30 Ekim 2012 Salı

BAŞIMA GELENLER !!!!!

Bu bayram ailecek kafamıza göre takılıp, canımızın istediğini yapalım dedik. Arife günü yola çıktık. Cep telefonumdan blog sayfama girmek istedim. ( Cepte internet işini sevdim ben; gerçi sınırlı bir kullanım var, blog okuyorum, yorum yazamıyorum falan ama olsun ) " blogunuz kapatıldı " diye bir yazı çıkmasın mı karşıma?
kitap sesleri.blogspot.com sayfama girdim yine aynı yazı !!!!

Ne olabilir?
Acaba yanlış bir şey mi yaptım diye düşünürken ve ne yapacağımı  bilmez haldeyken,  aklıma arkadaşım F. geldi.

F tam bir blog uzmanıdır; aynı olay yakın  bir tarihte onun da başına gelmişti.

F. şifremi değiştirmem gerektiğini çünkü şifremin çalınmışş olabileceğini söyledi.
Ben de biraz uğraşarak şifre değişikliği yaptım ve sayfama geri kavuştum.

Blogun kapanmasına mı, onca yazının kaybolmasına mı üzüleyim bilemedim. Şimdi her şey yolunda .
Blog sayfama girip çıkarken daha özenliyim artık. Bir de yazılarımın bir yedeğini oluşturmam lazım galiba.

****

Eve döner dönmez ayağımızın tozuyla Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katıldık. Bütün Antalya Cumhuriyet Meydanındaydık.
Ben ülkemden umutluyum hâlâ. Atam doğru demiş zamanında;
" Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcut  " inanıyorum buna ...

****

Bayrama iki kitap sığdırdım. Biri  " Hayaller içinde bir düş ". Umutcan Ceppioğlu'na ait.
Kitapta uzun öyküler  var. Derya'nın öyküleri bunlar.
Her öyküde birbirinden farklı Derya'lar ile tanışıyoruz okurken.
Çocuk Derya, genç kız Derya, yaşlı Derya. . .
Akıcı ve değişik bir üslup denemiş yazar. kitapsesleri.blogspot.com'da da anlattım.

Diğer kitap " Tango İstanbul".

Esmahan Aykol'un Kati Hirşel polisiye dizisinin son kitabı ve ben, bu kadar okuma düşkün ben; Esmahan Aykol ve kitaplarıyla yeni tanışıyorum iyi mi?

Kitap hakkındaki düşüncelerim; "Bundan sonra  Kati Hirşel 'in maceraları hariç başka polisiye okumam arkadaş" şeklinde.
Bu kadar gırgır şamata bir polisiye okumadım inanın bana. Bunu da kitap blogumda anlatacağım.

İki kitabı da çok sevdim.

****

Ve  bu gün.
Ömürlerimizden bir kurban bayramı ve Cumhuriyet Bayramı daha geçmişken; sonunda yine günlük hayata dönmüşken, Cumhuriyet Bayramı bu güne kadar Antalya'da gördüğüm en coşkulu bayram kutlaması olmuşken, dünün onca  yorgunluğu üzerine acaba temizlik mi yapsam; ders notu hazırlamaya
devam mı etsem; yoksa çay ve kahve eşliğinde Kati Hirşel'in macerasının son sayfalarına mı gömülsem?
Bilemedim...

22 Ekim 2012 Pazartesi

DİŞ İŞLERİ ...



Unutmuşum ...
Beni nasıl uykulardan uyandırdığını, öldürmeyip süründürdüğünü cidden unutmuşum.

Demek ki iyi bakmışım onlara ama zaman işte, e biraz da ihmal tabii.

Geçen haftadan beri sürünüyorum. Canımdan can çıkıyor sanki.

Öyle böyle değil; iğrenç bir diş ağrısı parmağında oynatıyor beni.

Doktora gittim en sonunda.
 Diş doktorumuz şeker mi şeker bir hanım.
İnsanı rahatlatan, eli hafif e daha ne olsun? Korkumu biraz hafifletti sağ olsun.

