27 Haziran 2011 Pazartesi

BEKLENMEYEN MİSAFİR


Sıradan bir hafta sonuydu ve ailecek hafta sonları kaçtığımız kır evimizdeydik.

Baba oğul dışarı çıkıp dolaşmak istediler, bu benim de işime geldi çünkü gelir gelmez evde  küçük çaplı temizlik operasyonuna girişmiştim:)

Yarım saat geçti geçmedi bizimkiler eve döndüler.
Oğlum sevinç çığlıkları içindeydi, - "Anne koş koş bak ne bulduk" diye bağırıyordu.
Yolda yavru kedi veya köpek bulduklarını düşündüm önce; yanılmışım !!!!!!!!!!!!!!!!!

 Getirdikleri, ağaç dallarından birinde buldukları  bir b u k a l e m u n du !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!





  

Oğlumun hayvan sevgisi nedeniyle bilumum evcil hayvanı beslemeye alışkın bir aile olarak, kendimizi aşarak doğaya açılıp eve bukalemun da sokmayı başarmıştık en sonunda !!!!!

Bukalemuncuk evin içinde onbeş yirmi dakika kadar kaldı. Nereye koyduysak renkten renge girdi; ben de bizimkilerin ellerinden kaçacak da bulamayacağız diye renkten renge girdim.

Sonunda zavallı hayvanı doğaya bıraktılar.




Hafta sonu bitip de eve dönerken arabaya binmek üzereyken dalların üzerinde yavru baykuş gördük.
( Baykuş görmek uğursuzluk derler ya inanmayın yalan; özellikle yavruları çok şeker oluyor ).

Babamız - " Aaa bakın baykuş " diyecek oldu; onu susturdum; bir de baykuşu alıp eve sokmayalım diye, o kadarına henüz cesaretim yok da :)))

23 Haziran 2011 Perşembe

EVDEKİ BEN

- Her an kıpır kıpır ve bir şeylerin peşinden koşan,

- Evde asla başında bandana olmadan yaşayamayan,

- Çok özel bir görevmiş gibi illa ki her akşam farklı bir yemek pişirme gayretinde olup; bu nedenle mutfaktan çıkamayan,

- Gece uyumak bilmeyen ama sabah horozları şaşırtacak kadar erken kalkan,

- Evde o kadar işin arasında illa ki çay, yeşil çay veya kahve eşliğinde iki sayfa da olsa kitabını okuyan,

- Ütüden nefret eden ve neredeyse ütü yaparken ağlamaklı olan ( bu durum yazın daha çok ortaya çıkıyor, malum bu şehir çok sıcak ) !!

- Ev işlerinin bitmemesinden bıkmış durumda olan, bu konuda önerisi olan varsa dinlemeye hazır,

bir garip benim işte ....

20 Haziran 2011 Pazartesi

KARARSIZ ...


Kararsız biriyimdir ben.

Öyle kolay karar veremem.

Zaman içinde bu durumu azıcık aşsam da yine de kararsız kaldığım konular ağır basar.

Bir kaç zamandır salondaki pencere içine yuva yapmak isteyen bir güvercin ailesi var.

Birkaç haftadır her sabah onların sesi eşliğinde oğlumu okula hazırlıyordum.

Bu güvercin ailesi önce yuva yapma konusunda bir türlü karar veremedi.

Geldiler pencere pervazına kondular, oturdular , sonra uçtular.

Güvercinlerin cinsiyetini tam anlayamadığımdan yanındaki eşi mi, yoksa en yakın arkadaşı falan mı bilemedim. Bir kaç gün  böyle gezdiler. Mübarekler yuva yapmak değil emlakçıda ev geziyorlar sanki.

Neyse bizim pencere içini beğendiler ve yuvayı  çalı çırpı koyarak yaptılar ve fakat bu sefer de ortada yumurta yok !!!!

Güvercinler  her sabah bizim pencere pervazına gelip  oynaşıyorlar; belli bir icraatleri yok ama ...

Dişi güvercin kendini naza mı çekiyor, karar mı veremiyor  bilmiyorum artık ?

Bunları böyle gördükçe demek ki kararsızlık insana özgü değilmiş, kuşların da kararsızı olabiliyormuş diye düşündüm !!!

Bir de hanımefendi o kadar hassas ki fotoğraf çekmeme izin vermiyor. Güç bela bu gördüğünüz fotoğrafları çektim.

Benim bildiğim bunlar baharda yavrularlar yaz geldi geçiyor bizimkilerde  hiç bir şey yok :))

Bence çocuklarının babasını tanımaya çalışıyor, iyi de karar versin artık mevsim değişecek neredeyse !!!


Not : Bu yazıyı yazdıktan birkaç gün sonra güvercinin arka arkaya iki yumurtasını buldum pencere içinde; şimdi de kuluçkada kendileri, ailecek nefesimizi tuttuk, bekliyoruz yavruların gelmesini :)

15 Haziran 2011 Çarşamba

KUNG FU PANDA, ÇOCUKTA ÖZGÜVEN, BİZANS SULTANI

Uzun zamandır izlemek istediğimiz Kung Fu Panda adlı filme gittik oğlumla bu gün.
Bilet aldığımız sırada oğlum; - " Bu filmi yalnız izlemek istiyorum, sanırım o kadar büyüdüm anne ". dedi.

