31 Aralık 2009 Perşembe

BAHAR KADINI


Bu yazıyı, buz gibi bir hava varken ve dışarıda lapa lapa kar yağarken yazmayı isterdim.

Böylelikle sokağa çıktığımda dışarıdaki hava ile vitrinleri süsleyen Çam Ağaçları ve Noel Baba 'figürleri tezatlık yaratmazdı.

Bu gün günlerce süren yağmur ve fırtınadan sonra yüzünü gösteren güneş kışkırtıcı ve şahane bir bahar havası ile yeni yılı karşılıyor Antalya.

Sanki güney yarım kürede bir yerlerde Avustralya'da ya da Yeni Zelanda'da yaşıyor gibi hissediyorum kendimi.

Artık eminim. Soğuk havaların, fırtınaların ve yapış yapış yaz sıcağının kadını değilim ben.


Sert poyrazlar, denizi delirten lodoslar bana göre değil.

40 Derecenin üzerine çıkan bunaltan SICAKLAR da uzak durmalı benden .

Limonata kıvamında, bahar serinliğinde olmalıyım.

Ilk Baharın coşkusu, baharın hüznü ile karışıp sarmalı beni ve en fazla mutedil dalgalı geçmeli Günlerim.

Bahar kadınıyım ben.

Yaşlılık alametleri bunlar mi bilmiyorum ama düşüncem bu yönde.

2010 listesi yapıyorum zihnimde Günlerdir.
Kar Zarar tablomu çoktan kapattım.

Mutluyum.
Bu yıl biraz kâra geçmişim.
Listeye devam ediyorum.

Benim öyle yapacaklarımı listeleyeceğim dolu dolu ajandalarım olmadı hiç.
Zihnime, en fazla bloguma yazıyorum yapmak istediklerimi.
İşte bunlardan bazıları;

- Bu yıl da geçen yıl gibi yaşanacak, mutlaka "bana" zaman ayrılacak.
- Hiçbir şey mümkün oldukça ertelenmeyecek.
- Kitap okumaya aynı hızla devam edilecek.
- Sağlık konusunda kontroller aksatılmayacak, sağlık gibisi yok bu hiç Unutulmayacak.
- Hayat bahar kıvamında yaşanacak.
Soğuğa ve fırtınaya yer verilmeyecek. Eğer fırtınaya beklenmedik bir anda tutulursam, içimdeki küçük kızdan yardım istenecek.

Yeni yılda her şey gönlümüzce olsun.

26 Aralık 2009 Cumartesi

BACA NEDİR ANNE?

resimland-ylbas-agaclar

Arkadaşlarla sohbet halindeydik, içlerinden biri,
- “ Yeni yıl sizin için ne ifade ediyor? “ diye sordu.
- “ Hiiç dedim, dünyanın güneş etrafındaki dönüşümünü bir kere daha tamamlaması işte.”
- “ Epey ko-z-mik oldu cevabın” dedi, ben devam ettim:
- “ Eğer Jüpiter’de yaşam olsaydı ve biz orada yaşasaydık, kullandığımız zamana göre yeni yılı 12 yılda bir kutlayacaktık,
acaba o zaman da planlar yapıp kararlar falan alır mıydık ki” dedim.
- “ Sen kafayı yemişsin yahu, ne bu böyle uzaya falan mı gidiyorsun? “ diye sordu.
- “ Yok da Sunay Akın’ın Ay Hırsızı adlı son kitabını bitirdim, çok beğendim, etkisinde kalmış olabilirim” diye yanıtladım onu.
****
Sonra eve geldim, okuldan gelen miniğim;

