül el sallayarak geçip gidiyor hayatımızdan. Kaçımız eylülün gitmekte olduğunun farkındayız acaba?

Şimdi keyif zamanı.

İçimdeki küçük kız ve ben güz keyfi yapıyoruz bu günlerde.
Rüzgara selam olsun; artık yakmayan güneşe de.
Bir mevsim daha gelip geçiyor ömürlerimizden fark etsek de etmesek de ...

26 Eylül 2011 Pazartesi

ANLADIĞIM BUDUR



Hafta sonu yazlıktayız.
Cuma akşamından gitmişiz; hava nasıl serin rahat uyku uyuyacağımız için ailecek göbek atacağız  neredeyse !!!

Cumartesi sabahtan kalkıp ayrı ayrı ev işi - mutfak - anne maskelerimi takıyorum tek tek.

Bütün bunlar bitince kendimle başbaşa kalıyorum.

Oğlum babasıyla bir yerlere gitmiş, evde yalnızım fırsat bu fırsat kil maskesi yapıyorum yüzüme; hep ev, mutfak anne maskesi takacak değilim ya bu da cilt bakımı, kendimize de bakmamız lazım haliyle.

Vakit akşam üzeri, yazlıkta her akşam üzeri tepemize gelip bize görsel şölen yapan bir çift şahin var.

Öyle güzeller ki, onların gökyüzündeki süzülüşlerini gördükçe, şahinin yırtıcı bir kuş olduğuna inanmak gelmiyor içimden, fotoğraflarını çekmeye çalışıyorum, sadece fotoğrafta gördüğünüzü çekmeyi beceriyorum.

Bir de kırlangıçlarımız var; elektrik tellerinin üzerindeler, bazen onların da görsel şovlarını izliyorum gök yüzünde.

O kadar doğallar ki.
Hiç  bir şey umurlarında değil; zamanın geçmesini bekliyorlar, havalar soğuyunca gidecekler başka yerlere, ne  güzel aidiyet duygusu yok  bu göçmen kuşlarda anı yaşamak var ama, doya doya...

Doğadaki canlıları incelediğimde o kadar çok çıkaracağım hayat dersi var ki aslında.

Yüzümde maskem varken vakit bulmuşken kitabımı alıyorum elime.
Altını çizdiğim yerlerden ayrı bir roman çıkar aslında. Kışın başlayıp yarım bırakmıştım, kızıyorum kendime yarım bıraktım diye.
" Zaman ağrıyı acayip hafifletiyordu; zaman vicdanın ağrı kesicisiydi ".
***
" Şiir belki saf anlamdı, belki değildi, bilmiyorum ama hayattan daha büyük bir şey olduğu kesindi".
***

Düşünüyorum da tatil anlayışım çoktan değişmiş. Deniz, güneş falan aramıyorum eskisi gibi, olsa güzel de olmasa da olur yani - yaşlanıyor muyum ne? -

Doğanın tam içinde olmak istiyorum, bir de dinginlik ve biraz da huzur. Uzunca bir süredir dinlenmekten ve tatilden anladığım budur...
           

21 Eylül 2011 Çarşamba

HAFTA ORTASI



Haftaya keyifli başlayamadık. Okulun ilk günü oğlum hastalandı.

Bir gece önce ateş, öksürük kapımızı çaldı, kapıyı  açınca da keyfimiz evden kaçıverdi, o güzelim Kaş tatili de burnumuzdan gelmiş oldu.

O halde okula gitti kuzu. Nasıl başlarsak öyle gider anne, ilk gün gitmeliyim okula dedi.
O hasta olunca ben uyku yerine gece nöbetine girdiğim için, hafta sonundan beri şehirlerarası gece yolculuğu yapmış da otobüsten yeni inmiş gibi dolaştım.
Bu gün; hafta ortası yoluna girdi her şey.
O okula,  ben günlük hayatıma döndüm.
Uykunun önemini bir kere daha anlamış bulunuyorum; açlığa, susuzluğua falan dayanabilirim de uykusuzluk var ya sizi bilmem ama beni mahvediyor.

Dün bir de bunlar yetmezmiş gibi Ankara'daki patlamayla canımız yandı. Bazen dibe vurursunuz ya, haftanın ilk iki günü böyleydim ben de.

Neyse ki kitaplar var ve cebimde umudum.
D&;R'a gittim az önce. Evden kaçan keyfimi geri getirmek için  iki tane kitap aldım. Biri Venedik'te Bir Yahudi, diğeri Kaderin Kızı.

