26 Aralık 2018 Çarşamba

KARA DUT



Bir zamanlar birbirlerine âşık iki genç vardı.
Kızın adı Tispe, delikanlının ki, Piremus idi.
Yan yana evlerde otururlardı; birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine âşıktılar. Aileleri bu aşka karşıydı. Ama onlar, bu derin sevgiden vazgeçemiyorlardı.

Bir gece, gizlice ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler.
Tispe, ağaca Piremus’tan önce varmıştı.
Uzaktan ağzından kanlar akan kocaman bir aslan gördü. Korktu; hemen yakındaki bir mağaraya saklandı. Ama koşarken boynundaki eşarbı düşürmüştü.

O sırada Piremus geldi. Kocaman aslan, biricik sevgilisi Tispe’nin eşarbını parçalıyordu.

Tispe’nin öldüğünü düşündü; onsuz yaşayamazdı.

Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı.
Cansız bedeni kanlar içinde yere düştü.

Tispe korkusunu yendi; mağaradan çıktı.
Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle karşı karşıya geldi.

Piremus’un cansız bedeni yerdeydi; elinde Tispe’nin düşürdüğü eşarbını tutuyordu.

Piremus’un, kendisinin öldüğünü sanıp, canına kıydığını anladı.

Bir an bile düşünmeden hançeri alıp göğsüne sapladı.

Ölüm bile onları ayıramadı. Bedeni, Piremus’un vücudunun üzerine düştü.

Ve Tanrı, o yüce aşkı ölümsüzleştirmek amacıyla, bu çiftin buluştuğu ağacı onlara adadı.
Piremus’un kanını bu ağacın meyvelerine, Tispe’nin gözyaşlarını ise, ağacın yapraklarına verdi.

O günden beri, karadut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini (Piremus’un kan lekesini), dut ağacının yaprakları (Tispe’nin gözyaşları) temizler…

Bilir misiniz, karadutun lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alıp ovuşturursanız, o lekenin çıktığını görürsünüz.
Alıntı ...


11 Kasım 2018 Pazar

DÜĞME

Hic bilmiyordum Ilk defa duydum cok ilginc. Okuyun lutfen.
Mustafa Kemal Atatürk'ün naşı İstanbul'dan ayrılıyor, Ankara'ya götürülecek.
İnsanlar üzüntülü, hüzün var her yerde...
Karaköy'den geçerken birdenbire,
'Çıt' diye bir ses...
Çıt! Çıt! Çıt!
Aaa!
Gökyüzünden düğme yağdı biliyor musunuz?
Düğme yağdı gökyüzünden!
Atatürk'ün o bayrağa sarılı tabutuna düğme yağdı...
Rengârenk düğmeler!
Düğme yağıyor! Çıt! Çıt! Düğme yağıyor!
Herkes yukarı baktı!
O caddedeki dükkânlarda, bürolarda
Türkiye Cumhuriyeti'nin Yahudi vatandaşları var pencerelerde...
Ve Yahudi kardeşlerimiz, ülkenin Yahudi vatandaşları, önderlerini, bu güzel insanı kendi (matem) geleneklerine göre "gömleklerinin ceketlerinin düğmelerini kopararak" uğurluyorlar...
Nasıl bir görüntü...
Atların çektiği top arabasında Mustafa Kemal Atatürk'ün tabutu ve üstüne rengârenk düğmeler yağıyor, pencerede gözüyaşlı insanlar...
Gömleklerin, ceketlerin düğmeleri kopartılarak uğurlama ne demekmiş biliyor musunuz?
"BEN SENDEN SONRA EKSİĞİM"


6 Kasım 2018 Salı

MÜSLÜM

Arabesk hiç sevmedim ve dinlemedim.
Halen de dinlemem.

Arabesk hariç her müziği severek dinlerim.

