29 Mayıs 2008 Perşembe

Sevgili Yönetmenim

“ Üç Maymun ‘’ filmiyle Cannes Film Festivali’ nde “ En İyi Yönetmen” ödülü almış olmanız beni hiç şaşırtmadı, çünkü siz zaten en iyi filmleri yöneten, en iyi yönetmenlerimizden biriydiniz. Üstelik bilenler bilir bu ödül sizin aldığınız ilk ödülünüz de değil.

Ödül töreninde, ödülünüzü alırken ödülün büyüsüne kapılmadan, onurlu ve tevazu dolu duruşunuz da çok tanıdık ve size özgü ama o ödülü aldığınız sırada yaptığınız konuşma, konuşma sırasında kullandığınız o önemli cümle o kadar özel ki, Türk Halkı olarak hepimizin dikkate alması gerektiğine inanıyorum.
“ Kazandığım ödülü tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme ithaf ediyorum.”

* * * * * * * *

Hem güzel hem yalnız olunuyorsa eğer, ortada mutlaka bir yanlış vardır. Yalnızlık zordur, çok da katlanılacak bir durum değildir elbet, güzel olan yalnızsa eğer, bu yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu anlamına gelir, belki de güzel olan özellikle yalnız bırakılıyordur ve bu durum en tehlikelisidir, işte o zaman durup uzun uzun düşünmek gerekir.

Siz tam da yabancı medyanın gözleri en önemli film festivallerinden birinde üzerinize çevrilmişken, aldığınız en iyi yönetmen ödülü ile “Tutkuyla bağlı olduğunuz yalnız ve güzel ülkenizi “ tüm dünyaya bir kere daha tanıtıp anlattınız.
Ödülünüz Türk Sineması’nda neler yapılabileceğini de bir kere daha kanıtlarken, o anlamlı cümleniz çoktan hepimizin yüreklerine yerleşip kazındı bile.

Yapmamız gereken güzel ülkemizin yalnız bırakılma savaşına hep birlikte göğüs germemizdir. Yaşadıklarımızın farkına varıp çözüm üretebilmektir. Bunun yolu beraberce el ele tutuşmaktan, birlik olmaktan geçer.

Başarılarınız daim olsun sevgili yönetmenim.
* * * * * *

NURİ BİLGE CEYLAN’IN FİLMLERİ:

Koza 1995
Kasaba 1997
Mayıs Sıkıntısı 1999
Uzak 2002
İklimler 2006
Üç Maymun 2008

Sevgili Yönetmenim

“ Üç Maymun ‘’ filmiyle Cannes Film Festivali’ nde “ En İyi Yönetmen” ödülü almış olmanız beni hiç şaşırtmadı, çünkü siz zaten en iyi filmleri yöneten, en iyi yönetmenlerimizden biriydiniz. Üstelik bilenler bilir bu ödül sizin aldığınız ilk ödülünüz de değil.

Ödül töreninde, ödülünüzü alırken ödülün büyüsüne kapılmadan, onurlu ve tevazu dolu duruşunuz da çok tanıdık ve size özgü ama o ödülü aldığınız sırada yaptığınız konuşma, konuşma sırasında kullandığınız o önemli cümle o kadar özel ki, Türk Halkı olarak hepimizin dikkate alması gerektiğine inanıyorum.
“ Kazandığım ödülü tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme ithaf ediyorum.”

* * * * * * * *

Hem güzel hem yalnız olunuyorsa eğer, ortada mutlaka bir yanlış vardır. Yalnızlık zordur, çok da katlanılacak bir durum değildir elbet, güzel olan yalnızsa eğer, bu yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu anlamına gelir, belki de güzel olan özellikle yalnız bırakılıyordur ve bu durum en tehlikelisidir, işte o zaman durup uzun uzun düşünmek gerekir.

Siz tam da yabancı medyanın gözleri en önemli film festivallerinden birinde üzerinize çevrilmişken, aldığınız en iyi yönetmen ödülü ile “Tutkuyla bağlı olduğunuz yalnız ve güzel ülkenizi “ tüm dünyaya bir kere daha tanıtıp anlattınız.
Ödülünüz Türk Sineması’nda neler yapılabileceğini de bir kere daha kanıtlarken, o anlamlı cümleniz çoktan hepimizin yüreklerine yerleşip kazındı bile.

Yapmamız gereken güzel ülkemizin yalnız bırakılma savaşına hep birlikte göğüs germemizdir. Yaşadıklarımızın farkına varıp çözüm üretebilmektir. Bunun yolu beraberce el ele tutuşmaktan, birlik olmaktan geçer.