Venedik'te Bir Yahudi'yi Aydan Atlayankedi'ciğim önermişti. Onun önerileri hiç şaşmadı bu güne kadar.

Kaderin Kızı Isabel Allende'ciğimin romanı. Çok seviyorum bu kadını ben. Şu an da gecikmeli de olsa Paula'yı okuyorum. Müthiş bir kitap, ayıp etmişim okumamakla bunca zaman .
Düşünüyorum da hayatımda umut ve kitaplar olmasa ben bir hiçim galiba...

20 Eylül 2011 Salı

YAVRU

Artık iyice eminim; doğada büyürken anneye muhtaç tek canlı insan yavrusu.

Aşağıdaki fotoğraflar bir hafta arayla çekildi.


Penceremize konuk olan güvercin hanımın yavrusu bir hafta önce sarı, tüysüz bir şeyken bir hafta sonra büyüdü; bir kaç güne kadar da uçacak.

İnsan yavrusu öyle mi ya?

Yuvadan uçması neredeyse 18 yılı buluyor.

Üstelik ne kadar uçsa da mutlaka geri geliyor.
Baba evinden, anne sıcağından kopamıyor.

16 Eylül 2011 Cuma

KAÇAMAK

Bazen gerekiyor.

Ne kadar tatil şehrinde yaşasak da; hayatımız tatil kıvamında geçse de; farklı mekanlarda tatil yapmak ruha da bedene de iyi geliyor.

Yaz sonunda yolumuz KAŞ ve KALKAN'a  düştü bizim de.

İyi ki de düştü, rüya gibi bir tatil kaçamağı yaptık ailecek.

KAŞ ve KALKAN' da  olmak; dağ ve deniz manzaralı bir kartpostalın ortasına bodoslama dalmak gibi. Cennet böyle bir yer olmalı.
 Yazacak çok şey var aslında, onlar bir başka yazımın konusu olacaklar.


Benim şu an söyleyeceklerimin özeti ise her zamanki  gibi sadece altı harften oluşuyor ;
KAŞ = AŞK
İşte fotoğraflar; haksız mıyım?




8 Eylül 2011 Perşembe

TATİL ŞEHRİNDE YAŞAMAK

Değişik bir durumdur tatil şehrinde yaşamak.

- Bir kere kesinlikle tatil planı yapamazsınız, çünkü bilirsiniz  aslında her daim tatildesinizdir,  deniz ayağınızın altındadır, hiç bir şey yapamazsanız hafta sonları hayatınızı kurtarır zaten.

- Özlemle beklenen yaz ayları sizin için kabusa dönebilir.
Yaşadığınız şehirde nem % 80 lere vuruyor hatta geçiyorsa,  sıcaklık 40 derecenin üzerine çıkıyorsa bu kabus halleri kaçınılmazdır.
- Herkesin çok merak ettiği, mutlaka görmek istediği yerlere siz 5800 defa gitmiş olduğunuzdan bu yerler çok çekici gelmeyebilir bir süre sonra.

- Denizin ayaklarınızın altına serili olması iyi bir şey değildir, çünkü bazen fark edersiniz ki yaz bitmektedir  ve siz henüz denize ayağınızı bile sokamamışsınızdır.
 - Bu yaz benim düştüğüm durum tam da budur !!! -

- Tam tersi de olabilir tabii, sabah erken kalkıp spor mahiyetinde denize girip, yüzüp, eve gelip duş aldıktan sonra işe gidebilirsiniz veya akşam iş çıkışı - eğer makul bir saatte işten çıkıyorsanız- denizle buluşabilirsiniz. - Geçmişte bir dönem böyle de yaşamışlığım vardır !!! -

- Denizle arası hoş olmayanlar için de alternatifler var elbette.

Kendinizi doğanın kucağına teslim edip uzun doğa yürüyüşleri yapabilirsiniz.

- Diğer şehirlerin aksine uzun tatil dönemlerinde boşalmaz tatil şehirleri, inadına kalabalıklaşır; bu sefer de yaşadığınız şehre yabancı olabilirsiniz.

- Özellikle yaz sezonunda şehir merkezine gittiğinizde o kadar çok yabancı turist görürsünüz ki, kendinizi bazen Tel Aviv, bazen Tahran, bazen Tokyo ya da Osaka'da şehir turu yapıyor sanabilirsiniz.

 Aslında her şey size bağlı. Yaşamak, keyif almak isteyin yeter. Gerisi kendilğinden gelecektir...