Ölümünden önce Teoman şarkılarını yorumlamaya başlamıştı Müslüm Gürses.
O zaman, "bu adamın sesi de fena değilmiş" dediğimi hatırlıyorum .

Fakat hiçbir zaman insanların konserlerinde kendilerini jiletlemelerini olay çıkartmalarını anlayamadım.
Filmini de Timuçin Esen ve Zerrin Tekindor' un oyunculuğunu görmek için izledim.

Bir insanın yaşayabileceği en büyük acıları yaşamış meğer Müslüm Gürses.

Acıyı seven bir  toplum olduğumuz için Müslüm Babalarını bağrına basmış halk.   

Sonuç olarak; film çok güzel, oyuncular çok başarılı, hüzüne ortak olmuş bir hayat sürmüş Müslüm Gürses.

Ölümünden önce yine müzikle işbirliği yapmış.  

Bunlar önemli ...

Ve fakat ben yine de arabesk dinlemeyeyim ...


3 Kasım 2018 Cumartesi

KIRLANGIÇ ÖĞRETİSİ

Kırlangıçları hep çok sevdim.
Ayvalık’ta bir açık hava otelindeyim, resepsiyon da açıkta. Resepsiyonun köşesinde bir kırlangıç yuvası var; üç yavru, kafalar dışarda, gagalar açık. Anne ve baba gidip gelip yiyecek getiriyorlar ve ayrı zamanlarda geldikleri için birbirlerini görmüyorlar. Anne birinci yavruya yem veriyor, birazdan baba gelip ikinciye, anne tekrar geldiğinde üçüncüye, baba gelip birinciye. İnanılır gibi değil, sırayı hiç şaşırmadılar: ADALET.

Akşama doğru sudan çıktım, baktım yuvaya siyah bir kedi yaklaşmış. O ufacık ana baba canhıraş bir şekilde dalıp, çıkıp kediyi uzağa kadar kovaladılar: CESARET.

Otel sahibi şunları anlattı: bahar başlarında göçten döndüklerinde yuvanın bulunduğu bölümün kapalı olduğunu görünce, resepsiyon görevlisinin kaldığı odaya girip çıkıp onu uyandırmışlar: AKIL.

Sabah su içmek için fiskiyenin üzerinde dolaşıp çığlıklar atıyorlardı, ta ki fiskiye açılana kadar: İLETİŞİM.

Yuvalarını öyle bir yaparlar ki yıllarca dayanır: KALİTE.

Yazları sıcak ülkelere göç ederler: YENİLİK.

Onların yaptığı yuva, diğer kuşların saman çöplerini üst üste koyarak yaptığı dingildik yuvalara hiç benzemez. Benzer bir yuva yapabilen başka bir kuş yoktur: FARKLILIK.

Hiç kırlangıçları bir yerde pineklerken hatırlıyor musunuz?

Devamlı uçarlar: ÇALIŞKANLIK.

İnanılmaz hızlıdırlar, su zerresini havada yakalarlar: HIZ.

Binlerce mil uzaktan hep aynı yuvaya dönerler. Ömürlerinin sonuna kadar yuvalarına bağlıdırlar: YURT SEVGİSİ

Kırlangıçları hep çok sevdim.

Ahmet Şerif İzgören


6 Ekim 2018 Cumartesi

HAYATIN AMACI

Bugün Charlie Chaplin'in 125. Doğum günü. Onu. 3 dokunaklı cümlesi ile hatırlıyoruz.
- Bu dünyada hiç bir şey kalıcı değil. Hatta sorunlarımız bile.
- Yağmurda yürümeyi severim. Çünkü göz yaşlarım farkedilmez.
- Hayatta en çok boşa harcanan gün, gülmediğimiz gündür.
HAYATın amacı elinizde ne varsa ondan Mutlu olmanızdır.
Eğer stres içindeyseniz bir mola verin. Ve molada dondurma, çukulatalı, şekerleme, ve pasta yiyin. Neden mi ?
Çünkü stressed kelimesinin İngilizce tersi desserts (tatlılar) dır.

