30 Nisan 2012 Pazartesi

NE HALDEYİM ?

ÜZGÜNÜM : Çok üzgünüm hem de. Blog dünyasında yazılarını severek okuduğum, her yazısından kendime pay çıkarttığım can SUFİ artık yok.
Hiç tanımadığım halde bu kadar üzüldüysem, sevenlerine, tanıyanlara sabırlar dilerim. Gittiği yer ışıkla dolsun...
***
YORGUNUM : Ev tadilatı bitmiyormuş anladım. Bir yeri düzeltince başka bir yer bozuluyor. Gerçekten çok yoruldum artık. Tabii ev biraz düzene girdi ama yine de ufak tefek yapılması gerekenler var ...

***
MUTLUYUM : Evet cidden mutluyum. Dün yıllardır görmediğim bir arkadaşımla karşılaştım. Ayak üzeri sohbet ettik. Eski dostlarla karşılaşınca kaldığımız yerden devam etme duygusu var ya müthiş. Birinci mutluluk nedenim bu.
Yeniden gitarımı aldım elime. Unuttuğum şeyler var; olsun  ama çabuk toparlayacakmışım gibi görünüyor. Gitar tek başına beni mutlu eden tek enstruman. Ev halleri rayını oturduktan sonra günümün en az bir saatini gitarımla geçirmeye karar verdim. Bu da ikinci mutluluk nedenim.

Tatil yaklaştı. Bize İstanbul yolu gözüktü. Bu da üçüncü mutluluk nedenim:)

***
OKUYAMIYORUM : Cidden !!! Ben okuyamaz oldum. Evin tadilat durumları bunda çok etkili . Ahmet Ümit'in son romanına başladım, çok da güzel ama okuyamıyorum işte :((
Ama azimliyim kararlıyım.
Habire kitap listeleri yapıyorum. Özellikle dört  kitap var okumak istediğim .
1Q84/ Murakami 'nin son romanı
RÜZGARIN GÖLGESİ ve MELEĞİN OYUNU / yeni tanıştığım bir İspanyol yazar Carlos Ruiz Zafon
ve geçen yazdan beri okuyamadığım ANNA KARENİNA. Her kitap tuğla büyüklüğünde dur bakalım ne olacak?
***
SEVİNİYORUM : Buralarda kış bitti artık. Yeşil ağaçlar, güzel çiçekler arasında geçiyor günler. Baharı ve boğucu olmayan yaz aylarını seviyorum ...

Bu günlerde bu hallerdeyim işte. Üzgün, yorgun, mutlu, sevinçli . Bunlarda olmasa hayatın ne anlamı var ki ?

25 Nisan 2012 Çarşamba

GÜNLER GEÇERKEN


Bloguma yazı bile yazamaz oldum bu aralar.

Belediye dışarıdan biz içeriden yenilenme çalışmalarına devam ediyoruz.
Evdeki badana boya işleri bitti, şimdi daha zor olan toparlanmak.

Tam bir bahar temizliği oldu evde. Bahar temizliği diyorum ama sokağın tozundan dumanından da gözlerim yanıyor artık.
Ben yoruldum, dışarıda çalışanlar ne durumda bilmiyorum.
***
Ahmet Ümit'in yeni romanına başladım.

Her seferinde romanlarının sonunu beğenmediğim için okumamaya karar versem de elimde değil; yeni bir kitap çıkarttığında mutlaka alıyorum. Sultanı Öldürmek'i başlangıç olarak çok beğendim. İleride ne olur, sonu nasıl biter bilmiyorum, hatta hemen okuyabilir miyim bu evdeki hengamenin içinde onu da bilmiyorum !!!

***
Evdeki bu karmaşada Yeni Türkü'nün yeni şarkıları imdadıma yetişti. Müziksiz olmaz diyorum başka bir şey demiyorum. Bir yandan Leman Sam bir yandan Yeni Türkü şarkılarıyla yükümü hafifletiyorlar sağ olsunlar...

***
Bloguma uğramayalı çok değişiklik olmuş. Kumanda paneli değişmiş. Yenisine bakalım nasıl alışacağız? Ben halimden memnundum, neden müdahale ediyorlar anlamış değilim.

18 Nisan 2012 Çarşamba

MUTFAK MUTLULUKLARIM

Bu gördüğünüz şeker şeyleri mutfağım için yeni aldım.

Beyaz penguen Momo; -oğlumla ona bu adı verdik- penguen olduğuna bakmayın, çok becerikli. Yumurta sarısını akından ayırıyor. Pratik bir şey.

Bir kasenin üzerine Momo'yu oturtup yumurtayı kırıyorsunuz, yumurtanın sarısı Momo'nun kucağında kalıyor; akı çukur kaseye düşüyor.