Benimki de çok normal değil; sırf dişçi koltuğuna oturmayayım, sırf o kompresör sesi çıkaran dişi oyan aletin iğrenç sesini duymayayım diye kaçıyorum doktordan ayıp ama !!!!

Neyse 3 dişim birden hastalanmış!!!!

Canım dişlerimi günde 3 kere fırçalarım  ama insan 10 yılda bir diş doktoruna giderse sonuç böyle oluyor işte !!!

Neyse gereken tedaviyi yaptı; bir de çarşamba günü kontrolüm olacak, sanırım bu saçma sapan ağrıdan kurtulacağım.

Yıllar sonra diş ağrısı yaşamak, sevmediğim ve yıllardır görmediğim  bir akrabanın eve yatıya gelmesi gibi bir his bıraktı bende.

Neyse ağırladık misafirimizi yolcu ediyoruz yakında. E malum önümüz bayram başka gelen giden misafirler de  olabilir.

Bu arada bu diş işleri yüzünden bu hafta sonu hiç kitap okumayarak kitap okumam konusunda kendimi tarihe geçirdim :(((

Oysa ne çok kitap var elimde bekleyen. Neyse okunacaklar elbette...

*****
Antalya yağmura teslim oldu. Fırtına da eşlik etti yağmura.
 Zaten bu şehrin yağmurları böyledir; fırtınasız olmaz illa ki fırtına çıkacak bir yerler uçacak.
Az zararla atlatılır umarım ...

Hava da eni konu serinledi.
" Yaz bitti ekimin hüznü çöktü üzerime "  falan demek isterdim ama hiç de öyle hissetmiyorum.
Bu yıl sıcaktan o kadar çektim ki; hava serinledikçe  dans etmek, göbek atmak, halay falan çekmek istiyorum !!!!!

****
Belki bayram için yeni yazı yazamam. Herkesin bayramını kutlarım şimdiden.
Huzurlu, mutlu, sağlıklı bir bayram olsun bu bayram.
Neşemiz hiç eksik olmasın ...

16 Ekim 2012 Salı

ADRES : KADIKÖY - MODA / İSTANBUL

- Çocukluğun Moda'da geçmesi demek Moda Çocuk Parkı'nın her karış toprağını çok iyi bilmek demektir !!!!

- Bayramlarda, özel günlerde Zeynep Bebe'den giyinmek, okul formalarını illâ ki Türkmen'den;  okul ayakkabılarını   Reis 'ten almaktır.

- Altıyol'dan Bahariye'ye, Bahariye'den Moda'ya çıkmak; nostaljik tramvay yolunda keyifle yürümektir.

-  Sabahları 08: 15 vapuruna yetişmektir.

- Kadıköy Vapur İskelesi'nin önündeki çingenelerden çiçek almak; vapur iskelesinden Moda'ya yürümektir.

- Reks ve Süreyya sinemalarının daimi müşterisi olmaktır.

- Kadıköy Sahafları'nın eski kitap kokusunu içine çekmektir.

- Alkım ve Nezih Kitap Evleri'nden çıkamamaktır.

- Balık pazarına özellikle babayla gidip; balık ve yanına yeşillikler almaktır.

- Mercan'da midye tava yemek; Baylan'ın müdavimi olmaktır.

- " Moda Çay Bahçesi" nde çay içmek; " Kemalin Yeri "nde ilk birayı yudumlamaktır.

- Doğum günlerinde doğum günü pastasını Elif Pastanesi'ne yaptırmak, pastanenin önünden geçerken Cevdet Amca ile selamlaşmaktır.

- Ali'nin dondurmasının tadını bilmek; Moda Burnundan adaları seyretmektir.

-  Yılda bir ya da iki kere, mahalledeki   arkadaşlarla Ayazma'ya gidip, mum yakmak, dilekler tutmaktır.