Size biraz öneri :
- Sıkıcı arkadaşlardan uzak durun.
- Aptalları eğlendirmeye çalışmayın.
- Yüksek idealleriniz olsun.
- Benim gibi bir arkadaşınız olsun.
- Fakirlere asla yüksekten bakmayın.
- Aptalca hikayelere tepki vermekten kaçının.
- Kendini başarıya odakla.
- Düşüncelerin ilerisi için olsun.

BİR İYİ ARKADAŞ BİR İYİ İLAÇTIR.
AYNI ŞEKİLDE İYİ BİR GURUP ARKADAŞ İYİ İLAÇLARLA DOLU BİR ECZANEDİR.

DÜNYADA 6 EN İYİ DOKTOR:
1. Güneş ışığı
2. Dinlenme
3. Egzersiz.
4. Doğru beslenme
5. Öz güven.  VE

6. ARKADAŞLAR.

BUNLARIN HEPSİNİ HAYATININ HER DÖNEMİNDE MUHAFAZA ET VE SAĞLIKLI BİR YAŞAM SÜR.

EĞER AY'I GÖREBİLİYORSAN, TANRININ GÜZELLİĞİNİ GÖRÜRSÜN, EĞER GÜNEŞİ GÖREBİLİYORSAN, TANRINI. GÜCÜNÜ GÖRÜRSÜN, VE AYNADA KENDİNİ GÖRÜYORSAN TANRININ YARATTIĞI EN MÜKEMMEL ŞEYİ GÖRÜRSÜN.


4 Ağustos 2018 Cumartesi

DÜŞÜNDÜM DE ...

**DÜŞÜNDÜM  DE ...

Düşündüm de ;
Hayata bir kadın olarak bakmak ne güzel !...
Belim artık bir çay bardağı inceliğinde değil belki ama incecik zevklerim oluştu dünden bugüne.

Güzel bir kitap, yemek, manzara ve müzik hayatımın en keyifli anlarını sunuyor bir süredir.

