26 Ocak 2013 Cumartesi

PUSLU VE ISLAK BİR BALIK !!!




Artık iyice eminim, bundan önceki hayatımda - tabii varsa böyle birşey - ben bir balıktım !!!

Şöyle iri bir balık. Sahi balık olsam nasıl bir balık olurdum? Düşüneyim biraz. Balina, Yunus, Lüfer  ve Grida geldi aklıma nedense :)

Yazın sıcaktan ve nemden nefes almak için, akciğerlerimin solungaca dönüştüğü bu şehirde, kışın sokakta yürümek yerine yüzmeyi tercih eder oldum !!!

Yağmur, fırtına, bu şehrin boyunu aşıyor bence. Bir de hava yağmurlu olunca insanın içinden bir şey yapmak da gelmiyor.
***
Bu gün evdeyim. Akşam yemeği için  portakallı kereviz pişirdim. Tesadüfen internetten bulduğum bu tarif bizim evin vazgeçilmezi oldu.
Ben ki ifla olmaz bir kereviz düşmanıydım; bayıla bayıla yiyorum vallahi kerevizin portakallısını.

***
Şu an televizyonda bir yemek programı var. Bir yandan güzel bir yemek tarifi veriyorlar; diğer yandan hafif toplu bir kadın istenmeyen tüylerden korunma yollarını anlatıyor. Kadının önerileri eşliğinde tavada sotelenen yemekleri görmek ne iğrenç !!!
****
Yeni bir kitaba başladım. Limoni Ölüm.
Ayşe Erbulak'ın "Hafiye Karılar" serisinin ikinci kitabı. İlk kitap kadar beğendim. Bence Esmahan Aykol ve Ayşe Erbulak polisiye romana farklı boyut kazandıran yazarlar.
Kitap bittikten sonra kışın hüznüne yakışan bir kitap okumak istiyorum.
Kitaplığımdan Anna Karenina göz kırpıyor bana,1Q84 de onun yanından  el sallıyor;  henüz karar veremedim.
***
Bu aralar Antalya havası gibiyim. Puslu ve ıslak. Arka arkaya gelen ölüm, hastalık, ayrılık haberleri tat kaçırıcı nitelikte.
Yine de güçlü ve mutlu olmak lazım hayat devam ediyor olanca hızıyla ...

10 Ocak 2013 Perşembe

ÖZLEM'İN ÖZLEMİ



 
Ne çok severdim kış aylarında kar yağmasını.

Pencereden izlerdim önce lapa lapa yağan karı.

Evlerin kiremitlerini, arabaların üstlerini ve sokakların beyaz boyanmasına hayran kalırdım.

Annemin tüm itirazlarına rağmen sarınır, sarmalanır kartopu oynamaya inerdik sonra. Annemin itirazlarını abartmıyorum; kar yağınca sokağa çıkma sözkonusu olunca melek annem süpürgeli cadıya dönüşürdü !!!

Birkaç gündür Antalya'ya yakışmayan, şehrin üzerinde emanet giysi gibi duran bir soğuk var.
Yazın gölgede 54 dereceyi gören bir şehir için bu soğuk komik aslında  günlerdir  tıpkı İstanbul'da yaşar gibiyim.
Kalın kabanlar, bereler, eldivenler içindeyim.

Kuru rüzgardan hiç söz etmeyeyim. En sevdiğim RÜZGAR şarkısından nefret ettirecek kadar kötü bir rüzgar var günlerdir ve ben kar yağsın istiyorum şehrin içine !!!

Bu kadar soğuk cefası çekerken kar yağmalı bence buraya da.


Özlem'in özlemi bugünlerde budur !!!

Kar yağınca çekilen tüm eza ve cefaya rağmen İstanbullular kıskanılır tarafımdan ...

6 Ocak 2013 Pazar

DOĞUM GÜNÜ ...


Bu pırıl pırıl güneşli kış gününün içinde, mayıstan kopartılıp ocak ayı takvimine yapışmış bir günü yaşarken; kırkbeş yıl öncesini düşünüyorum; karlar altındaki İstanbul'u.

Takvimler 6 ocak' ı gösteriyor, günlerden cumartesi.

Bir kadın doğum telaşı içinde hastaneye yatıyor; bir adam telaş içinde iş yerinden izin alıyor, hastaneye koşuyor. Eldiven takmamış, elleri mosmor olmuş. Olsun adam asker, alışkın soğuğa bir şey olmaz ona. Baba olacak ya hiç birşey umrunda değil zaten .

Yaşlı bir kadın karlara bata çıka kızının yanına hastaneye koşmuş. O  hep çocuklarının, sonra da torunlarının  yanında olmuş. Doğacak bebek onun en sevdiği torunlarından biri olacakmış; bundan henüz  kimsenin haberi yokmuş.

Saçlarına yıllar önce karlar yağmış yaşlı bir adam; - karlara bata çıka hastaneye koşan kadının eşi - ;  evde tek başına. Yalnız kalmamalı oysa.
Bir kaç ay önce ciddi bir kalp krizi geçirmiş, neyse iyi şimdi, eve bebek gelecek ya, dede olacak ya;  onun telaşında o da ...

Sonunda beklenen bebek geliyor.
Bir kız bebek bu. Kapkara  çirkin bir şey ve sürekli ağlıyor. 53 cm doğmuş; uzun boylu olacak diyor hemşireler; yanılmıyorlar.

Sonrası bildik hikaye. Eve dönüş, bebeğin büyümesine tanık olmak falan filan.

****
Neyse iyi ki doğmuşum ben. Kara değilim rengim açılmış; açılmasa ne gam zaten, ne güzeldir esmer olmak .

Ve mutluyum. Dünyaya gelmekten, yaşıyor olmaktan, nefes alıp vermekten.
Hayatın bana verdiklerinden, sevdiğim bir ailenin içine doğmaktan; yıllar sonra kendim aile kurmaktan, anne olmaktan mutluyum.

Mutluluk nedenlerim o kadar çok ki.
Sıkıntılarım olmadı mı bunca yıl? Oldu elbet, saymakla bitmez.
Hayatımın gri renklerini pembeye dönüştürmekle geçti ömrüm.
Bence asıl olan da bu; hayatın satır aralarından mutluluğu çekip çıkartmak ...