- Meri, Sophi, Yorgo ve Tanya ile mahalle arkadaşı olmak; Raşel Teyze'nin hamursuzundan yemek, rengarenk paskalya yumurtalarını ve paskalya çöreklerini mahalle arkadaşlarıyla paylaşmaktır.

-  Moda İlkokulu veya Bahariye  İlkokulu'nda okumaktır.

- İlkokul sıralarında her Moda'ya inişte, gıpta ederek bakılan Kadıköy Kız Lisesi'nin öğrencisi olmak ve bu efsane okulda altı sene okumaktır.

- Ölümüne Fenerbahçeli olmak; Rüştü Saraçoğlu'ndan yükselen sesleri duymak; mahalleye arkadaşlarla boydan boya Fenerbahçe Bayrağı asmaktır.

- Çayır Güzeli'ni görmek, ona acıma ile korkma arası duygular hissetmektir.

- Gü aşırı mahalleye gelen " Sütçü Amca " dan süt almak; " Yoğurtçu Amca" dan yoğurt almaktır.

-  Farklı bir şehirde yaşansa da, artık her şey fazlasıyla değişse de her gidişte sanki halen Kadıköy ve Moda'da yaşıyormuş gibi hissetmektir.








10 Ekim 2012 Çarşamba

GRİNİN ONBEŞ TONU ...


Bu gün kafamı kaldırıp gök yüzüne bakınca grinin elli tonu olmasa da grinin on ya da onbeş tonunu gördüm diyebilirim !!!!
Sonuç olarak yağmur yağdı elbette. Üşümeyi de yağmuru da özlemişim bu şehirde !!!
* * *

Grinin Elli Tonu diye bir kitap var. Aman ne övgü, ne övgü bu kitaba, bildiğiniz gibi değil. Neyse eksik kalmayayım diye aldım okumaya başladım.
Sonuç; bizim genç kızlık dönemlerimizde okuduğumuz  " Beyaz Dizi" serileri gibi. Hani okusanız da oluuur, okumasanız da bir şey kaybetmezsiniz.
Grinin elli tonu ile kitabın bağlantısını bulamadım henüz, esas oğlanın gözleri gri belki esas kız grinin tonlarında kendini kaybetmiştir ne bileyim ben !!!
Fakat bakın görün Alacakaranlık gibi bunun da filmini çekerler yakında !!!
* * *

Antalya'dan gümbür gümbür bir festival daha geçiyor.
Evim cadde üzerinde olduğundan festivalle aramdaki ilişki balkondan festival kortejini izlemekle sınırlandı bu yıl. Türkan Sultan evimin önünden geçti de kafasını kaldırıp bir yukarı bakmadı. Teessüf ederim kendisine :))
Her yıl festival dönemlerinde çok yoğun çalıştığımdan bu durum sık sık geliyor başıma; alıştım artık. İnsan zaten ya alışıyor içindeki duruma ya da kendini aşıyor.
* * *

Gülenay'a üzülüyorum günlerdir. Belki basından ya da sosyal ağlardan duymuşsunuzdur. Dolaylı olarak tanırım kendisini. Hayata nasıl bağlı olduğunu da bilirim. Gençler uzun yaşasın ne olur. Hiç hasta olmasınlar. Gülenay sağlığına kavuşsun  bir an önce...
* * *
Bu gün öyle yoruldum ki, bu gece erkenden uyumak istiyorum. Battaniyemin altına girip; yağmur sesi dinleyerek uyumak; kitap bile okumak istemiyorum; sadece dinlenmek istiyorum, şarjı bitmiş cep telefonu gibiyim çünkü ...



6 Ekim 2012 Cumartesi

ÇİKOLATA AŞKINA ...


Kendimi bildim bileli çikolatayı sevdim ben.

O da beni sevmiş olmalı ki yıllar geçti halen birlikteyiz.

Ne zaman çikolata yiyen bir çocuk görsem arkasından ona dur diyen bir anne de görürüm, annem gelir aklıma; " yeter kızım karaciğerin bozulacak".