Eski kilomda değilim tamam ama tüm fazlalıkları da attım hayatımdan.
Buna rağmen kendimi dolu dolu ve zengin hissediyorum.
Okuma gözlüğümü henüz boynumda taşımamakta inat etsem de sürekli çantamda artık.
Gözlerimin eskisi kadar iyi gördüğü söylenemez ama tüm yaşanmışlıkları arşiv gibi taşıyorum gözlerimde .
Öyle yüksek sesle müzik dinlemek , bağırtılı çağırtılı kalabalık yerler eskisi kadar ilgimi çekmiyor. Hafifi bir müziğin eşlik ettiği sakin bir ortamdaki sohbetlerin tadı hiçbir şeyde yok.
Deli gibi alışveriş yapmıyorum artık. Öyle çok güzel görünme çabam da azalmış. Elbette üstüme başıma dikkat ediyorum ama artık son moda kıyafetler, kozmetikler ve takılar ilgimi eskisi kadar çekmiyor artık. Bir mağaza ya da kuaförde geçirdiğim uzun zamanlar sıkıyor. Yakışanın da yakışmayanın da farkındayım. Başkalarının takdir etmesi güzel ama en çok da kendime güzel görünmeyi seviyorum.
Öyle çok insan tanıma hevesim de kalmadı. Samimi birkaç dost yetiyor da artıyor bile.
Yolunda gitmeyen işlere ,açılmayan kapılara eskisi kadar direnç göstermiyorum. Çünkü artık biliyorum ki kendimi paralasam da hayatın kendine ait bir öğretme biçimi var. Evrensel sistem olması gerekeni benden iyi biliyor ve kendi zamanını bekletiyor.
Ne mutsuzken mutlu olmaya ne de herşey kötü iken yolunda olduğuna inandırmaya çalışıyorum kendimi. Her ne yaşıyorsam o karanlığın içinden geçip oradaki öğretiyi anlamaya çalışıyorum ki; bir gün gün ışığına çıktığımda kıymetini bileyim ufak tefek şeyleri dert etmeyim.
Her ne yaşıyorsam bir benzerini hemen herkesin yaşadığını biliyorum artık. Bu yüzden yaşadıklarımı dramatize edip çok abartmadan ve kendime acımadan kabule geçiyorum. Sabır…nasıl da güzel bir kelimedir.
Böyle zamanlarımda önemli görüşmelerimi ya da işlerimi erteliyorum. Biliyorum ki düşük enerjiyle yola çıktığım hiçbir işten hayır gelmez. Hayatımı rölantiye aldığım dönemler bunlar. Boş viteste araba kullanmak gibi. Ne gaza basıyorum ne frene…Bu zamanlarımı kendi içime dönmek ve kendimi daha iyi tanımak için kullanıyorum.
Biliyorum ki kaybı ancak böyle kazanca çevirebilirim.
Biliyorum ki geçecek…bundan öncekiler gibi…
Herşey geçer…
Şikayeti çoktan bıraktım. Sürekli çözüme odaklanıyorum ki enerjim doğru yere kanalize olsun.
Huzurum ve mutluluğum haklı olmamdan çok daha önemli artık.
Kin ve intikam duygularımı çoktan hayatımdan çıkardım. İster kader deyin ister ilahi adalet adı önemli değil ama sistem olması gerekeni bir şekilde yerine getiriyor nasıl olsa.
Bana iyi gelen insanlarla görüşüyorum. Hayallerimi, umutlarımı desteklemeyen ve şikayet odaklı insanlara yer yok artık hayatımda.
Listemin en tepesinde sağlık var artık. Kalanların hepsine çizik attım.
Zamanın usul usul yaklaşan adımlarını seviyorum.
Çünkü onun ortaya çıkardığı bu kadını seviyor ve zamanla kime dönüşeceğini merak ediyorum.
Daha yaşlı belki ama daha farkında ve duyarlı.
O yüzden çok daha güzel…
Muhteşem kadınlara. ❤❤

**alıntı


24 Temmuz 2018 Salı

İKİBİN ON SEKİZ

İnsanların bir anda hayatlarının değişmesi ne fena .
Marmara Depremi geldi aklıma .
Yakınlarını evini barkını kaybetmek ...

Bütün afetler kötü .
Dünden beri çok üzgünüm
2018 geçen yılları aratacak kadar kötü geçiyor .
Eğer 2019 a sağ salim girebilirsek çoğumuzun hatırlamak istemediği bir yıl olacak 2018...


9 Mayıs 2018 Çarşamba

ZAMAN

Aslında anneler günü ile ilgili bir fotoğraf arıyordum.
Zaman zaman eski fotoğraflara bakmak iyi gelir bana .
Geçmişe özlem ve bugün arasında gider gelirim ve bugün  yaşadıklarımın da birgün anıya dönüşeceğini kendime hatırlatırım. 
Annemle ve kendimle ilgili fotoğraflara bakarken karşıma bu fotoğraf çıktı. 
Arkasına baktığımda 1953 yılını gördüm.
Annem ve babam henüz nişanlılar demek ki ve annem yirmi yaşında bile değil.  Oğlumun şimdiki yaşından sadece birkaç yıl büyük.
İnsanın annesinin kendinden küçük olmasını sadece fotograflar sağlıyor sanırım.  Bu fotoğrafa göre annem benim çocuğum gibi. 

Ve zaman . Nasıl da izahı zor bir kavram.  O altmışbeş yıl ne ara geçmiş ?
İnanmak mümkün değil .
Belki de dün ve yarın yok sadece bugün var .

