13 Kasım 2016 Pazar

PAMFİLYA



Üniversitede ilk yılım. 
Akdeniz Üniversitesi'ni kazanmışım.  Baba tarafından Antalyalıyım diye bir kaç tercih de bu şehirden yazmışım tercih tutmuş.
Gel gör ki aileden ayrılınca baba tarafından Antalyalı olmak da işe yaramıyor, her yer gurbet çünkü ve ben şehre alışmaya çalışıyorum.
Yıllar sonra alışmayı bırak bu şehirden vazgeçemeyecegimi  henüz bilmiyorum.

Şehrin küçük oluşu ilgimi cekiyor önce.  Bir de sokakların temizliği.
Yerlerde en ufak bir çöp göremezsiniz o derece.

Gel gör ki şehir halkı biraz yabani. Öğrenciye pek kıymet vermiyorlar.  Arada iyiler çıkıyor tabii ama istisnalar kuralı bozmuyor.

Ulaşım çok  rahat.  Şehrin her yerine yürümek mümkün.  Öğrenciyim ya; cepte para az bu fırsatı değerlendirip sürekli  yürüyorum.
Sahile doğru yürümeyi seviyorum en çok. 
Denizin coğrafya derslerinde öğrendiğimiz "Bey Dağları"  ile buluşmasını izlemeye bayılıyorum. 
Daha sonraki yıllarda o dağları keşif yürüyüşleri yapacağım; hatta bu şehirde aşık olacağım henüz haberim yok.

Bir öğretmenimiz var Antalya sevdalısı.  Dersimiz İngilizce  ama o bize derse başlamadan önce  hep Antalya 'dan, şehrin güzelliğinden ve tarihinden söz ediyor.

Antalya'nın adının kral Attalos 'dan geldiği söylenir ya; rivayete göre Attalos Antalya 'ya geldiğinde şehrin kokusuna bayılmış ve bu şehrin adı PAMFİLYA olsun demiş.
PAMFİLYA hoş kokular diyarı demekmiş .

E yanılmamış Attalos.
Baharda sokakları mis gibi portakal çiçeği kokan, akşam sefalarının genzimizi  yaktığı,  yasemin kokusunun hanimeli çiçeklerinin kokusuna karıştığı kaç şehir var ki?

İşte ben o zaman bu zaman bu hoş kokular diyarı PAMFİLYA 'da yaşıyorum.

Dün akşam üzeri çektiğim bu fotoğraftan sonra bir kere daha anladım ki; insanlar şehirlere de aşık olabilirmiş.

PAMFİLYA iyi ki hayatımdasın. ☺❤



Posted via Blogaway


10 Kasım 2016 Perşembe

İLK KEZ ANLATIR GİBİ ...






O günü ağlayarak anlatırdı anneannem ve dedem.
Annem iki yaşında Teyzem sekiz aylıkmış.


Sabahtan gitmişler tren istasyonuna .

 Hava soğukmuş o gün.  İnsanlar üzgün; aileden biri ölmüş gibi.
Uzun bir süre beklemişler.  Çocukları soğuktan nasıl korumuş, acıkan karınlarını nasıl doyurmuş hiç söz etmezdi.

Nice sonra trenle gelmiş cenaze ...
İzmit üzerinden Ankara'ya giderken .
İnsan seli oluşmuş tren yolunda. 
Büyük, küçük, çoluk çocuk herkes Atasına son görev için birlik olmuş o gün.

İnsan, ömrünün sonuna kadar her 10 Kasım 'da anlatır mı bu anıyı?
Onlar anlatırlardı bıkmadan, usanmadan sanki her defasında ilk kez anlatır gibi ...






Posted via Blogaway

4 Kasım 2016 Cuma

SADELEŞTİRME



Ne kadar kolaylaşıyor böyle yapınca hayat.

Bunu farketmem için  elli yaşıma merdiven dayamam gerekiyormuş meğer.

Bundan sonra böyle.  Evdeki eşyaları sadelestirdiğim gibi insan temizliği yapıyorum nicedir hayatımda.  Büyük, küçük,  genç, yaşlı, arkadaş, akraba falan demeden bana zarar veren herkesi çıkarıyorum hayatımdan.

Böylesi daha güzelmiş .
Sanki bir Ege kasabasında denize sıfır minik bir evde sadece sevdiğim birkaç insanla  yaşıyormuşum gibi hissediyorum nicedir.
Bir de minik bir kedim varmış da ben örgümü örerken yumaklarla oynuyormuş gibi.

Sade bir hayat = Huzur.
Hayatımın yeni matematiksel eşitliği bu.

Geç kalmışım ama hayat da böyle bir şey işte.

Severek okuduğum bir kitap var bu ara elimde.  Değerli yazar Yiğit Okur 'un anısına Deniz Taşları ...
Onun içinde çok sevdiğim bir cümle yakaladım geçen gün;   hayatı özetleyen :
" ANILAR BİR YUMAK DEĞİLDİR. ZAMANLA ÇIĞ GİBİ BÜYÜR.  İLK YUMAK DA ÇIĞIN İÇİNDE KAYBOLUR ... "
Budur işte benim hayatımın özeti; ilk yumak çoktan kaybolup gitmiş ancak farkediyorum ...



Posted via Blogaway