Çok eğlenceli geldi bize, oğluma kalsa dolaptaki bütün yumurtaların akını sarısından ayıracak :))

***

Bu gördüğünüz Saçaklı; yumurta çırpıcı. Miksere gerek kalmayan basit yumurta çırpma gerektiren durumlarda epey iş görüyor.

Bir de elma dilimleyici var ki onu Antalya'da bulamadım. Elmayı koçanından ayırıp dörde bölüyor. fotoğrafı internetten bulup paylaştım, büyütünce, görüntü biraz bulanık oldu.

Bunlar benim mutfak mutluluklarım.
Benim gibi  zamanının çoğunu mutfakta geçiren birinin de bu kadar mutluluk hakkıdır bence :))

13 Nisan 2012 Cuma

NE OLURDUM ?


Gerçekten merak ederim; ben ben olmasam ne olmak isterdim diye.
Uzun uzun da düşünmedim aslında, düşünmesi keyifliymiş bunu fark ettim.

Sevgili Eren bu konuyla ilgili mim göndermiş bana. Mimleri cevaplamayı seviyorum.
Özellikle yazmak için konu sıkıntısı çektiğim anlarda yardımcı oluyor mimler bana.
Bu sefer de böyle oldu.
İşte yanıtlar ne olurdum :
1.Yemek olsam ne yemeği olurdum?

Bahar ayındayız ya, enginarı çok severim zeytinyağlı enginar olurdum .

2. Müzik aleti olsam ne olurdum?

Kesinlikle ud olurdum. Bu aralar içimde ud çalma isteği var. Yıllar önce başlayıp bıraktığım için çok pişmanım ama zararın neresinden dönsem kârdır değil mi? Bir yerden devam etmek lazım .

3. Araba olsam hangisi olurdum?


Oğlumun en sevdiği film olan Arabalar 1 ve 2 filmlerinin kahramanı Şimşek Mc Quenn olmak isterdim. Arabalar 1 ve 2’yi oğlum sayesinde 3 – 4 kere izlemiştim de sevmiştim keratayı J

4. Aylardan hangisi olurdum?

Mayıs olurdum. Baharın en güzel ayı mayıs bence. İnsanın yüreğine ılık rüzgarlar, taze çiçek kokuları dolduran bir aydır mayıs bana göre …

5. Ayakkabı olsam hangisi olurdum?

Çok tarzım olmamasına rağmen yüksek topuklu bir ayakkabı olurdum. Nedenini bilmiyorum, görüntüsünden olabilir, topuklu ayakkabıları çok estetik bulurum

6. Kıyafet olsam hangisi olurdum?

Yazlık bir elbise olurdum. Fazla uzun olmayan ama çok da mini olmayan, boyundan bağlı, omuzları açıkta bırakan, rengarenk bir yazlık elbise olurdum.

7. Renk olsam hangisi olurdum?
Yeşil olurdum. En sevdiğim renktir yeşil, giyside de makyajda da, doğanın içinde de yeşile bayılırım.


8. Hayvan olsam hangisi olurdum?

Teredüttsüz kedi olurdum. Ev kedisi olmayı tercih ederim tabii J
9. Şu anda okuduğum kitabın 137. sayfasında ne var?

Buket Uzuner’in son kitabını okuyorum, 137. Sayfada dikkatimi çeken bir yazı yok ne yazık ki ama 136. Sayfanın başında bir baş ucu cümlesi var onu paylaşmak isterim :

"Kişi inciyi denizden çıkarmadıkça o ister inci olsun ister çakıl taşı, fark etmez."

9 Nisan 2012 Pazartesi

ÜÇLÜ BAKIM ONARIM ÇALIŞMASI


 Bu aralar üçlü bakım onarım çalışmaları  ile karşı karşıyayız !

Oturduğumuz caddenin görünümünü Antalya Belediyesi beğenmemiş olacak ki - laf aramızda ben de beğenmiyordum -  geçen ay itibarı ile caddeyi düzenleme çalışmalarına başladı.



Biz de evimizin görünümünü beğenmediğimizden evde tadilat ve boya badana işlerine başladık.

Bu arada, rutin sağlık kontrollerim için ve yaza daha fit girmek için kendime bakım onarım çalışmaları yapmaya başladım.

Sonuçlara gelince;
- Caddede tozdan ve köstebek yuvasına dönüşmüş yerler yüzünden yürünmüyor. Gündüzleri yaşanan gürültüyi ise hiç anlatmak istemiyorum.
***
- Evde savaş çıkmış gibi. Her yer her yerde . Evet sonuç güzel olacak ama, nasıl toplanacağız bilemiyorum.