Annem o zamanlar neler hissetti acaba ? Babamla ne hayaller kurdu? Gelecek beklentisi nelerdi ? Hiç bilmiyorum.  Ketum kadındı anlatmazdı hiç . Onun duygularını hiç bilemedim .

Bildiğim tek şey zamanın hatta anların değerini bilmek.  Hiçbir şey kalıcı değil çünkü . Zaman kadar uçucu bir kavram var mı acaba ?

Bir fotoğraf nerelere götürdü beni ?
İşi gücü bıraktım duygularmı bloguma yazdım .


5 Mayıs 2018 Cumartesi

KALBİMİN CEBİNDE ...

Şimdi geriye dönüp baktığımda çocukken pek çok şeyi bir şölen tadında yaşadığımı fark ediyorum.

Ramazanın gelişi için yapılan hazırlıklar, sahur ve iftar sofraları, bayram öncesi hazırlıklar ...

Artık hepsi anıya dönüşse de benim için halen çok değerliler.

HIDIRELLEZ de öyle .

Çocukluğumda anneannem illaki hıdırellez gecesi bahçedeki gül ağacının dibine dileklerini koyar sonra da bize toprak altında beklemiş kağıda sarılı minik bozuk paralar verirdi. 

Hiç üşenmez gece sabaha dönmeden dilek kâğıtlarını alır, zaten eve çok yakın olan deniz kıyısına komşuları ile  gider minik kağıtları denize atarlardı.

Henüz okula gitmeyen bir çocuk olarak ben ateşten atlama kısmını pek severdim.

Biraz korkar çoklukla eğlenirdim.

Yıllar sonra eşimle kendi gayretlerimizle aldığımız evimizi ve evin  bahçesini sevme nedenimin tamamen mutlu çocukluk anılarımla bir ilgisi mutlaka olmalı .

İnsan çocukken  çoğu şeyin farkına varamıyor.
Meğer anılarımız ne kadar değerliymiş ve bugünkü aklımla  anneannemden öğrenecek daha ne  çok şey varmış.

Neyse yine de şanslıyım aslında,
o zamanlardan geriye birsey kalmasa da kalbimin ceplerinde anılarım var ...









29 Nisan 2018 Pazar

KARTPOSTAL

Tebdili mekanda ferahlık vardır sözünü seviyorum.

Kısa süreli Kaş kaçamağı yaptık hafta sonu ve pek iyi geldi. 

Buralarda deniz mevsimi çoktan açılmış belki de hiç bitmemiştir bilemem.

Bahar çoktan gelmiş, doğa canlanmış ve ben bir kartpostalın içinde gibiyim...


8 Nisan 2018 Pazar

HAYAT ...





Yaşınız kaç olursa olsun şiddetle  sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim .

*Yaşam boyu tasarruf ettiğiniz parayı kullanma zamanıdır. Bunları, onu biriktirmek için bulunduğunuz özverileri bilmeyenlere bırakmayınız. Size üzüntü verecek yatırımlar için kullanma zamanı değildir, sizin için huzur ve sükunet dönemi başlamıştır artık.

*Çocuklarının ve torunlarının, parasal problemleri ile uğraşmaktan vazgeç; senin için harcadıkları paralar için suçlu hissetme kendini. Eğitim dahil, onlar için en iyisini yapmaya çalıştın daima. Şimdi sorumluluk onlarındır.

*Biraz bencillik yap, ama tefeci olma. Gezintiye çık ve başkalarının hoşuna gidecek şeylerin peşinden koşmaktan vazgeç.

*Sağlıklı, büyük fiziki hareketler gerektirmeyen bir yaşamın olsun. Ölçülü bir şekilde jimnastik yap ve iyi beslen.

*En iyisini ve en zarifini al. Bu dönemde, ana gaye, paranın sizin tarafınızdan, zevkinize ve arzularınıza göre harcanmasıdır. Unutma ki, ölümden sonra para, sadece kin ve nefrete yol açar.

