21 Şubat 2017 Salı

ÇOCUKLUK APARTMANLARIM







Annemin bana hamile kalmasıyla babamın Çanakkale 'den İstanbul'a tayini eş zamana denk gelmeseymiş eminim ki ben
Çanakkale'de doğup oralarda büyürdüm çünkü Çanakkale  sevdası bizim ailede çok özeldir . 

Neyse Çanakkale ayrı bir yazı konusu olsun.  
Gelelim İstanbul 'a. 




1967' nin sonunda Moda 'da oturmaya karar vermiş bizimkiler. 

Moda o zamanlar apartmanların yeni yeni yükselmeye başladığı ahşap cumbalı eski evlerin olduğu bir semt olduğu için bizimkilerin ilk yerleştiği ev de böyle bir ev olmuş ve ben bu eve doğmuşum.

Derken koskoca evi ısıtmak zor olduğundan; e bir de minik bebekleri olduğundan 1 artı 1'in de yarısı gibi bir eve taşınmışlar.

Bu taşındığımız ev bir apartmanın en üst katıydı ve adeta yedi cücelerin sığabileceği  büyüklükteydi. Pamuk Prenses sığmaz o derece yani. ☺
İşte Moda 'da Akasya Apartmanı 'nın en üst katındaki bu minik dairede  çocukluğumun ilk dört yılı geçti.

Alt kat komşularımız yaşlı Rum bir karı kocaydı.  Hiç çocuk sahibi olmadıkları için beni çok severlerdi. 
Annemin işi olduğunda bana anneanne ve dede şefkati ile bakar ; evlerinde konuk ederlerdi. 

O evde kocaman bir telli müzik aleti vardı çok ilgimi çekerdi.  Yıllar sonra bunun ut olduğunu anlayacaktım ve bazı günler o evden gelen müzik sesinin Rum dedenin udundan yükselen nağmeler olduğunu hatırlayacaktım.

Dört yaşımdan sonra babamın ordu yardımlaşma kredisi kullanarak satın aldığı evimize geçtik.
Bu evde  de ilkokul ortaokul ve lise yıllarım geçti.

Mahalle arkadaşlarım , komşularımız, annemin apartman günleri, apartmanın arka bahçesinde beslediğimiz kediler; ( eve kedi sokmak annemin ciddi ültimatomu  ile yasaktı zira ) her biri halen aklımdadır .

Yıllar sonra babam Antalya 'ya yerleşme kararı aldı ve bana göre hayatının en büyük hatasını yaparak o kredi ile bin bir zorlukla  aldığı evimizi tek başına kız kardeşimin üzerine verdi.


 Sonra ne mi oldu? O ev satıldı şimdi her şey tarih oldu anı oldu. ...

Yukarıdaki fotoğraflar  geçen yıl İstanbul 'a gittiğimde çektiğim Akasya Apartmanı 'nın şimdiki hali ve Moda'daki evimizin bu kış İstanbul karlar altında kaldığında oradaki arkadaşlarımdan birinin bana gönderdiği fotoğraf ...
...




11 Şubat 2017 Cumartesi

ÖRMENİN DAYANILMAZ MUTLULUĞU

Ortaokulda ev ekonomisi dersimiz vardı. 
Yaşı benim gibi kırklarin sonunda olanlar bilir.
Ben o dersin dikiş kısımlarını hiç sevmezdim. Hiç unutmam; öğretmen bize bebek zıbını diktirmiş ve kesinlikle anneleriniz yardım etmeyecek demişti.
O zıbını dikerken ağladığımı hatırlıyorum.
Dikişle aram o kadar kötüdür yani. Ama iş örgüye gelince durum tamamen farklı. 
Sekiz yaşımdan beri hep birseyler örerim ben.  Bebeklerime minik elbiseler, elbezleri falan filan.

Bu yıl evdeyim. Çalışmıyorum ya  bir şeyler üretmem lazım.  Önce bere ve  boyunlukla işe başladım.  Sonra parmaksız eldivenlerle devam ettim.
Annemi kaybetmeden önce üzerinde çiçekler olan bir yün almıştım.
Annemden sonra amaçsızca onu örmeye başladım.  Yüz ilmek attım kenarlarına lastik yaptım dümdüz ördüm  ördüm.
Ne olacağına kara vermedim hatta örmeyi de  abarttım. Uzunca bir şey oldu. Ben de onu lastik kısımlarından birleştirip diktim.  Kol için de kenardan birleştirdim.  Evde iki de düğme buldum.  Hırka gibi panço gibi bir şey oldu.

Nasıl olduğu güzel veya  çirkin  olmasi hiç önemli değil; annemin gidişinden 40 gün sonra kendime ait   birşey  yaptığım için sevindim, mutlu oldum. 

Örgünün böyle de bir özelliği var .
Bir çeşit terapi.
E o zaman kış bitmeden örmeye devam.  ☺☺☺