- “Anne bu yıl evi süslemeyecek miyiz?” diye sordu,
Hemen dolaptan çam ağacımızı çıkarttık, süsledik evimizi.
Ondaki coşkuyu görünce,yeni yıl hazırlıkları çocukları ne kadar mutlu ediyor diye düşündüm.
Peki ben bu hazırlıkları yaparken mutsuz muydum?
Elbette hayır.
Belki de en çok keyif aldığım şeylerden biri yeni yıl için evi süslemek.
Çam ağaçları, renk renk ışıkların hazırlanması, hediyeler verilmesi insana dair olduğundan hep özeldir benim için.
Yine de adını koyamadığım tuhaf bir burukluk vardı yüreğimin derinliklerinde.
Nedenini bilemedim.
Bunları düşünürken miniğimden sorular gelmeye başladı, ben de oğlumun birbirinden ilginç sorularıyla o burukluğu unuttum gitti zaten :
- “ Noel Baba çok eskiden yaşamış di mi anne?”
- “ Evet oğlum”
- “ Nasrettin Hoca’dan bile önce yaşamış yani!”
- “ Evet oğlum”
- “ Noel Baba’nın kırmızı kıyafetinden başka giysisi yok mu? Haa anladım yılda bir sefer geliyor ya ondan tek kıyafet giyiyordur.”
Yüzüne bakıp gülümsedim, o devam etti.
- “ Noel Baba bacadan gelirmiş evlere, baca ne ki anne?” ( Çocuk sobalı evde oturmadı ki hiç )
- “ Soba yanan evlerde duman çıksın diye baca olur oğlum.”
- “ Hıı anladım. ( anlamadı aslında )
- “ Yılbaşında tombala oynayalım olur mu anne, hatta yılbaşından sonra da oynayalım.”
- “ Tamam oğlum”
- “ Bir de sakın sen yılbaşı gecesi derse gitme olur mu anne?
- “ Gider miyim hiç yavrum, seninleyim.”

* * * *
Şimdi Perşembe gününü sabırsızlıkla bekliyor miniğim.
Hediyesini de merak ediyor.
Noel Baba’nın bacadan gelmeyeceğinin farkında, hatta kendi Noel Baba olmak istiyor.
Ben mi?
Yılın son günü çalışıyor olacağım. İlk günü de çalışacak olduğum gibi.
O gece miniğimle ve sevdiklerimle olacağım.
Her yeni yıl gecesinin anı haneme yazılacağını bildiğimden o geceyi de güzel hatırlamak için mutlu olacağım.
Şimdiden kendime kırmızı şarap ayırdım, yeni yılı bir iki kadeh kırmızı şarap eşliğinde karşılayacağım.

21 Aralık 2009 Pazartesi

İLK KOMŞULARIM

ssa41311

Her şey bir tülün arkasında saklı şimdi.
Bildiğimiz, pencerelerimize astığımız bembeyaz bir tül.

* * *

Onları tanıdığımda 3- 4 yaşlarımdaydım.
Moda’da ilk oturduğumuz Akasya Apartmanı’nda komşularımızdı onlar bizim.
Beş katlı apartmanın en üst katında otururduk, hemen bir alt katımızda da Onlar.
İkisi de uzun sayılabilecek bir yaşamı birlikte paylaşmışlar ve evliliklerinin üzerinden hatırı sayılır yıllar geçmişti.

Hiç çocukları olmamıştı bu süre içinde. En büyük özlemleri de buydu işte.

Şimdi, yaşlılık demleri kapıya gelip dayandığında, yıllar süren çocuk özlemine bir de hiç sahip olamayacaklarını bildikleri torun özlemi eklenmişti.

Yine de birbirlerine yetmeye çalışıyorlardı karı koca.

Zaman zaman annemden izin isteyip beni yanlarına alıyorlardı, ya da ben - “ Aşağıdaki babaanne ve büyük babaya gidebilir miyim anne?” diyerek izin alıyordum annemden.
- Ben doğmadan uzun yıllar önce vefat ettiklerinden, hiç tanıyamadığım babaannem ve büyük babamın yerine koyuvermiştim onları bir çırpıda.-

Evlerine gittiğimde, çocuk akımla ilk dikkatimi çeken, eski eşyalar ve temizlik kokusu olurdu. Bir de duvarda asılı duran, o zamanki gözlerime çok büyük gelen kocaman bir ut.

Büyük bir kitaplıkları vardı ve içinde ciltli kitaplar. - “ Bunları istiyorum” dediğimde, - “ Okula git, biraz büyü, okuma yazma öğren o zaman” derdi, büyükbaba yerine koyduğum yaşlı amca.
“ Babaanne” ise, reçelli ekmekler ve taze sıkılmış portakal suyu getirirdi her seferinde.

Sonrasında annemle şu konuşmalarına tanık olurdum:
- “ Aaa , içti mi portakal suyunu, bak ben evde içiremiyorum” .
- “ Evet evet içti valla. Reçelli ekmek verdim, iki dilim de ondan yedi.”