*Küçük şeyler için kendini üzme, hatırlamak isteyeceğin güzel anlar gibi unutulması gereken kötü anlarında olur.

*Yaşa bağımlı kalma, sevgini hep canlı tut.

*Kendine iyi bak, temizliğine dikkat et. Görünüşün Görkemli olsun: sık sık kuaföre git, tırnakların bakımlı olsun, cildiyeciye, diş hekimine git, düzenli bir şekilde parfüm ve krem kullan. Artık genç ve yakışıklı olmasan bile, en azından bakımlı olursun.

*Modern olmak önemli değil, iyi bir klasik olmaya çalış. Saçlarını boyatarak ve şatafatlı giyinerek gülünç olma.

*Gün, bu gündür. Kitapları ve gazeteleri oku, radyo dinle, TV de ki güzel programları seyret, internete gir, mailler gönder ve al, sosyal ağlara katıl, dostlarına telefon et.

*Gençlerin düşüncelerine saygılı ol, onlar senin bildiklerine bilmeselerde, yaşadıklarını yaşamasalarda, senin yaşına geldiklerinde muhtemelen senin konumunda olacaklardır, kendi düşüncelerini de söyle onlara, dinlemesini bilen yararlanır, yanılmış olsalar bile, onlarla tartışma.

*Sadece anılarınla yaşama, “bizim zamanımızda” deyimini çok sık kullanma, senin zamanın da bu gündür. Kıymetini bil...

*Çocukların ve torunlarınla birlikte yaşamaktan kaçın, sadece onları görmeye git veya davet edildiğinde onlarla beraber ol.

*Gerektiğinde bir yardımcı kadın bulundur evinde. Gündelik Yaşamını mümkün olduğunca ve imkanların nisbetinde kolaylaştır.

*Seyahat etmek, yürümek, resim yapmak, dostlarınla oyun oynamak veya bir şeylerin koleksiyonunu yapmak gibi hoşuna giden bir“hobin” mutlaka olsun, olanakların dahilinde ki şeyleri yap.

*Yeni veya faydalı bir şey öğrenmeye gayret et ve zoruna gitse bile ileri teknolojinin gerisinde kalmamaya çalış.

*Sosyal ve kültürel etkinliklere katıl. Müzeleri gez, sinemaya git... Önemli olan, biraz evden uzaklaşmaktır. Eğer arzu ettiğin bir yere davet edilmezsen, sakın gücenme, Unutma ki, gençliğinde, sen de birilerini hayal kırıklığına uğratmış olabilirsin, anne ve babanı fazlaca davet etmemiş olabilirsin.

*Az konuş, çok dinle, yaşamın ve geçmişin, sadece seni ilgilendirir. Bir şey ile ilgili fikrini soran olursa, kısa konuş ve sadece, iyi ve hoşa giden şeylerden bahsetmeye çalış. Yavaş bir tonla ve kısa konuş, eleştirme. Herşey gelip geçicidir, olduğu gibi kabul et. Bir dönemin doğruları bazen başka bir dönemin yanlışları olarak kabul edilebilir.

*Acılar ve üzüntülerle hep karşılaşılır, onlarla ilgili problemleri fazlaca dile getirme. Azaltmaya gayret et. Sonuçta, sadece sizi etkilerler bu yaşta sorunlarınız sadece sizin ve doktorunuzun problemleridir.

*Her fırsatta gül, yaşadığın ve sağlıklı olduğun için mutlu ol,unutma sen şanslısın, hayatının geleceğinin belirsiz olması gibi, ölümünde başka bir meçhul evre olacaktır.

*Eğer biri size, artık hiçbir işe yaramıyorsunuz derse, duymamazlıktan gel ve bunu dert etme. Sende kendi dünyanda sana göre önemli bir şeyler yapmışındır. Mühim olan bunu senin hissetmendir.

*Unutma hayat hikayen iyi veya kötü olsun, bir daha tekrar etmeyecektir .