***
- Kendimle ilgili bakım onarım çalışmaları için doktora git gel fasılları devam ediyor, umarım sonuç güzel olacak.

***

-Yaza daha fit girmek  için yeni bir diyete başladım. Bakım onarım çalışmalarımın kendimle ilgili ikinci ayağı da bu.

Yok DUKAN DİYETİ, KARATAY DİYETİ falan değil bu,
 " H.Ş.Y.A.A.Y. " diyeti. Açılımı " Herşeyden ye ama az ye ".
Kendim buldum:)))

 Uyguluyorum iyi de gidiyor. Anladım ki ben diyetisyenlerin verdiği, "sabah bir kibrit kutusu peynir, sınırsız domates, salatalık, 5 tane zeytin gibi "diyetlerde kendimi baskı altında hissediyorum.
Şimdilik H.Ş.Y.A.A.Y. ile iyi geçiniyoruz. Bu arada günde iki litre su ve illa ki yeşil çay vazgeçilmezim.
Bakalım sonuç ne olacak ?

Fotoğrafların konuyla ilgisini sorarsanız eğer; içimdeki ayı gittiğinden beri yerine gelen bahar sevinci sayesinde gözüme takılanlar.
Ilık nisan güneşi, bahar habercisi papatyalar ve mis gibi kokan portakal çiçekleri ...

6 Nisan 2012 Cuma

BU SABAH


Bu sabah kış aylarının o unutulmaz soğuklarında bedenime kaçan küçük ayının sesi ile uyandım.

- " Heeeey, uyan uyan şimdi veda zamanı " diyordu bana sabahın köründe.


Kızdım uykumu böldüğü için. Fakat kendimi dinç, uykumu almış, dinlenmiş hissediyordum.

Ayıcık konuşmaya devam etti.

- " Kalk hadi sen de, bak hava ısındı, bahar geldi, kış bitti ben bile uykumdan uyandım, seni terk ediyorum!!!

Uyku mahmurluğu içinde içime kaçan küçük ayı ile vedalaştık.
Sakın bir daha gelme dedim ona.
Güldü bana belli olmaz, kışın sende çok rahat ettim yine gelebilirim dedi.
Bedenime giren  ayıyı  uğurladıktan sonra, pencereleri, balkon kapılarını açtım. Ayı haklıydı, bahar gelmişti, mis gibi bir hava vardı dışarıda.
Sonra kendimi vurdum yollara, iyi de geldi hani ...
Bu sabah ben, bedenimden çıkan küçük ayı ile vedalaşırken, bahar coşkusuyla  kucaklaştım.

 Umut doldum, ısındım, baharla mutlu oldum ...

4 Nisan 2012 Çarşamba

GÜLE GÜLE BİLGİN KARDEŞ


Seksenli yılların sonu. Yirmili yaşlarımızın başındayız.
Hepimiz öğrenciyiz.
Hayallerimizin, ideallerimizin peşinden koşuyoruz.

Lisede iyi bir halde bıraktığım İngilizcemi daha da ilerletmek için yabancı dil kursuna yazılıyorum. Sınıfta herkes benim gibi öğrenci.

Bilgin de bunlardan biri. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okuyor, Elazığ'lı, doktor adayı.

Pırıl pırıl bir zeka, dürüst, saygılı, ölçülü bir kişilik kalmış aklımda Bilgin'e dair.

Kursu tamamlıyoruz. Hepimiz farklı yollara çıkıyoruz.

Şimdiki gibi ne sosyal medya var o zamanlar, ne cep telefonu.
Kopuyoruz haliyle.
Aradan yıllar geçiyor.
Dün tesadüfen bir cinayet haberi öğreniyorum.
Elazığ'da Fırat Üniversitesi'nde beş gündür kayıp olan Doçent doktor Bilgin Gürateş'in  cesedinin bulunduğunu söylüyor haber.
Fotoğrafa bakıyorum; hani morgda bir yakınını teşhis eder ya insan, o duyguyu yaşıyorum kısa bir süre.

Bu bizim yıllar önceki doktor adayı arkadaşımız Bilgin !!!
Okul bitmiş, memleketine dönmüş demek. Üniversitede kalmış, doçent olmuş ve vahşi bir biçimde öldürülmüş !!!
Bir insan, her ne yaşamış olursa olsun, bir başkası tarafından öldürülmeyi hak etmez ki. Hem de daha yapacak çok şey varken; sağlığı yerindeyken !!!

Dünden beri çok üzgünüm.

Ailesine, sevdiklerine, yakınlarına ama en çok eğer hayattaysa annesine sabırlar dilerim.
Bir evlat çok zor yetişiyor çünkü !!!

Güle güle Bilgin kardeş .
Yaşarken yaktığın ışık, gittiğin yerde yolunu aydınlatsın.
Mekanın cennet olsun ...

