29 Şubat 2012 Çarşamba

BEYAZ ANTALYA


İki gün önce gece yarısı uykumda kendimi, gök gürültüsü ve evin içinde çakan şimşeklerin arasında buldum. Camlara ve panjurlara sanki birisi arka arkaya minik çakıl taşları atıyordu. Korku filmlerinden birinin içine düşmüş gibiydim uyandım, dışarıya baktım.

Bir de ne göreyim?
Dört yılda bir ayağına topuklu ayakkabı giyip boyunu uzatan, çıtı pıtı, ufak tefek ŞUBAT gitmeden önce Antalya'ya gece yarısı dolu yağışı bırakmış !!!

Tabii ben kahraman blogcu gecenin o vaktinde fotoğraf çekmesem olur mu? Olmaaaz!!!!

Her ne kadar fotoğraflar istediğim gibi çıkmasa da işte beyaz Antalya :)))

27 Şubat 2012 Pazartesi

HAYIRDIR İNŞALLAH !

Derin uyuduğumdan mıdır bilinmez çok sık rüya görmem.
Görünce de rüya ya kâbusa dönüşür, ya da uyanmak istemem.

Geçenlerde kâbusa dönüşen bir rüya gördüm.

Ailecek evdeyiz. Herhalde tatil. Kapı çalıyor, açıyoruz haliyle.
Kapıyı açar açmaz içeriye bir minik beyaz fare giriyor.
 Ailecek kapıya gelenlerle ilgilenmeyi bırakıp fareeeee, diye çığlıklar atıyoruz.
Çığlık atanların başında ben geliyorum, beyaz da olsa siyah da olsa fare faredir çünkü !!!

Neyse, kahraman eşim fareyi yakalıyor.
Oğlum şaşkın. Ben fare yakalandı diye seviniyorum fakat fareyi tutan eşime: -" Bunu blogda paylaşmalıyım dur fotoğrafını çekeyim diyorum.
Asıl rüya o zaman başlıyor çünkü farenin bir türlü fotoğrafını çekemiyorum!!!
Bu arada blog sayfam rüyalarıma bile girmiş durumda farkındaysanız :)))

Ben fotoğrafla uğraşırken fare eşimin elinden kaçıveriyor ve bu sefer evcek seferber olsak da minik beyaz fareyi bulamıyoruz.
Fare evin içinde bir yerlerde !!!!
İşte benim rüyam o andan itibaren kâbusa dönüyor. Bir fare ile aynı evde yaşamak, düşünmek bile istemem gerçekte.

Eşim bana kızıyor. Blog yazın da olmayıversin bak kaçtı işte fare, hadi kendin bul diye trip yapıyor; oğlum hayatından memnun eğlence çıktı diye seviniyor ve ben fareden rüya da olsa acaip korkuyorum. Evde fare ararken kan ter içinde uyanıyorum.

Gördüklerimin rüya olduğuna seviniyorum.
Rahatlıyorum evde fare yok, çok şükür.
İyi de nereden çıktı şimdi bu rüya, rüyada fare ne demek? Google'a falan bakayım bari hayırdır inşallah !!!!!

19 Şubat 2012 Pazar

ANTALYA'DAN TÜYAP GEÇTİ



 Vallahi kıskanırdım. İstanbul'u, Ankara'yı, İzmir'i hatta Bursa ve Adana'yı.
Oralarda var bizde niye yok diye !
Birileri sesimi duydu mu bilmem, I. Tüyap Kitap Fuarı bu yıl Antalya'dan geçti.

Dört gün süren kitap fuarına üç gün boyunca, onca işimin gücümün arasında katılmış olmaktan duyduğum hazzı anlatmama gerek yok sanırım.

İlk gün Leylak Dalı ve Kahve Keyfi ile buluştuk.  Mini blog buluşması keyifli geçti. Ben deliler gibi kitap alışverişi yaptım.
Ders arasında fuara kaçabildiğim için, sevdiğim yazar Mine Söğüt'ün imza gününe katılamadım ama konu kitap olunca çareler tükenmez; Leylak Dalı imdadıma yetişti ve benim için Mine Söğüt' e kitabımı imzalattı. Leylak Dalı'cığım, çok teşekkür ederim.