Nasıl yemezdim o reçelli ekmekleri, baharda çilek reçeli, kışın ayva reçeli, kokusuna, tadına doyamadığım çeşit çeşit ev yapımı reçeller.
Bu yüzdendir, şimdi bile ev yapımı reçelleri, hazır reçellere tercih etmem.

Babam özellikle cumartesi günleri tatil olduğundan, beni alır Moda’daki çocuk parkına götürürdü, evden çıkınca o iki ihtiyar balkondan ya da pencereden bakar, bana sevgiyle el sallar -“Çabuk gel ama, geç kalma” derlerdi.

İkisinin, çoğu kere de “Büyük Baba” nın yaptıkları şey, sokak dondurmacısından bana dondurma almaktı.
Dondurmacının sesini duyduklarında, özellikle “ büyükbaba” üşenmeden aşağıya iner, dondurma alırdı.
Kendilerine ama mutlaka bana.

Bu yaşlı ve kimsesi olmayan komşularımla ilişkimiz biz o apartmandan taşınana kadar devam etti.

Yeni evimiz, yeni başlangıçlarımıza sahne olmuştu. Benim için en önemli başlangıç, hayatımı bundan sonra kardeşimle paylaşacak olmamdı.

Yeni eve taşınırken annem ve babam sevinç içindeydiler.

Ben, içten içe üzülüyordum babaannem ve büyükbabam yerine koyduğum o güzel yürekli insanlardan ayrılmaktan.

Eşyalarımız apartmanın önündeki kamyona yüklendiğinde, vedalaşmak için annemle evlerine gittiğimizde, ikisi de göz yaşları içinde sarıldılar bana.
- “Bizi unutma olur mu, sık sık gel bizi görmeye?” dediler.
-“ Tamam unutmam, söz veriyorum gelirim ” dedim.

Unutmadım da, sözümü de tuttum. Bir süre annem ya da babamın eşliğinde ziyaret ettim onları.

İlk okula başlarken, bu kez okul kıyafetlerimle gittim evlerine, ellerini öptüm ikisinin.
Saçlarımı okşadılar, gözleri dolu dolu, yalnız, bu sefer yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. “ Babaanne “ hastaydı.

Kısa bir süre sonra da öldüğünü öğrendim. Annem ile eski komşularımız aralarında konuşurlarken duydum, üzülmeyeyim diye benden saklamışlardı. Kısa bir süre sonra “ büyükbaba” nın da ölüm haberi geldi. Dayanamamıştı hayat arkadaşının gidişine.

Kimseleri olmadığından, konu komşu cenazeyi kaldırmış, evlerine de öylece kilit vurmuşlardı.

Yeni taşındığımız ev, eski evimize çok yakın olmasına rağmen, uzun bir süre o sokaktan geçemedim.

İkisinin de ölümü üzerinden neredeyse beş yıl geçmişti, ilk okulu bitirmek üzereydim.

Evlerinin ne olduğunu merak ediyordum.

Onca yıldan sonra, kalbim o sokaktan geçmek istemese de, meraklı ayaklarım beni götürüverdi sokağa, meraklı gözlerim ise hemen onların oturduğu apartman katına takıldı.

Ev öylece duruyordu.

“ Babaanne” nin reçel ve temizlik kokan evi, o zamandan bu zamana kapalıydı.

Sakız gibi temiz olan tüller koyu gri bir renk almış, yavaş yavaş siyaha dönmeye başlamıştı.

Kitaplar, ut, eşyalar kimbilir ne hale gelmişti?

Gözümde yaşlarla uzaklaştım oradan.

Bir daha da o eve ne olduğunu, ne merak ettim, ne de kimseye sordum.

Bilmek istemedim.

Benim anılarımdaki haliyle kalması sanki daha iyi olacaktı.

Üzerinden otuz yıldan fazla zaman geçti ve ben çocukluğumun ilk komşularını hiç unutamadım.


Not: Bu yaz istanbul'a gittiğimde uğradım eski mahallemize, Akasya Apartmanı duruyordu yerinde.
Yenilenmiş, boyanmış, güzelleşmiş geldi gözüme.
İçindeki her bir dairede ne anılar yüklüdür?
Bilmek mümkün mü?

17 Aralık 2009 Perşembe

KİBRİTÇİ KIZ

n190310128491_6287
Çocukluğumun yeni yıl telaşlarını hatırlayınca şimdi buruk bir tebessüm yerleşiyor yüzüme.