Bu hoşuma gitti tabii, her ne kadar bu animasyon filmi izleme fırsatını kaçırsam da önemli olan onun kendine yetebilmesiydi benim için.

Böylelikle oğlumla aramızda yeni bir dönem başladı.
Onunla üç yaşından beri sinema ve tiyatroya giden ben; artık oğluma sinemada eşlik etmeyebilirdim.


Büyümelerini ve kendilerine güven duymalarını görmek özel bir duygu. ( Benim gibi koruyucu ve kontrol delisi - hatta ben izninizle KONTROL DELİSİ  yerine MANYAK falan demek istiyorum kendime- bir anne için inanın çok takdire şayan bir durum bu:)).

Biliyorum, ne kadar rahat davranırsam çocuğun öz güveni o kadar çok gelişir; ama tuhaf bir duygu bu annelik; yaşı kaç olursa olsun bir anne çocuğu ile birlikte büyüyor bence.

Neyse, onu sinemada bıraktıktan sonra en sevdiğim şeyi yapıp; Remzi Kitap Evi'ne girdim.

Kitaplar arasında bir süre kaybolduktan sonra uzun zamandır okumak istediğim Selçuk Altun'un Bizans Sultanı'nı aldım.



Oğlumu beklerken okumaya başladım, oğlum sinemadan çıktığında ben 50. sayfaya gelmiştim. Bizans Sultanı'na bayıldım. Okumayanlara tavsiye ederim.

Aslında dün gece Eva Luna'ya başlamıştım ama İsabel Allende'ciğim sever beni bu kadar beklemiş; bir kitap arası daha bekleyebilir herhalde .

13 Haziran 2011 Pazartesi

YAZ YAĞMURU, AŞK VE ANTALYA


Akşam üzeri tam da bilgisayarın başına oturmuş yeni bir yazı yazıyordum.

Yazın geç de olsa gelişinden, okulların tatile girişinden, havaların sıcaklığından, oğlumla ana oğul tatilde yapacağımız deliliklerden, çiçeklerden, böceklerden söz edecektim ki gök gürültüsü ve şimşek eşliğinde  yağmur başladı.

Haziran'da değil de Kasım ayındaymışız gibi.

Yakıştı o deli dolu yağmur Antalya'ya; gerçekten deli deli yağdı, sonra yavaşladı ve b i t t i.

Yağmur dindiğinde aklımda çok eskilerden kalma aşka dair bir söz vardı; kimbilir kimden, nereden duymuşum : Gençlik aşkları yaz yağmuru gibidir; önce göz gözü görmeyinceye kadar yağar, derken yavaşlar sonra durur. Geriye kalan sadece ıslanmamızdır; o da bir süre sonra kurur ...

İşte fotoğraflar,  haziranda yağmur ve yağmurla ıslanan Antalya...



Kaçıyorum, kitabımla başbaşa akşam keyfi yapmaya ...

ZAMANINI BEKLEYEN KİTAPLAR

Sizde de olur mu?

 Gittiğiniz  her kitap evi veya sahaftan aldığınız kitapları okumak için beklemeye aldığınız zamanlar yaşar mısınız?

Ben bunu çok yaşıyorum son zamanlarda.
İlla ki kitap satın alıyor, sonra da okumak için erteliyorum.

Her kitabın ayrı bir okunma zamanı var bence. O zaman gelince kitap bir biçimde okurla buluşup kendini okutuyor sanki.

Geçenlerde kitaplığımı düzenlediğimde okunmak için sırasını bekleyen bir sürü kitap gördüm ve kararlıyım bu yaz okunacak bu kitaplar !!!

Kitap almaya devam edeceğim elbette. Onları da sıraya koyacağım ve zamanlarını bekleyecekler :))

 * * * *  
                                                                                                                    
Blognot: Bu yazıyı yazmadan önce " Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında" yı ve
Mutluluk'u okudum bile.

Sonuç mu ? Murakami artık iyiden iyiye benim yazarım oldu. O kısa ve sıcak romana bayıldım ...

Mutluluk'u yıllar önce okumamış olmama kızdım . Filmini ısrarla izlememekte direniyorum; çünkü okuduğum kitapların filmlerini çok beğenmiyorum nedense . Filmi izleyenler düşüncelerini benimle paylaşırlarsa sevinirim.

8 Haziran 2011 Çarşamba

İTİRAF EDİYORUM !!

Evet artık gerçekten itiraf etmem gerek;  saklamamın da bir anlamı yok !

Zaten kendimle ilgili hiç bir şeyi saklama taraftarı olmadım bu güne kadar.

Blog arkadaşlarım bana çok yakın olduklarından hiç bir sakıncası yok bence bu itirafın !!!!

Ben;  bir kaç gün öncesine kadar zeytinyağlı yaprak sarması pişirmeyi bilmiyordum arkadaşlar !!!!