İkinci gün öğrencilerimle kitap fuarına gittim. Hava Antalya'ya göre acaip soğuktu. Biz uçmayla donma arasında yılmadan fuara ulaşabildik ve kitapların sıcaklığı, fuarın kalabalıklığı ile hemen ısındık. Tahmin edersiniz ki ben yine kitap alışverişi yaptım !!!

Üçüncü gün cumartesiydi, okullar tatil olduğu için oğlum ve yeğenimi kitap fuarına götürdüm. Niyetim onların da fuarı görmesiydi.
Üçüncü gün fuar daha kalabalık geldi gözüme. İlgiden yayın evleri de memnundu. Ancak fuar alanının küçüklüğünden şikayetçiydiler.

Cumartesi günü Hakan Günday'ın imza günü vardı. Ben bir ara çocukları unutup sıraya girdim. Kuzular kendi kendilerine dolaşmışlar.


Hakan Günday'ın kişiliğine hayran kaldım. Okurları ile sürekli sohbet halindeydi. O kadar ki, kendisine ikram edilen kurabiyeleri o da okurlarına ikram ediyordu.
Sanki onca kitabın yazarı değil de, aileden biri gibiydi.
Kendisine sevgim bir kat daha arttı.
Hayatın hangi döneminde, ne sıfatla olursa olsun insanın önce kendini hazmetmesi önemli . Hakan Günday bunu başarabilmiş ne mutlu ...

Fuardan oğlum da kendine istediği kitapları aldı. Hatta aldığı bir kitabı gidip yazara imzalattı, fotoğraf çektirdi. Küçük kuzum büyüyordu gurur duydum.

Yeğenim benim gibi iflah olmaz bir kitap kurdu olduğundan o da kendine bir sürü kitap seçti.
Tüyap sayesinde kitaplığım bir sürü yeni kitapla tanıştı.

İşte  kitaplarım :
1- Rus Kışı / Daphne Kalotay :  ( Kapağına hayran kaldım, malum Sibirya soğukları taa buralara geldi ya, mevsimin anlam ve önemine uygun olarak okumaya başladım bile, kitabın kapağına bayıldım bu arada )
2- Hoşçakal Umut / Ayla Kutlu : ( Ayla Kutlu her daim sevdiğim bir yazardır, kitaplığımda bu kitabı yoktu iyi oldu aldığım )
3- Beş Sevim Apartmanı/ Mine Söğüt :  ( Mine Söğüt kitapları mutlaka okunmalı )
4- Madam Arthur Bey ve Diğerleri / Mine Söğüt
5- Bizim Büyük Çaresizliğimiz/ Barış Bıçakçı : ( Barış Bıçakçı'yı galiba son kitabından başa doğru okuyorum)
6- Sen Dünyaya Gelmeden/  Margaret Mazzantini : ( Lale bu kitabı aklıma sen soktun, ama kiatabın cildine kapağına hayran oldum )
7- Romantik Hareket / Alain de Button : ( Yeni tanıştığım bir yazar, sanırım tiryakisi olacağım )
8- Ziyan/ Hakan Günday : ( Hakan Günday için yazacak o kadar çok şey var ki. Aynı dönemde yaşıyor olmaktan da kendisini tanımış olmaktan da onur duyarım. Yeni kitabını merakla bekliyorum. Yeni kitap yolda, biraz daha vakti var dedi benden söylemesi )
9-  Sevgili Kahve Keyfi Mario Levi'nin Madam Floridis Dönmeyebilir'i hediye etti. Kendisine çok teşekkür ederim.

İşte böyle . " Kitap Akdeniz'e Yelken Açtı " sloganıyla Antalya'dan ve hayatımızdan
 I. Tüyap Kitap Fuarı geçti, ardında güzel izler bırakarak ...