Benim için o zamanlarda yeni yıl; Noel Baba, çam ağacı, çam ağacının altına Noel Baba'nın bıraktığı söylenilen hediyeler ve çam ağacını süslemekten ibaretti.

Tüm aile bir araya gelir, uzun zamandır görmediğimiz kuzenlerle birlikte olur, kendimizce eğlenirdik.

Tam yeni yıla girerken bir de kar yağarsa, keyfimize doyum olmazdı.

Sıcacık evimizden karın yağışını izlemek, sonra çıkıp sokakta kartopu oynamaktan ibaretti hayat o zamanlar bizim için.

İlk okuduğum masal kitaplarından biri “ Kibritçi Kız ” dı.
Soğuğun ve kış mevsiminin herkese eşit davranmadığını, yeni yılın herkese güzel armağanlar getirmediğini, soğuktan donmamak için satamadığı kibritleri birer birer yakan küçük kibritçi kız öğretmişti bana.

İlk okul dördüncü sınıftayken kendimize Anadolu’dan bir kardeş okul seçmiştik.
Oradaki kardeşlerimize, kitap ve giysiler armağan etmiştik.

Öğretmenimiz orada yaşayan çocukların hayat şartlarının daha zor olduğunu anlatmıştı bize uzun uzun.

Öğretmenime " -Neden oradaki çocukların hayatı daha zor ?" diye sorduğumda,
-“ Ülkemiz gelişmekte olan bir ülke, bu yüzden şartlar her yerde aynı değil, siz birbirinize destek olup, sahip çıkarsanız bu ülke gelişir kalkınır “ diye yanıtlamıştı beni.

O zamanki aklımla “ gelişmekte olan ülke ” nin iyi bir şey olduğunu düşünmüştüm.
Demek ki ben büyüdüğümde ülkem gelişmiş bir ülke olacaktı, sevinmiştim.

Yıllar geçti. Şimdi yeni bir yıla girmek çocukluğumun o eski coşkusunu vermiyor bana.

Ülkem hâlâ “gelişmekte olan ülke” konumunda ve geleceğin umudu olan bir sürü çocuğumuz yaşıyor bu ülkenin uzak köşelerinde...

Yine biz destek olmalıyız birbirimize, yıllar önce öğretmenimin dediği gibi.

Tıpkı Adıyaman’daki çocuklarımızın ellerinden tutmaya çalışıp, onların yeni yıl sevincine ortak olmamız gibi.

Kim bilir; bir çocuğun bile mutlu olması için el ele tutuştuğumuzda, bir gün “ Gelişmiş, refah ve mutlu insanların yaşadığı “ bir ülke olmayı başarabiliriz...

14 Aralık 2009 Pazartesi

" ISSIZ ADAM " KEKİ!

images

Özellikle oğlum okula başladığından beri mutfakta geçen zamanlarım fazlalaştı benim.

İlk okula yeni başlayan bir çocuğun ilk yıldan okul kantini ile tanışmasına pek sıcak bakamıyorum nedense.

Okulda da sağlıklı beslensin diye, beslenme çantasına koymak için ev yapımı ürünleri daha çok tercih eder oldum.

Oğlum gibi yemek konusunda seçici bir çocuğa sahipseniz, her zaman değişik tatlar denemek bir süre sonra yaşam biçiminiz oluyor.
Yeri geliyor, bazı besinleri en olmadık yerlerde kullanabiliyorsunuz.

Yemek içinde havuç sevmeyen oğluma havucu sevdirmenin mutlaka bir yolu olmalı diye düşünürken, imdadıma Issız Adam Alper yetişti.

Evde eşimle, bir kere daha DVD’den Issız Adam’ı izlerken, Alper’in Ada’ ya hiçbir zaman tarifini ver-e- mediği “ Havuçlu Kek ” ini denemeye karar verdim. Issız Adam’ı ikinci kez seyrederken Alper’in yaptığı keke takılı kalmama şaşırdım elbette. İzlenme rekorları kıran bir aşk filminden geriye kala kala erkek kahramanın yaptığı havuçlu kek mi kalır yahu insanın zihninde?

Neyse şimdi o havuçlu kek oğlumun beslenme saatlerinin vazgeçilmezi oldu.

Issız Adam Alper’in yaptığı kadar lezzetli oldu mu bilemeyiz ama oğlum sık sık tercih ettiğine göre fena değil sanırım.

