25 Eylül 2019 Çarşamba

ÇOCUKLAR GİTTİĞİNDE



** Çocuklar bir gün evden giderler…

Bir şekilde, bir nedenle, öyle gerektiği için , öyle olduğu için giderler…
...
Gözlerinde hayata karşı bir heves, omuzlarında ince bir ağırlık, ellerinde uçarı bir telaş.

Kapıyı çekip giderler…

Çocuklar evden gidince, ev de sizden gider biraz,

Sabah kızaran ekmeğin kokusu, ütünün buharı, bir türlü şekle girmeyen saçlar, kapıdan çıkarken aceleyle öpülen yanaklar gider…

Antrede biriken ayakkabılar, teki kaybolan terlikler, yatağın üstündeki elbise yığınları gider.

Saatler sanki bir yerlerde durmuş gibi olur. Hayatınız hasreti kuşanmış mevsimsiz bir ülkeye benzer bir zaman…

Çocuklar evden gidince;

Ansızın yapılan şakalar, vakitsiz istenen sandviçler, pencere önünde beklediğiniz geceler gider...

Artık kapının önündeki ayak seslerini duymazsınız,

Sokaktan geçen simitçiye seslenen kimse yoktur.

Arka odadan yükselen müzik sesi, banyodaki parfüm kokusu, ortasından sıkılmış dişmacunları anılarınızda kalır.

Mutfak masası çoktan unutmuştur sıcacık ve neşeli sohbetleri.

Fırında patatesin tadı eskisi gibi değildir artık,

Kareli yatak örtüsünde izi kalmıştır aşk acısıyla dökülen genç gözyaşlarının…

Çocuklar evden gidince ;

“Annem duymasın”lar, “Babamı idare et”ler “Ben zaten biliyorum”lar, “Beni çocuk muyum?”lar, “Beni anlamıyorsunuz!”lar, “Amma meraklısınız”lar … El ele tutuşup hep birlikte giderler...

Onlar olmadığı zaman da “ben ne giyeceğim”ler “arkadaşımda kalacağım”lar, “arkadaşlarımla çıkıyorum”lar peşi sıra ortalıktan kaybolurlar..

Çocuklar bir gün evden giderler;

Giderken yüreğinizin bir parçasını da yanlarında götürürler…

Onda kalan parçada sizden o kadar çok şey vardır ki,

Onlar bunu bilirler,

Aldıkları her kararda, yaşadıkları her yol ayrımında, her sevinçlerinde ve her acılarında

Fark ederler bu eşsiz bilgiyi,

Yeter ki onların yaşam pınarlarına hayat veren kaynağın suyu berrak, hikmeti bol olsun.

Yeter ki sizden doğup hayatın içine akan bu pınar ırmak olsun, nehir olsun, ve en doğru yönü bulsun...

Evet çocuklar bir gün giderler,

Ama gelecekleri yolu da asla unutmazlar.

İLTER YEŞİLAY

( Görsel, Rus ressam Andrei Popov'un
"Çocuk Büyütmek" adlı eseri...)

** İnternette okuduğum çok beğendiğim bir yazı
Blog sayfamda paylaşmasam olmazdı...

13 Eylül 2019 Cuma

İNANDIGIM MASALLAR



Biz mi çok saftık şimdiki çocuklar
 dünyaya ilk okul mezunu olarak mı geliyor ?

Bu sorunun cevabını hiç bulamayacağım sanırım.

Şimdi ağır ağabey  olan oğlum benim bayıla bayıla dinlediğim masalları hiç sevmezdi mesela.

Hansel ve Gratel' in ormanda yollarını kaybetmemek için arkalarında ekmek kırıntısı
bırakmalarını çok saçma bulmuştu.
" E anne taş bıraksalardı ya ekmek ufaklarını kuşlar yer " demişti.
Kötü cadının çikolatadan evini  de çok acayip bulmuştu, hele Hansel' i pişirmek için fırına koymasından epey rahatsız olduğunu hatırlıyorum. 

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler ' i dinlemedi bile.
Kimmiş bu cüceler?
Neden yedi taneler ?
Neden ormanda yaşıyorlar ?
Prensin ormanda işi ne ? gibi soruları sordukça ben anlatmaktan vazgeçmiştim zaten.

Rapunzel' in uzun saçlarını şatodan aşağı sarkıtmasını da anlayamamıştı çocuk.

Saçları acımaz mı?
Şatodan düşmez mi ?
gibi soruları sorunca ben artık ona benim çocukken bayıla bayıla dinlediğim  masalları anlatmaktan vazgeçmiştim.

Oysa ben  çocukken  mutlu sonla biten masalları severdim.
Belki de şimdiki çocuklar mutlu sonların sadece masallarda olduğunu bizden daha çabuk öğreniyorlar ...

7 Eylül 2019 Cumartesi

NORA

Yıl 1975 İlkokul 2. Sınıftayım .

Okullar açılmış .

Okuma yazma hevesimden ailem beni okula bir yıl erken vermek istemiş.
O zaman devlet okulları yedi yaşını doldurmadan kayıt almadıkları iç in beni Göztepe " de şimdi çoktan tarih olmuş bir özel okula vermişler.

Tatlı bir öğretmenim var. Adı İnanç .
Ne güzel bir isim. Elli yıllık hayatımda bir daha hiç bu isme rastlamadım.
İsmi ile müsemma bir kadın.
Atatürk ilkelerine bağlı, çağdaşlığın yolunun laik eğitimden geçtiğine inanan bir öğretmen .

Okullar açıldıktan iki hafta sonra sınıfımıza bir kız geliyor.
Yaşı bizden epey büyük.
Adı Nora . Rum bir ailenin kızı. Bizden farklı .
Sınıfta sessiz sessiz otururken birden ağlama ve bağırma krizlerine giriyor. Defterini yırtmaya başlıyor .
Çok dikkat etmek lazım ...

İnanç Hanım  bizi o zamanlar öyle güzel eğitmişti ki biz Nora ' yı sınıfca kabullenmiştik.
Veliler de hicbir tepki vermemişti hatırladığım kadarı ile.

 Hani şimdiki herşeyi çok bilen  anneler gibi değildi bizim annelerimiz .

O zamanlar özel eğitim, kaynaştırma sınıfları falan yok henüz. Down sendromu otizm falan da bilinmiyor.
Sadece elimizde insanlığımız vardı.
Veli - çocuk - öğretmen işbirliği içindeydik.

Sonra ben evimize daha yakın diye Moda İlk Okulu ' na geçtim.
Nora ' ya ne oldu öğretmenimiz ne yaptı ?
Hiç bilemedim.

Okullar açılırken bu anım geldi aklıma .
Kırk yıl önce sanki daha güzeldik,  birbirimize daha saygılı ve daha mutluyduk.