15 Şubat 2012 Çarşamba

KISA KISA

-  Heyecanlıyım ! Benim gibi bir iflah olmazın bu heyecanı yaşaması çok doğal.
Yarın Antalya'da 1. Tüyap Kitap Fuarı açılıyor. 16 - 19 Şubat arası. Yarın benim en yoğun günüm ama ben ne yapıp edip fuarda olacağım. Öğrencilerimle birlikte gideceğiz.
Bu da ayrı bir sevinç tabii.
Okumayı istediğim çok kitap var bir kaçtanesinin fotoğrafını burada paylaşayım hemen.
Tabii fuara gidince ne kadar kitap varsa toplarım ben şimdi o ayrı !

****

- " Sana bir şey olursa ben yaşayamam anne " dedi. Öyle durup dururken, pat diye. Şaşırdım, boncuk bocuk bakan gözlerine diktim gözlerimi, nereden çıktı şimdi bu diye sordum. O çok rahattı. - " E öyle, sen benim için çok değerlisin, annemsin benim ondan " dedi. Söyleyecek söz bulamadım. Aklıma Gamze geldi. Tüm kalbimle ona bir kere daha dua ettim.
Oğlu için yaşasın, oğlundan ayrılmasın, gençliğine ve oğluşuna bağışlasın Allah onu. Dün ameliyat olacaktı, durumu nasıl acaba?

Hiç tanımadığımız bir insanı merak etme duygusu bana blog yazmanın kazandırdıklarından ve ben bu duyguyu seviyorum, insan olduğumu hatırlattığı için.

***
- Yüzümdeki sivilcelerim yine arttı. Sanırsınız ki ergenliğe yeni girdim. İçimdeki kız büyümüyor, dışımdaki de, galiba benim yaşım  MFÖ'nün şarkısındaki gibi hep ondokuz :))
Sivilcelerle nasıl baş edeceğim bilmiyorum.

***
- Mutfağa girmem lazım, akşama yemek yok. Yayla çorbası, fırında tavuk ve bulgur pilavı yapacağım. Yemek yapmaktan çok "ne pişireceğim" sorusuna yanıt beni çok yorar.
Cevabı bulunca gerisi kolay zaten.

10 Şubat 2012 Cuma

2040


Genç adam baş ucunda kitap okurken uyuya kalan kızının üzerini örttü.
Yanındaki lambayı söndürüp, gece lambasını yaktı.
Kızının yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurup, kulağına “Seni seviyorum kızım” diye fısıldadı.

Küçük kız çoktan uykuya dalmıştı.
Evlerinin salonuna geçti, televizyon izleyen eşi - “ Uyudu mu sonunda?” diye sordu.
-“ Evet” diye yanıtladı adam eşini.
-“ Aynı masalı 4 kez okuduktan sonra uyudu kızım” dedi.
-“ Yaa, bıkmıyorlar defalarca aynı masalı dinlemekten değil mi?” diye soran eşine, genç adam - “O da bir şey mi ben anneme 7- 8 kez falan okuturdum aynı masalı, O da sabırla okurdu “ dedi, yüzüne yayılan huzurlu bir tebessümle.

Birer kahve yaptılar kendilerine ve eskilerden konuşmaya başladılar.
-“ Benim annem tuhaf bir kadındı” dedi genç adam.
-“ Nasıl tuhaftı” diye sordu karısı.
-“ Tuhaftı işte. Mesela bana hamileyken 3. aydan itibaren klasik müzik dinlemeye başlamış.
6. ayın sonunda, dinlediğim müziğe tepki verip hareket ettiğimi söylerdi.
Doğum yapıp eve taburcu olduğumuzda da, herkes hayırlı olsun ziyaretleri yaparken o kaşla göz arasında 3 günlük bebeğe hamileyken dinlettiği müziği dinletmiş ve ben müziğin sesini duyunca ellerimi hareket ettirmişim .
Bunu gören annem durur mu? Ben her uykuya yatışımda bana klasik müzik dinletmiş taaa ki ben 2 yaşıma basana kadar.”