Yapımı da çok kolay

İşte tarifi :

Malzemeler :

3 Yumurta
3,5 çay bardağı toz
şeker
½ çay bardağından az sıvı yağ
1 tatlı kaşığı tarçın
1 çay bardağı çay ( kahvaltı sonrası demlikte artan çay olabilir )
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
6,5 çay bardağı un
1- 2 adet rendelenmiş havuç
1,5 çay bardağı dövülmüş ceviz

Yapılışı :

Klasik kek yapar gibi yapıyoruz.
Yumurtaları şekerle çırpıp sıra ile, çay, sıvı yağ, un,
Vanilya, kabartma tozu, tarçın ve en son da havuç ve cevizi ekleyip karıştırıyoruz.
Yağlanmış kalıba ya da varsa slikon kek kalıbına döküp,
Önceden ısıtılmış 170 Derece fırında yaklaşık 40 – 45 dakika pişiriyoruz.

Soğuduktan sonra dilersek üzerine pudra şekeri de serpebiliriz.

Denemek isteyenlere afiyet olsun :))

9 Aralık 2009 Çarşamba

VATANA ASKER


Yıllar önceydi.
Hatırladığım kadarı ile 1.994 yılındaydık.
Eski işyerimdeydik.

Mesai arkadaşlarımdan birinin 6 yaşındaki oğlu anneannesi, siyah kıvırcık Saçlı, kara gözlü cin gibi Bakışlı, zeki bir çocuktu ile ziyaretimize gelmişti. Okula başlayacaktı, heyecanlıydı.

Arkadaşım bir yıl önce tekrar anne olmuş ve yine bir erkek Bebeği olmuştu.

Iş yerindeki diğer arkadaşlar, "Oooo, çok şanslısın, iki erkek birden haa" diyerek takıldıklarında, o da "Vatana asker yetiştiriyoruz da inşallah o zamana kadar bu terör olayları biter" diyerek gülümsemişti.

O, vatana yetiştirilen askerlerden biri bu yılın ocak ayında askere gitti.
Doğu'da yapıyor askerliğini.

Anne ve baba oğulları ile her gün görüşüyorlar.
Büyük bir stres içinde askerliğinin bitmesini bekliyorlar. Baba sıkıntıdan tansiyon hastası olmuş, anne psikolojik destek almaya başlamış .

OKUYORUM

OKUYORUM
Powered By Blogger

KİTAPLIĞIMDAN

  • ASİ/ Ayla Kutlu
  • AZ / HAKAN GÜNDAY
  • Aşk / Elif Şafak
  • Bin Muhteşem Güneş
  • Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış anlatılan Kısa Tarihi/ Ayfer Tunç
  • Brooklyn Çılgınlıkları
  • BİR GÜN TEK BAŞINA / VEDAT TÜRKALİ
  • DAHA / HAKAN GÜNDAY
  • DÜNYA AĞRISI/ AYFER TUNÇ
  • Eylül
  • Felsefe Eşliğinde Aşka Yolculuk
  • HEBA / HASAN ALİ TOPTAŞ
  • Harfler ve Notalar / Hasan Ali toptaş
  • Hekim/ Noah Gordan
  • KAYIP ROMANLAR / VEDAT TÜRKALİ
  • Kapak kızı/ Ayfer Tunç
  • Karanlıktaki Adam
  • Kürk Mantolu Madonna/ Sabahattin Ali
  • KİNYAS VE KAYRA / HAKAN GÜNDAY
  • Kız Kardeşim İçin
  • Kız Kardeşim İçin
  • MAVİ KARANLIK / VEDAT TÜRKALİ
  • PAULA / ISABEL ALLENDE
  • RUHLAR EVİ / ISABEL ALLENDE
  • Riyad'ın Kızları
  • Rüzgar Gibi Geçti
  • Sadakat / İnci Aral
  • Taş Kağıt Makas/ Ayfer Tunç
  • UYGARLIK TARİHİ/ SERVER TANİLLİ
  • Uçurtma Avcısı
  • Venüs'ün son Gecesi/ Nazlı Eray
  • YEŞİL PERİ GECESİ/ AYFER TUNÇ
  • Zorba/ Kazancakis
  • İpek dokulu Başarılar
  • İstanbul Hatırası/ Ahmet Ümit

İZ BIRAKAN FİLMLER

Bir " tık " kadar yakın