Karaciğerim bozulmadı ama yıllarca uğraştığım sivilcelerimin nedeni vaz geçemediğim çikolatalar mıdır diye düşünmüşümdür hep.

Şimdi de aram bitter çikolatayla pek iyi. Portakallı olanları özellikle tercihim. Ama azıcık minik bir parça sadece. Fazlasının kilo olarak dönme olasılığı yüksek çünkü ...

Bu yazıyı niye yazıyorum?


 Çok koşturmaktan mıdır nedir içime çikolata canavarı kaçtı sanki.
Süt içiyorum; meyve yiyorum yok hiç biri onun yerini tutmuyor. Çikolatayla aramızdaki aşk hiç bitmeyecek her halde.

Neyse ben bari yazımı yayına verdikten sonra gidip biricik aşkımla buluşayım. Çikolata aşkıyla, çikolata aşkına ...

4 Ekim 2012 Perşembe

H A Y I R !!!!!!


"  Güzel bir gün bu gün.
Gökyüzü masmavi ve fazla yakmayan güneş gülen yüzü ile selamlıyor sabahı.
Çok mutluyum, şahane gidiyor her şey  " demek isterdim !!!!

Diyemiyorum ne yazık ...

Birileri anlamsız bir oyuna alet etmek istiyor bizi.
Üzerimize ölü toprağı serpilmiş gibiyiz inadına.

Adım adım savaşa sürükleniyoruz ve kimse inanamıyor olanlara.

Bütün savaşlar inşallah savaş çıkmaz dilekleriyle başlar; halklar savaş istemez çünkü; bu tıpkı çok sevdiğimiz birinin ölmek üzere olduğunu kabullenmek istemememiz gibidir.

Umarım bu sefer yanılıyorumdur; umarım savaş çıkmaz.

Onca savaştan; onca acıdan sonra öğrenilmedi mi halen savaşın kötülüğü çok yazık çokkkk !!!!


1 Ekim 2012 Pazartesi

KUĞU, KİTAP, YAĞMUR

Bundan 18 yıl önce bu gün, sabahtan itibaren ciddi bir telaş içindeydim.

Bir gece önceden hiç uyumamıştım, sabah güzel bir kahvaltı yapıp, kuaföre gitmiştim. Kuaförden çıkmam da nerdeyse akşam üzerini bulmuştu.

Sonrası zaten bildik seromoni. Beyaz gelinliğin içinde kuğu gibi olduğumu söylemişti herkes.

Şimdi bakıyorum da üzerinden ciddi ciddi 18 yıl geçmiş. Bu gün evlilik yıldönümümüz
Eskiyoruz; yaş alıyoruz vesselam. Bu akşam karşılıklı sürprizlerle geçecek gibi ...

***
İnanması güç ama hava serinledi buralarda. Hani kendini sıksa yağmur yağacak. Şimdi limonata havalarını yaşıyor Antalya.

***
Bu aralar iki kitabı aynı anda okuyorum. " Asma Pansiyon " ve " Dahiler ve Aşkları".

Asma Pansiyon konusu Bozca Ada'da geçen sıcacık bir roman. Kısa, kolay okunuyor, bitmesin istiyorum okurken. İlk roman mı bilmiyorum ama başarılı buldum romanı.

Dahiler ve Aşkları okumaya geciktiğim bir kitap.
Sayfalarını çevirdikçe şaşırıyorum. Bu yüzden onu da merakla ve hızla okuyorum.

***
Ders notları ile haşır neşirim bir de. Arada molalarda sosyal medya kaçamağı ve blog yazılarımı da katarsak bu aralar diz üstü bilgisayarıma parmaklarım; bilgisayar koltuğuna da bizzat kendim yapışmış durumdayız.

***
Bu kadar kaçamak yeter. Akşam sürprizlerine ve ders notlarıma döneyim; zamanıdır.

Haa bir de yağarsa sonbaharın ilk yağmurunu izleyeceğim büyük bir keyifle :))