-“ Ne güzel işte diye yanıtladı” genç kadın eşini. Hassas bir kulağın, güzel bir sesin olmasını annene borçlusun o zaman. Üstelik bırakmasaydın piyano çalmayı belki de şimdi iyi bir piyanist olmuştun”.
- “ Hayvan sevgimi de O’na borçluyum. Balıktan tut da kedi, köpek, ne varsa besledik biz annemle. Üstelik yıllar sonra bana ne itiraf etti biliyor musun?
Meğer annemde tüylü hayvanlara karşı bir korku varmış. Bunu bana hiç belli etmedi. “Sana hayvan sevgisi aşılarken bu korkumu yendim” demişti.

- “ Bizim annemle sinema ve tiyatro günlerimiz olurdu. İlk tiyatroma 2,5 yaşımda götürmüş beni. Bir çocuk oyunuymuş. Büyük insan gibi izlediğimi söylerdi.  3,5 yaşımda gitmişim ilk kez sinemaya. Hayal meyal hatırlıyorum, şarkı söylemenin geçerli olduğu buzlar diyarında, sesi çirkin ama dans edebilen bir penguenin hikayesiydi,
 O günden sonra penguen ve penguenli oyuncaklar hiç elimden düşmemişti.

Anneannem, babaannem, hatta babam bile benim sinema ve tiyatro için küçük yaşta olduğumu, hiçbir şey anlamayacağımı söylerlermiş. Eve geldiğimizde ben filmi ya da oyunu başından sonuna kadar anlatınca annem doğru bir şeyler yaptığını anlamış ve hiç vazgeçmemiş beni tiyatro ve sinemaya götürmekten.”

“ Senin sinema, tiyatro ve müzik tutkunu şimdi daha iyi anlıyorum” diye yanıtladı kadın eşini.
- “ Ya yemek fasılları?”diye devam etti adam.

- “Çok yemek seçerdim çok”. Zavallı kadın çareyi yemeklerin sunumunu ve adını değiştirmekte bulmuştu.” Makarna saçlı kız”, “ Köfte Suratlı Çocuk”, “ Kurabiye adam” gibi yemeklerimiz vardı. Değişik gelirdi, hem gözüme hem kulağıma ve o zaman yerdim sesimi çıkartmadan.”
- “ Bir de hep neşeliydi benim annem. Üzülse de belli etmek istemezdi. Günlük hayatı oyuna dönüştürmekte O’nun üzerine insan tanımam.”
Her gece mutlaka iyi geceler öpücüğümüz olurdu ve bana uykuya daldığımda “ Seni seviyorum” oğlum derdi. Hiç bıkmadan.

* * * * *
Özledim O’nu dedi genç adam. Hem O’nu hem çocukluğumu.
Bir telefon açsam da sesini duysam diyerek saatine baktı Saat :00.00’dı.
Çoktan uyumuştur şimdi.

Türkiye bizden 2 saat ileri, sabah ararım diye düşündü.
. . .

O sırada, kilometrelerce ötede, gözleri uyku tutmayan yaşlı bir kadının burnuna, nereden geldiyse yeni doğmuş bebek kokusu geldi.

Yatağından yavaşça doğruldu, salona geçti.
Işığı yaktı.
Albümlerin olduğu çekmeceyi açtı.

Hem oğlunun, hem torununun resimlerine, gözlerinde yağmaya hazır bir bulut ve özlemle bakmaya başladı.

* * * * *
YIL : 2035
GENÇ ADAM:. O yıllarda 30’lu yaşlarını sürmekte olan oğlum
GENÇ KADIN: Şu anda tanımamız imkansız, şimdi belki aynı yaştalar, belki doğmadı , belki bebek bilemeyiz.
KÜÇÜK KIZ : Gelecekte olmasını arzu ettiğim kız torunum.
YAŞLI KADIN: Oğlunun doğumundan itibaren O’na mutlu bir çocukluk yaşatma gayreti içinde olan, ne kadar başarabildiğini henüz bilmeyen ancak çabalarından asla vaz geçmeyecek olan, ben.

6 Şubat 2012 Pazartesi

MUTLU EV KADINLARI


Bazı kadınlar dünyaya "ev kadını" olarak gelmiş gibidirler.