Başarılarınız daim olsun sevgili yönetmenim.


* * * * * *

NURİ BİLGE CEYLAN’IN FİLMLERİ:

Koza 1995
Kasaba 1997
Mayıs Sıkıntısı 1999
Uzak 2002
İklimler 2006
Üç Maymun 2008

Dağınık Muhasebeci ya da Hayata Dair

Her yaşanan yıl bitiminde hayatımın hesaplarını kapatırken zorlanırım ben.
Hayat bilançomu dengeleyemem bir türlü.

Kimi zaman varlıklarım kaynaklarımdan çok olur, kimi zaman hayattan çok kredi kullanırım.
Hayatın da bana borçlandığı olur elbette. Dağınık muhasebeciyim ya, hayattan alacaklarımı zamanında tahsil edemem. Bir de koşar adım yaşarım hayatı, hep acelem varmış gibi.

Bu yıl bitiminde de varlıklarımı gözden geçirdim yine, ne var ne yok elimde diye.
En değerli varlığım büyümüş, 4,5 yaşında olmuş.
Bir ağaç dikmişim de büyümesini, meyve verişini keyifle izliyormuşum gibi hissettim kendimi.

Parasal değerlerim olmadı benim. Gelir tablomu çoğu kere zararla kapatmam belki bundandır. Hisse senetlerine prim vermedim hiç, sevdiğim şairin dediği gibi “ Hissi senetler” daha değerlidir nezdimde. Hayat bilançomun demirbaşına sevgi kayıtlıdır. Eskimesin diye amortismanı da ayrılmıştır üstelik.

Hayatımı kalıplara sokamadım ben. İçimden geldiği gibi yaşamak istedim. Varlıklarımın kaynaklarıma eşit olmaması belki bundandır.
Dönemi zararla kapatsam da pişman olmadım. Kimse bilmez ama sevginin olduğu yerde zarar olsa da, bir gün mutlaka kâra geçilir.
Bildim ki bu hayat benim, bildim ki her şey boş, kalıplaşmış kurallar yok, sadece ben varım bana ait olan hayatta, cebimde umutlarım ve yanımda sevdiklerim.

 

“ NEYİ YAŞAMAK İSTİYORSAN ONU YAŞA

Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki,
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum, oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki ,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım, hem güldüm halime.
Sonra dedim ki “ Söz ver kendine”,
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin.
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki,
Son yolculukları erken tanıdım.
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım.

Nietzsche ‘’

Son Sigara

SİGARAMIN DUMANI
Yok içmiyorum ben sigara.
Yıllar önce bırakmayı başaranlardanım.
Sigarayla aramıza “farenjit” hastalığı girdikten sonra tamamen terk ettik birbirimizi.
Başlangıçta her ayrılan sevgili gibi özlem duyduk birbirimize ama geri dönüş olmadı işte.
İyi iki dost değilmişiz sanırım, yıllardır hiç de aramıyoruz birbirimizi.

Yazımın konusu sigaranın zararlarını, ya da nasıl bıraktığımı anlatmak değil elbette. İçen de içmeyen de biliyor sigaranın ne menem bir şey olduğunu. Bilmeyene de paketlerin üzerindeki, o okudukça beni güldüren yazılar yol gösteriyordur zaten!

19 Mayıs itibarı ile başlatılan sigara yasağına takıldım ben.

Evet çok güzel bir uygulama.
Hatta inceleyecek olursak pek çok ülkede yıllardır var böyle bir uygulama.

Kapalı alanlarda sigara yasağı, pasif içici konumunda olan pek çok insana rahatlık getiriyor bu da güzel. Yalnız anlayamadığım tek konu, sigaranın insanların evlerinin balkonlarında da içilmesinin yasak olduğu. Hatta görenlerin birbirlerini şikayet etme haklarının da olduğu. Burada durup düşünmek ve şu soruları sormak istiyorum :
“ Benim evimdeki özgürlüğüm kim, hangi hakla karışabilir? “
“Ben evimin balkonunda oturabiliyorsam, hafta sonu kahvaltılarımı yapabiliyor, ardından sabah kahvemi içebiliyorsam ve bunlar yasak değilse evdeki özgürlüğüm çerçevesinde, evde sigara içimi niye yasak?”
“Komşu komşusunu sigara içiyor diye niye şikayet etsin?”
“Ülkede her şey çok güllük gülistanlık da konu sigarayı çok ciddi bir şekilde kısıtlamaya mı geldi?”
“Yoksa biz ulusça bölünmeye devam mı ediyoruz?
Türk – Kürt
Laik – Laik Olmayan
Başı açık – Türbanlı
Sigara içen – İçmeyen şeklinde”

Bakalım daha neler yaşayacağız?