2 Nisan 2012 Pazartesi

İZİ BENDE SAKLI


İtiraf edeyim, fotoğraftaki gibi bir kitap odam olsun isterdim. Olmadı, bıkmıyor usanmıyorum hayal kuruyorum, belki bir gün, sırf kitaplarıma ayıracağım bir odam olur :))

Konu bu değil tabii. Bu güne kadar okuduğum kitaplardan bende iz bırakanları paylaşmak istiyorum. Gerçekten okurken çok keyif aldığım, blog yazılarımda paylaştığım, arkadaşlarıma tavsiye ettiğim kitaplar zaman zaman blog sayfama konuk olacak.

İşte bazıları :
- RUHLAR EVİ : İsabelle Allende'nin unutamadığım romanı. 1997 yılında okuduğumu hatırlıyorum.
" Barabas bize denizden geldi diye yazdı Clara adındaki çocuk, o güzel çıtkırıldım yazısıyla " diye başlayan mükemmel roman.
 Uzun süre etkisinde kaldığımı hatırlıyorum. O zamandan bu zamana Isabelle Allende'nin bütün romanlarını okumuşumdur.
***
- İNCİ GİBİ DİŞLER : Zadie Smith'in 2000'li yılların başında okuduğum romanı. Romanı, yazarın 80 sayfalık müsveddesini yayınevine götürüp, karşılığında 250.000 pound avans almasıyla tanımış, merak edip okumuş ve çok beğenmiştim.
***
- SUÇ VE CEZA : Dostoyevski'nin klasikleri içinde tek geçtiğim romanı. Roman kahramanı Raskolkinov'la derinden bir bağ kurmuştum okurken, hatta çoğu yerde kızamamıştım ona ...
***
- MADAM BOVARY  : Her ne kadar berbat bir çeviri ile okumuş olsam da, Madam Bovary'nin içinde bulunduğu duruma çok üzüldüğümü hatırlıyorum.

***
- ONCA YOKSULLUK VARKEN :  Romain Gray'in Emile Ajar takma adıyla yazıp; Goncourt Ödülü almış romanı. Yeni okudum ve gerçekten izi kaldı.
***
- AŞK ÜZERİNE : Beni Alain de Button adlı bir yazarın varlığı ile tanıştıran kitap. Kitaplarında edebiyat, felsefe ve sanatı mükemel bir uyum içnde anlatan yazarın ayrıca Romantik Hareket adlı romanı da kitaplığımda sırasını bekliyor.

***
Gelelim Türk Yazarlara ;

KUMRAL ADA MAVİ TUNA :  Doksanlı yılların sonunda okuduğum Buket Uzuner romanı. Yazarın hiç bir romanında aynı tadı bir daha yakalayamadım. Yeni kitabını okumakta kararsızım, fakat yeni romanda Kadıköy betimlemeleri olduğu için özellikle okumak da istiyorum.
***
- ASİ : Mükemmel bir Ayla Kutlu romanı. Romanı okurken Antakya ili, Antakya'nın muhteşem yemekleri ve önemli bir ailenin dramına tanık oluyorsunuz.
***
- KİNYAS VE KAYRA : Beni Hakan Günday ve kitaplarıyla  tanıştıran roman. Kitabın gidiş yönünü merak etmekten çok; içinde hayata dair insanı çarpan  sarsan cümleler bulmak mümkün; tıpkı diğer Hakan Günday romanlarında olduğu gibi.

***
- BEŞ SEVİM APARTMANI : Sessiz sedasız, reklamsız,abartısız yazan Mine Söğüt'ün ilk romanı. Kurgusu şahane. Keyifle okudum .

***
- MİNO'NUN SİYAH GÜLÜ : Keyifle okuduğum Hüsnü Arkan romanı. Bana ; " Demek ki  insan hem iyi bir yazar, hem de iyi bir müzisyen olabilir. "  dedirten roman .
***
- BİR DELİLER EVİNİN YALAN YANLIŞ ANLATILAN KISA TARİHİ : Mükemnel bir kurguyla yazılmış Ayfer Tunç romanı. Romanda beş yüze yakın karakter var. Bu kadar karakterle uğraşıp, hepsini romanın sonunda birbirine bağlayabilmek ancak doğuştan gelen bir yazarlık yeteneği ile mümkün olur diye düşünüyorum.
***
- YEŞİL PERİ GECESİ : Ayfer Tunç'un ilk romanı Kapak Kızı'nda adı geçen Şebnem'in hüzünlü öyküsü. Ayfer Tunç sevenlere tavsiye ederim.

Bunlar ilk aklıma gelen izi bende saklı kitaplar. Aklıma geldikçe paylaşmaya devam edeceğim ...