Ne zaman gitseniz, evleri  pırıl pırıldır, dolaplarında üç - dört türlü yemek hazırdır hatta yemeğin yanında, kek, börek poğaça bile mevcuttur !!!
Bütün giysileri jilet gibi ütülüdür. Çekmeceleri pırıl pırıl düzenlidir.

Anlayamadığım tek nokta; dünyaya ev kadını olarak gelmiş bu kadınların bunları bir gün içinde yapmasıdır. Çünkü onlar evleri için yaşarlar.

Ben böyle bir kadın olamadım !!!!

Evim pis mi? Değil !
Mutfakta yemeğim yok mu? Vaar !
Kıyafetler ütülü mü? Evet !!

Ama ben bunları bir tek günde yapamıyorum işte   sorun burada.
Kendimde her şeyi bir güne sığdıracak gücü hiç bulamadım desem inanır mısnız bana?

Konu ev işi olunca, bütün işleri aynı anda yapamıyorum.
Bir gün temizlik olacaksa, yemek, kek, börek, poğaça için başka bir gün olmalı.

Haaa bu arada; mutfakta geçirilecek zamanı ev işine her zaman tercih ederim.
Misal; temizlik mi, yemek mi deseler; ya da ütü mü yapmak istersin kek mi diye sorsalar;  ben hemen mutfağa kaçarım, yemek yaparım, kek yaparım ...

Bu yüzden anlayamıyorum, her işi bir arada yapan ve bundan şikayetçi olmayan mutlu ev kadınlarını.

Eeee ben bu yazıyı neden yazdım?

Malum okullar açıldı, tatil bitti, onbeş gündür evde olan oğluşum okula, eşim işe gitti.
Evde bütün işler beni bekliyor. Hangisinden başlayacağımı bilmiyorum.

Ayrıca, bir evin sadece hafta sonu, iki gün içinde  nasıl darmadağın olabildiğini de anlayabilmiş değilim.
Nereden başlasam, ne yapsam bilmiyorum? En iyisi yazmak, bir de sabah sabah ayılmak için kahve içmek galiba !!!!

Görsel : www.deviantart.com

2 Şubat 2012 Perşembe

KAR ANATOMİSİ

- " Hanım, Özlem doğduğu yıl ne kadar kar yağmıştı değil mi? Hastaneye gide gele Zatürre olmuştum !!! "
- " Evet, şimdi de olduğun zatürre ve bronşitlerin acısını çekiyorsun "

Bir aydır bronşiti geçmeyen, yeni iyileşen babamla annem arasında geçen konuşma !

***

- " Antalya'ya kar neden yağmıyor yaa, şöyle bir çıkıp ta kardan adam yapamayacak mıyız? "

 Dört yaşından beri Antalya sokaklarında kardan adam yapma hayali kuran oğlum !

***

- "Hatırlıyor musun? 1983'te kar yüzünden okullar 3 kere tatil edilmişti."
- " Evet hatırlıyorum, 1987 yılında da kar yüzünden İstanbul'da vergiler geç ödenmişti "

Kızkardeşimle sohbet ederken !

***

- " 1993'te Antalya'ya kar yağmıştı ve 2008'de. O kar fotoğraflarını nereye koydum acaba?

Arkadaşlarla sohbet ederken !

***

THY kar nedeniyle yüz tane seferini iptal etmiş,
Kar nedeniyle kalkamayan uçak içindeki yolcular  3 saat bekledikten sonra kabin görevlilerine saldırmış,
İstanbul'da hayat durmuş,
Doğuda zaten kar yüzünden hayat bitmiş ...

Televizyon, gazete, internet haberlerinden !
***
Ağır bir kış geçiriyoruz. Aslında kış ağır geçer ama, insanız işte daha önce yaşadıklarımızı  unutuyoruz.
Kar deyince hepimizin duyguları farklı, anıları değişik.
Kimi ısınma derdinde, kimi tatil, kimi kardan adam yapma, kartopu oynama derdinde.
Kimi kardan buzdan kaçarken, kimi bir kar tanesi düşse bayram sevinci yapacak neredeyse ...

En az hasarla geçsin bu kış, hiç birimize fazla zarar vermeden !!!