Dağınık Muhasebeci ya da Hayata Dair

Her yaşanan yıl bitiminde hayatımın hesaplarını kapatırken zorlanırım ben.
Hayat bilançomu dengeleyemem bir türlü.

Kimi zaman varlıklarım kaynaklarımdan çok olur, kimi zaman hayattan çok kredi kullanırım.
Hayatın da bana borçlandığı olur elbette. Dağınık muhasebeciyim ya, hayattan alacaklarımı zamanında tahsil edemem. Bir de koşar adım yaşarım hayatı, hep acelem varmış gibi.

Bu yıl bitiminde de varlıklarımı gözden geçirdim yine, ne var ne yok elimde diye.
En değerli varlığım büyümüş, 4,5 yaşında olmuş.
Bir ağaç dikmişim de büyümesini, meyve verişini keyifle izliyormuşum gibi hissettim kendimi.

Parasal değerlerim olmadı benim. Gelir tablomu çoğu kere zararla kapatmam belki bundandır. Hisse senetlerine prim vermedim hiç, sevdiğim şairin dediği gibi “ Hissi senetler” daha değerlidir nezdimde. Hayat bilançomun demirbaşına sevgi kayıtlıdır. Eskimesin diye amortismanı da ayrılmıştır üstelik.

Hayatımı kalıplara sokamadım ben. İçimden geldiği gibi yaşamak istedim. Varlıklarımın kaynaklarıma eşit olmaması belki bundandır.
Dönemi zararla kapatsam da pişman olmadım. Kimse bilmez ama sevginin olduğu yerde zarar olsa da, bir gün mutlaka kâra geçilir.


Bildim ki bu hayat benim, bildim ki her şey boş, kalıplaşmış kurallar yok, sadece ben varım bana ait olan hayatta, cebimde umutlarım ve yanımda sevdiklerim.



“ NEYİ YAŞAMAK İSTİYORSAN ONU YAŞA

Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki,
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum, oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki ,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım, hem güldüm halime.
Sonra dedim ki “ Söz ver kendine”,
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin.
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki,
Son yolculukları erken tanıdım.
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım.

Nietzsche ‘’

Son Sigara

SİGARAMIN DUMANI


Yok içmiyorum ben sigara.
Yıllar önce bırakmayı başaranlardanım.
Sigarayla aramıza “farenjit” hastalığı girdikten sonra tamamen terk ettik birbirimizi.
Başlangıçta her ayrılan sevgili gibi özlem duyduk birbirimize ama geri dönüş olmadı işte.
İyi iki dost değilmişiz sanırım, yıllardır hiç de aramıyoruz birbirimizi.

Yazımın konusu sigaranın zararlarını, ya da nasıl bıraktığımı anlatmak değil elbette. İçen de içmeyen de biliyor sigaranın ne menem bir şey olduğunu.
Bilmeyene de paketlerin üzerindeki, o okudukça beni güldüren yazılar yol gösteriyordur zaten!

19 Mayıs itibarı ile başlatılan sigara yasağına takıldım ben.

Evet çok güzel bir uygulama.
Hatta inceleyecek olursak pek çok ülkede yıllardır var böyle bir uygulama.

Kapalı alanlarda sigara yasağı, pasif içici konumunda olan pek çok insana rahatlık getiriyor bu da güzel. Yalnız anlayamadığım tek konu, sigaranın insanların evlerinin balkonlarında da içilmesinin yasak olduğu. Hatta görenlerin birbirlerini şikayet etme haklarının da olduğu. Burada durup düşünmek ve şu soruları sormak istiyorum :
“ Benim evimdeki özgürlüğüm kim, hangi hakla karışabilir? “
“Ben evimin balkonunda oturabiliyorsam, hafta sonu kahvaltılarımı yapabiliyor, ardından sabah kahvemi içebiliyorsam ve bunlar yasak değilse evdeki özgürlüğüm çerçevesinde, evde sigara içimi niye yasak?”
“Komşu komşusunu sigara içiyor diye niye şikayet etsin?”
“Ülkede her şey çok güllük gülistanlık da konu sigarayı çok ciddi bir şekilde kısıtlamaya mı geldi?”
“Yoksa biz ulusça bölünmeye devam mı ediyoruz?
Türk – Kürt
Laik – Laik Olmayan
Başı açık – Türbanlı
Sigara içen – İçmeyen şeklinde”

Bakalım daha neler yaşayacağız?