*İnternette okuduğum bu yazı tam da benim duygularımı anlatıyor.

Ömrüm vefa ederse altmışlı yaşlarımı böyle yaşamaktır dileğim. Hatta ellili yaşlarımı bile ...
Blognot. : Fotoğraftaki çiçeklerimi ben yetiştirdim . Bu aralar toprakla uğraşmayı seviyorum. 🌱🌳🌱🌳

Ruhuma iyi geliyor.

Bu da bir başka yazımın konusu olsun .



8 Mart 2018 Perşembe

GECE YARISI İKİ EL SİLAH SESİ



Bizim ev şehrin en işlek caddelerinden biri üzerinde .
Gündüz çok hareketli ama gece sanki cadde kılık değiştiriyor.
İnsan denen canlı türünün bütün kiri, pisliği sokaklara dökülüyor.

Dün gece de öyleydi. 

Gece yarısı bir kadın çığlığı uykumuzu böldü . Ardından iki el silah sesi ...

Kimbilir hangi kadının canı yandı dün gece ve biz ne ara bu kadar kötü olduk ?

İnsanın insana saygı duyduğu bir toplum olamadık ne yazık ki.

Dün gece o kadın çığlığı çok etkiledi beni. Oysa bugün daha farklı bir yazı yazmayı planlıyordum.

Kimdi ?
Ne derdi vardı ?
Acaba çocuğu var mıydı ?

Bu sabah  televizyonlarda ve sosyal medyada kadınlar günü hakkında konuşuluyor, paylaşımlar yapılıyor.

Oysa işimiz çok zor, kadının adı halen yok.

Ne güzel demiş büyük usta :
" Kadın insandır biz
insanoğlu ... "

Farkına varabileceğimiz günlerimiz olsun...


25 Ocak 2018 Perşembe

FİNCAN



Okulu yeni bitirmiş ve hemen kolları sıvayıp iş hayatına atılmışım. 
Annemin sözleri kulağıma küpe olmuş :
- " Aman kızım kimsenin  eline bakma çalış, kendi paranı kazan gelecekte emekli maaşın olsun kendi paranı harca kimseye muhtaç olma . "

İyi ki bu küpeleri kulağımdan çıkartmamışım; canım annem çok haklıymış.
Demek ki onun da vardı bir bildiği ...

İlk işim bir muhasebe bürosu. 

Büro sahibi babamın çok eski bir arkadaşı S. Amca .

Muhasebe mesleğinde eğer işi yeni öğreniyorsan yandın,  işin çok zor.
Neyse elimden gelenin en iyisini yapıyorum bir yandan da  birşeyler öğreniyorum .

Deli gibi çalışıyorum; bankalarda vergi dairesinde  koşturuyorum,  halimden çok memnunum; çünkü ben aslında bir iş koliğim ama yaşım küçük ya henüz farkında değilim.

Bu banka ve vergi dairesine gidiş gelişlerde yolumun üzerinde bir züccaciyeci var ve vitrinini  şirin bir fincan takımı süslüyor. 
Fiyatını bile hatırlıyorum 7.500 TL ve yıl 1987.


Yolumun üzerinde bir iş hanı var. Antalya'nın en eski iş hanlarından biri  ve iş hanında  bir kitapçı var.
Nazik,  efendi bir sahibi ve güzel kitapları olan bir yer burası. Yanlış hatırlamıyorsam emekli öğretmen ve kendini kitaplara adamış.

O zaman Antalya 'da böyle yerler pek yok, hazine bulmuş gibi hissediyorum kendimi;  hemen hemen iki günde bir de bu kitapçıya uğruyorum. 

Tarık Buğra, Ayla Kutlu, Kemal Tahir, Yaşar Kemal,  Dostoyevski romanlarıyla tanışmam bu kitap evi sayesinde oluyor.

