31 Ocak 2014 Cuma

SES


" Ölüm nedir ? " diye sordu.
" Sevdiklerimizi bir daha aynı bedende görememektir" diye yanıtladım onu.

***
Sonra düşündüm. Ölüm aslında sevdiklerimizin bir daha seslerini de duyamamaktır.

***
Babamın yoğun bakımda kaldığı süreçte, solunumunu rahatlatmak için boğazını açmaları gerektiğini söylemişti doktorlar. Bu süreç içinde babam konuşamayacaktı ancak tedavisi bitince açılan yer dikildikten sonra konuşabilecekti. Başlangıçta itiraz ettik ama mecburiyetten bu durumu kabul ettik. Babam yeniden nefes almaya başladı ama sesini kaybetti.

Onu ziyarete gittiğim anlardan birinde bana neden konuşamadığını sordu. O dönemlerde hep minik notlar yazdık birbirimize... Sonra bir anda her şey tersine döndü ve babam sesini geri kazanamadan  aramızdan ayrıldı.

***

Bu günlerde babamın en çok sesini özlüyorum ve ne yazık ki elimde hiç ses kaydı, video falan yok.
Benim kadar anılara, fotoğraflara düşkün biri böyle bir şeyi nasıl atlamış olabilir anlayamıyorum.

Söz uçar yazı kalır derler ya, ses ve görüntü de çok önemliymiş yeni yeni anlıyorum.

Bundan sonra sevdiklerimin seslerini ve görüntülerini de kaydedeceğim; ne tuhaf ve ne kadar farkındayız bilmiyorum ama aslında yaşadığımız her gün hızla anıya dönüşüyor.

Bol miktarda anı biriktirmek lazım yaşadıkarımıza dair.
Ses, fotoğraf, görüntü, yazı ... ne olursa ...

23 Ocak 2014 Perşembe

RÜYA



9 Ocak gecesini 10 Ocağa bağlayan sabaha karşı tuhaf bir rüya gördüm.

Ailecek evdeyiz. Annem babam, kardeşim kardeşimin çocukları oğlum.

Evde alışılmadık bir hareket var. Hepimiz telaş içindeyiz.

Bu telaş arasında gümmmmmm diye bir ses duyuyorum.

Öyle bir gürültü ki sanki biri yüksek bir yerden  düşmüş gibi. Sesin şiddetiyle uykumda sıçrayarak uyanıyorum.

Evimiz cadde üzeri olduğu için acaba kaza mı oldu diye etrafa bakınıyorum ama değil, o ses rüyamdan geliyor ve tekrar uykuya dalıyorum.

Bu sefer rüyamda hiç tanımadığım bir ses duyuyorum; ses bana " baban ölüyor  bunun için az önceki rüyayı gördün " diyor. Yine uyanıyorum; ürperiyorum ve sabaha kadar uyumuyorum.

Sabah erkenden hastaneye gidiyorum. Babamı görmek için.
Yanına giriyorum. Solunum makinesine bağlı, uyuyor.

Uyurken bile derin derin nefes alıyor sanki koşmuş da çok yorulmuş gibi. Durumu çok kötü görünüyor.

 Ellerini tutuyorum. Sesleniyorum sesimi duyuyor gözlerini hafifçe açıyor ve tekrar kapatıyor.
Elimi alnına koyuyorum, saçlarını okşuyorum, ateşi var gibi. Yoğun bakım bakım odasında olduğumuzdan doktor ve hemşireler çok titiz, onlara belli etmeden babamı öpüyorum. Çünkü biliyorum bu onunla son görüşmemiz.

Yanından ayrılıyorum. Ağlıyorum. Eve geliyorum, anneme, kardeşime hiç bir şey söylemiyorum. Eşime anlatıyorum sadece. Çok kötü babam diyorum; her şeye hazırlıklı olalım diyorum.

11 Ocak'ı 12 ocak'a bağlayan gece saat 01.30'da eşimin telefonu çalıyor. Hastaneden arıyorlar, hastanızın durumu iyi değil diyorlar.
Gecenin bir vakti hastaneye gitsem annem ve oğluma o saatte ne söyleceğim?

Eşim koşa koşa hastaneye gidiyor. Ben de ardından babama bildiğim bütün duaları okuyorum. Eşim hastaneye giderken babam da bu dünyadan gidiyor.

Kaç yaşında olursak olalım anne ve baba kaybı çok farklı bir duygu.
Ben artık babamın küçük kızı değilim. Onun gidişiyle büyüdüm. Babişkommm diyeceğim, sarılacağım biri de yok.

Onu hep iyi anılarla hatırlıyorum. Çocukluğumdan kalma bir şiir vardı. O zamanlar çok severdim. Kimindir, nereden alıntıdır bilmiyorum :
" Sararan çimenlerin yeşilliğini solan çiçeklerin güzelliğini hiç bir şey geri getiremez.
Her şeye rağmen hayat üzülmeye değmez.
Yas tutmak yok,
Anılarımızla güçlüyüz artık ..."

Aslında bu aralar anılara bile tutunamıyorum. Belki acı daha çok yeni belki zamanla hafifleyecek bilemiyorum.

Rüyamın bu kadar hızlı çıkmasına içerliyorum. O günden beri de rüya görmedim zaten.

Babam gittikten sonra çok düşünür oldum. Acaba hangisi gerçek ÖLÜM mü, HAYAT mı ?

6 Ocak 2014 Pazartesi

DOĞUM GÜNÜ


Karlı bir 6 Ocak günü, annemin karnındaki sıcacık ortamdan buz gibi bir soğuğa doğmuşum. Her yer kardan bembeyazmış ben de bir kar tanesi gibi düşmüşüm dünyaya.

Son dönemde yaşadığım sıkıntılar olsa da, canım babam halen hastanede yatıyor ve yavaş yavaş bu dünya ile bağlantısını kesiyor olsa da, iyi ki doğmuşum.

Bana mutlu bir çocukluk yaşattığı için, içindeki okuma aşkını bana da geçirdiği için ve bizim için yaptığı her şey babacığıma çok teşekkür ederim. Senin sayesinde var oldum ben, senin çocuklarına düşkün olduğun kadar acaba kendi çocuğuma düşkün müyüm? Hep sorduğum bir sorudur bu kendime.

Her sene doğum günü hikayemi sanki yeni bir şey anlatır gibi gibi aynı coşkuyla anlatırdın. Şimdi hasta yatağında farkında bile değilsin ... belki de hissediyorsundur bilemem ki.

İyi ki vardın ve bizi  de var ettin canım babacığım ...