5 Eylül 2011 Pazartesi

MACERA


İstanbul'daki evimizdeyiz. Zaman gece yarısını çoktan geçmiş.
Herkes uykuda; ben hariç. Elimdeki kitaba dalmışım.
Birden evin tepesinden gelen bir uğultu ve gürültü ile irkiliyorum.

Yok deprem değil, sanki apartmanın en tepesine uçak ya da helikopter iniyormuş gibi bir uğultu bu. Eşime sesleniyorum, kimbilir kaçıncı uykusunda? Duymuyor beni.

Üzerime bir şeyler alıp yukarı  çıkıyorum.
Terastayım şimdi ve yanılmamışım; uçak ya da helikopter değil ama terasa inen gökkuşağı renklerine bürünmüş bir uzay gemisi !!!
Şaşırıyorum; hemen aşağıya inip fotoğraf makinesini kapıyorum, eşimi sarsıyorum yok adam uyanmıyor inatla . . .
Tekrar yukarı  çıkıyorum; uzay gemisi halen orada.

 İçinde 4 kişi var. İki erkek, iki kadın.
Geminin fotoğraflarını çekiyorum, uzaylılar hiç de korkunç değil, üstelik bizim gibi insanlar.
Kadınlar çok güzel, erkekler yakışıklı.
Kadınlardan birini Carmen Elektra'ya  benzetiyorum. Sadece boyları  çok uzun Avatar'da olduğu gibi ...

Uzaylılar bana işaret ediyor; sanki uzay gemisinin kapısını açmamı istiyor gibiler.
Nasıl açılır ki uzay gemisinin kapısı? Daha önce açmadım da ...

O sırada kulağımda mekanik bir ses duyuyorum.
Evet evet uzaylılar benle konuşuyor; hem de Türkçe !!!
Bilmem kaç ışık yılı öteden; SYFPHON - X gezegeninden geliyorlarmış.
Gerçekten de gemiden çıkamıyorlarmış, kapıyı dıştan açmamı istiyorlar benden. Nasıl bir teknolojiyse artık !!!
Korkuyorum, aşağı kaçıyorum, bu sefer kararlıyım eşim uyanacak mutlaka, gerekirse kafasından aşağı bir kova su dökeceğim uyandıracağım onu.

Ve eşimi uyandırmayı başarıyorum , birlikte yukarı çıkıyoruz.
Gemi yok!!!

Uzaylılar gitmiş, ama nereden duydularsa bütün TV kanalları ve medya ordusu bizim apartmanın önünde, Türkiye'de UFO görüp uzaylılarla konuşan ilk kadın olarak tarihe geçiyorum.
Bir sürü kanalda akşam ana haber bültenlerine çıkıyorum. Gazeteciler peşimde.
Elimde fotoğraflarım da var, NASA bile benle irtibata geçmiş.
Ünlü olmak zormuş gerçekten, bunları yaşarken anlıyorum !!!

Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki, inanamıyorum !!!

Birden o mekanik sesi tekrar duyuyorum.
Avatar kılıklı uzaylı arkadaşlar tekrar geleceklerini ve dünyalı kadınlarla ilgili araştırma yapacaklarını, beni de denek olarak seçtiklerini,  bir süre için gezegenlerine götüreceklerini ve fakat  mutlaka geri getireceklerini söylüyorlar. ( Kim bilir  kaç ışık yılı sonra tabii !!! )
Alıyor mu beni bir telaş ?
Ne işim var kardeşim benim uzayda?
Dünyadaki tek kadın ben miyim?
Ne yapacaksınız benle deney yapıp da?
Sıradan bir kadınım ben, anneyim, iyi okurum, amatörce birşeyler  yazarım hepsi o, hem oğlumun okulu açılacak üç hafta sonra, sorumluluklarım var benim.

Tamam uzaya meraklıyım; ilk okul üçteyken bir ara Mars gezegenine kafayı takıp babama teleskop bile aldırmışlığım da vardır, uzayda hayat olduğuna da hep inanırım, çocukken en sevdiğim dizi Uzay Yolu'ydu; ışınlanmaya bayılırdım bak; ama yok kardeşim, ben gelemem sizle uzaya muzaya diyorum; anlatamıyorum.

Offf n'apıcam ben şimdi? NASA'ya mı gitsem ne yapsam götürmesinler beni; offf ki offf !!!!

Kelimeler, cümleler birbirine karışıyor, kimseye derdimi anlatamıyorum.

Hava zaten sıcak ve ben kan ter içinde uyanıyorum !!!!

*****
NOT : Bayramın ilk gününün gecesinde gördüm bu rüyayı. Bayramda çok mu yoruldum acaba?