Neyse çok uzatmiyim,  ay başı geliyor ve babamın arkadaşı S. Amca beni yanına çağırıyor elinde bir zarf var zarfı bana uzatıyor. 

Bu ne diyorum maaşın kızım güle güle harca diyor haa bir de bana kimlik bilgilerini ver, sigorta girişini yapacağım ve sen yıllar sonra bana dua edeceksin,  sigortada ilk giriş çok önemlidir diyor.

Önümüzdeki aylarda sana yevmiye defteri yazdıracağım hazır ol diye de ekliyor. 

Ben sigortayı falan düşünmüyorum o an.
İlk maaşımı alma sevinci içindeyim hoplaya zıplaya eve dönüyorum dönerken züccaciyecinin önünden geçiyorum ve o çok beğendiğim kahve fincanlarını alıyorum.
Eve geldiğimde elimde fincanları gören annem sert bir eleştiride
bulunuyor e haksız da sayılmaz yani  ," - Kızım ilk maaşınla az bi şey tatlı alınır fincan da ne ? " dedi.

Yok ben çok geveze oldum, devam ediyorum;
gel zaman git zaman fincanlar   kırıldı, evime başka başka fincanlar geldi,  hele evlendiğimde eve gelen kahve fincanı hediyelerinden fincan müzesi yapacak kıvama geldim ama o ilk maaş heyecanı ile aldığım fincanlarımı hiç unutmadım.

Üzerinden yıllar geçmiş.

Mutfak dolabının arkalarında bir yerlere o fincanlardan kalan iki taneyi saklamışım. 

Geçen gün buldum hemen kendime kahve yaptım elmalı kurabiye eşliğinde kahvemi içerken eski bir dosta rastlamış gibi oldum. 

Yıllar geçti,   bir başka şirkette yıllarca çalıştım sonra da bir onaltı yıl kadar  öğretmenlik yaptım, pratikte öğrendiklerimi teoride yıllarca öğrencilerime anlattım.  

Babamın arkadaşı S. Amca 'yı da yıllar sonra erken emekli olunca  anladım .

Şimdi düşünüyorum da otuz yıl ne çabuk geçti .

Şimdi artık ne o züccaciyeci, ne işhanı içindeki o güzel kitapevi var.
S. Amca bile yıllar önce  
gitti bu dünyadan.
Fincanlarım bile kırıla kırıla iki tane kaldı. Bir de cebimde anılarım ...


6 Ocak 2018 Cumartesi

YOLUN YARISINI ONBEŞ GEÇERKEN



Dün güne yazımın başlığındaki bu  cümleyle uyandım.

Çok bilmiş oğlum :  " Yolun yarısını onbeş geçmiş annem ne hissediyorsun ? " diye sordu .

Aslını ararsanız yolun yarısına bile gelmemiş hissediyorum kendimi. 
Ruh yaşlanmaz derler ya ondan olmalı.

Doğum günü pastamdaki mumların sayısı artarken hayat sana teşekkür ederim tüm verdiklerin için. 

İyi ki geçiyorum bu dünyadan.
Hikâyemin başladığı gündür bugün.
Karlı, unutulmaz bir kara kışın yaşandığı   6 ocak1968  günü .

Annem ve  babamın yıllarca her  yıl anlatmaktan bıkmadıkları doğum hikayem...

Ellinci yaşım hoş geldin ...🎀🎁🎂🎆🎆


1 Ocak 2018 Pazartesi

DAHA !!!



Daha çok mutlu olmak ve bunu  için elimden geleni yapmak istiyorum.

Daha  çok gezmek,
Daha çok okumak,
Daha çok örmek,
Daha güzel fotoğraflar çekmek,
Daha sağlıklı olmak,
Daha çok spor yapmak,
Daha çok sevmek; -sevdiklerimi elbette- ...

Çünkü ... dün ve yarın yok aslında...
Bugün var ve yaşamak için beni bekliyor.