Düşünsenize, oğlum büyüyüp okumak için başka şehire gittiğinde  ya da askerdeyken  - "Ahh ahhh  annemin dolması mükemmeldir olsa da yesem " falan diyemeyecekti yani :))

Bu kadar mutfak işleriyle haşır neşir olan ben, dolma yapmayı bilmiyordum.

- " Bilmemek ayıp değil; öğrenmemek ayıptır kızım öğrensene, cık cık kaç yaşında koca kadınsın. " diyen anneciğim sayesinde geçen gün ilk dolmamı yaptım !!!

Gördüğünüz fotoğraflar ilk zeytinyağlı yaprak sarma maceramdır.





Evdekiler çok güzel olduğunu söyleseler de anneme göre ( kendisi master şef  kıvamındadır :))
bazı eksiklerim varmış :

1- Dolma içini hazırlarken pirinci bir bardak suyla pişirmişim, su  daha az olacakmış; annem :  -" Kızım  pilav yapsaydın istersen,  dolma içine o kadar su konmaz ki !!  dedi .

2- Dolmayı pişirirken de ( düdüklüde pişirmiştim ) suyunu daha az koymam gerekiyormuş.
Ama tadı güzelmiş. "Master Şef" beğendiğine göre sorun yok demektir:))

Neyse demek ki olabiliyormuş, şimdi sırada lahana sarması var ama lahana kış sebzesi olduğundan ben de kışın koşuşturma içinde olduğumdan zaman bulur muyum?

Bu da soru mu şimdi istesem bulurum aslında, benim derdim sabırla :))

Bence bu tür yemekleri pişirebilmek için zaman bulmaktan öte sabırlı olmak gerekiyor ...

6 Haziran 2011 Pazartesi

LOĞUSA HANIM





Fotoğrafta gördüğünüz anne kedi mahallemizin bu bahar ilk anne olan kedilerinden Loğusa Hanım.




Kendisi kedi olarak taşıdığı yüce annelik duygusuyla bütün mahallenin takdirini kazanmış; doğar doğmaz bebeğini çöp tenekesine atabilen bazı  insan cinslerine örnek gösterilebilecek bir kedidir.

İlk kez anne olduğundan, yavrusunu aşırı koruma eğilimine girmiş olup; yavrusuna düşkünlüğünden duygulanan mahalleliye : " N'oluyo kardeş ne bakıyosunuz bebeğimi emziriyorum burada, bundan daha doğal ne olabilir ki ?" edasıyla bakmaktadır.


Loğusa Hanım, duygularımızı değiştirmiştir.
 Mahalle sakinleri olarak hepimiz onun yavrusuna düşkünlüğü karşısında hani utanmasak neredeyse  önünde saygıyla eğileceğiz :)

Bu fotoğrafları çektikten sonra gözlerim öyle bir dolmuş ki, oğlum bile
" Ağlayasın geldi di mi anne benim gibi " dedi.

Çocuk haklıydı ağlayasım geldi çünkü oğlum doğdunda hastaneden eve geldikten sonra ilk bir  iki ay ben de aynen Loğusa Hanım gibiydim, oğluma yaklaşana sinir oluyordum :))
Çocuk benimdi kimse kucağına falan alamazdı işte o kadar !
Sonra sonra normale döndüm ...

Şimdi el birliği ile bütün mahalle Loğusa Hanım ve yavrusunu besliyoruz.

Bir kaç gündür asli görevimiz budur :)))


Hatta bu durum görevden çok sorumluluk haline gelmiştir !!! :)))







1 Haziran 2011 Çarşamba

SEMİZ OTLU BULGUR PİLAVI

Bahar gelince "ot" yemeklerine dayanamıyorum ben.
Bulduğum otları da bir şekilde yemeğe dönüştürüyorum kendimce.


Bulgur pilavını değişik otlarla pişirmeyi denediniz mi?

Geçenlerde bir arkadaşımda ebe gümeçli bulgur pilavı yedim çok beğendim fakat  pazarda o kadar aramama rağmen ebe gümeci bulamadım,  karşıma semiz otu çıkınca ben de  " nasıl olsa her ikisi de ottur bunla da olur " mantığıyla semizotuyla  denemeye karar verdim.

Sonuç başarılı oldu :)

İşte semiz otlu bulgur pilavının tarifi :

Malzemeler : 
1 tane kuru soğan ( taze de olabilir o zaman iki ya da 3 tane )
1 su bardağı pilavlık bulgur
2  adet domates
1 yemek kaşığı salça
Yarım demetten biraz daha az doğranmış semizotu
1 su bardağı kaynar su
Arzuya göre 1 - 2 adet sivri biber de konabilir .
1 -2 yemek kaşığı sıvı yağ

Yapılışı :
Tencereye Sırayla yağ, soğan, domates, salça ve semizotunu  ekleyip
azıcık pişirdim sonra kaynar su ekleyip içine bulgurları da bıraktım,

hepsi kendi kendilerine piştiler.
Bu kadar da basit yani :)
Bu tarif çekirdek ailemize göre; daha kalabalık ailelere bu miktarlar yetmeyebilir.
Denemek isteyenlere afiyet olsun:))