29 Nisan 2015 Çarşamba

SENİ SEVİYORUM ANTALYA !!!



Bu gün de böyle geçti.

Eğer hava mızıkçılık yapıp da yağmura dönmezse artık bahar geldi buralara.
Bu gün yürüdüm oğlum da bana eşlik etti.
İşte yolumuza çıkanlar, bize yaşama sevinci verenler :

Sabahtan tura hazırlanan yat limanındaki tekneler, Antalya'nın yerlisi için  YAT LİMANI   diye bir şey yok; onlar için halen İSKELE tabii ...


Birkaç güne kadar papatya olacaklar ...





Konyaaltı sahilinden denize girenler :)



 Yeni açmış kırmızı güller :)
Ve... şehrin en sevdiğim yerinden Akdeniz :)

16 Nisan 2015 Perşembe

SEVİNÇ ELBİSEM




 Gün, güne yeni başlayanlar için herhangi bir gündü.

Benim için de herhangi bir gündü; ancak sabah üzerimde nereden geldiğini bilmediğim sevinçten bir elbise ile uyandım.

Günlük gazetelerimi almak için sokağa çıktığımda havanın güzelliği dikkatimi çekti.
Antalya için mevsim artık iyiden iyiye bahardı.

Günlük işlerimi bitirdikten sonra, uzun süredir görmediğim arkadaşlarımla buluştum, onlarla birlikte olmak, bulunduğumuz mekan bana çok iyi geldi.

Sabah uyandığımda üzerimde bulduğum sevinç elbisem hâlâ üzerimdeydi ve elbisenin nereden geldiğini halen   bulamıyordum.

Havanın güzelliğinin kışkırtmasıyla dönüşte eve kadar yürümeye karar verdim.

Karşımdan saçları uzun olmasına rağmen özensiz taranmış bir kadın geliyordu.

Kadın, üzerinde küçük kırmızı çiçekler olan siyah kadife bir etek ve onun da üzerine, vinleksten yapılmış fosforlu pembe ve beyaz renklerden oluşan deri taklidi bir ceket giymişti.

Kıyafetin uyumsuzluğu, kadının rüküş görüntüsü bile keyfimi kaçırmaya yetmemişti.
Sevinç elbisem üzerimde öyle güzel duruyordu ki içimden şarkılar söyleyerek yürümeye devam ettim.

Bu sefer de bir genç kız gördüm. Az önce gördüğüm kadınla adeta rüküşlükte yarışıyorlardı.
O da rengarenk basma bir etek ve üzerine eteğin renkleri ile uyumsuz sarı ve siyah tonlarından oluşan bir bluz giymişti.

Bu yılın “ trendi “ bu olmalıydı. Uyumsuz giyinmek !!!!

Arabaların klakson sesleri, insan sesleriyle birbirine karışıyordu ve hiç rahatsız olmuyordum.

Üzerimdeki sevinç elbisemi çıkartmak gelmiyordu içimden, üstelik bu durumdan  memnumdum.

Elbisemi özenle koruyordum, sanki elbiseyi çıkarırsam sokağın ortasında çıplak kalacakmışım gibi hissediyordum.

Apartmanımızın girişine geldiğimde, bir aydır evine yaptırdığı tadilat yüzünden apartmanı ahıra çeviren daire sahibini görünce bile hiçbir şey hissetmedim ki; apartmanı ahıra çevirdiğinden kendisi gözüme bir süredir “ öküz” olarak görünüyordu.

Akşam üzeri olmasına rağmen hava halen yaz aylarının sıcağı için Antalyalılar’ dan özür dilercesine ılıktı.

Bu şehirden ilk bahar ve son bahar kolay gitmiyordu, hatta sonbahar şöyle bir başını uzatıp kaçıveriyordu.

O anda anladım; sevinç elbisemi de bu güzel bahar havası dikmiş ve üzerime giydirmişti !!!


14 Nisan 2015 Salı

HAYAT KİME GÜZEL ?


Kardeşimle hastanedeyiz.

Kendince bir sorun yaşamış, kimseye söz etmemiş ama ikimiz de korkmuşuz.

Bir kaç gün önce bir takım tahliller yaptırmış. Ne sonuç çıkacağını bilmediğimizden anneme bile söylemiyoruz. sonuçları alırken benim de yanında olmamı istiyor, birlikte hastaneye gidiyoruz.
Sonuçları alıyor ve doktora gösteriyoruz.

Şükür ki korkulacak bir şey yok. Her şey yolunda. Ufak tefek sorunlar var fakat çözümsüz değil.
Pek mutlu oluyoruz, halimize şükrediyoruz, gidip bir yerlerde bir şeyler yiyor ve kendimize bir de sinema ödülü veriyoruz.

Kocan Kadar Konuş'u izlemeye karar veriyoruz. Hadi diyoruz bu kadar stresin üzerine biraz gülelim; eğleneceğimiz bir film olsun.

Kardeşim filmin afişinin fotoğrafını çekip, sosyal medyada paylaşıyor ve anında arkadaş çevresinden yorumlar gelmeye başlıyor. " Ohhhh, sefanız olsun ... ",  " Maşallah size .. ",  " Ohhh ohhh iyisiniz valla;  HAYAT SİZE GÜZEL !!!!

Ben bu  HAYAT SİZE GÜZEL  cümlesine takılıyorum.
Demek ki oradan öyle gözüküyor, demek ki hayat sadece bize güzel ve  biz lay lay lom geziyoruz. Bravo vallahi, bir fotoğraftan anladı arkadaşlar.

HAYAT SİZE GÜZEL  cümlesinde sanki biraz kıskançlık var. Yoksa bana mı öyle geliyor?
 Oysa hayatta olmak, sağlıklı olmak; başlı başına güzel bir duygu zaten. Bu yüzden sosyal medyayı bazen dedikodu yuvası haline gelmiş eski mahallelere benzetiyorum.

Pencere arkasından, tüllerin arasından komşuları izleyip, kapı önlerinde dedikodu yapan çok bilmiş teyzeler ordusunun içine düşmüş gibi hissediyorum kendimi .

Kabul etsek de etmesek de, yeni dünya düzeni dedikleri  şeyin sonuçlarından biri de bu olmalı ...

8 Nisan 2015 Çarşamba

KÜÇÜK PUNTO SORUNSALI !!!



Eskiden böyle değildim ben.

Kendi kendime kitap okuma rekorlarım vardı.

Uzun yol seyahatlerinde iki tane kitap bitirmişliğim, küçük cep kitapları okumuşluğum çoktur.

Yazıların puntoları beni hiç ilgilendirmezdi. Üstelik çıplak gözle küçük punto, iri punto fark etmeden ne kitaplar okudum tahmin edemezsiniz.

Zamanla gözlerimi yordum tabii. Önce miyop başladı, sonra ona astigmat eşlik etti.
Ah o astigmat ahhh !!! Miyopa razı oldum astigmat yüzünden.

Miyop gözlerle en fazla uzağı göremezsiniz. Gözünüzde gözlük yoksa, karşıdan geleni tanımakta zorlanırsınız. Gözlük takıyorsanız sıkıntı yoktur zaten, ufkunuz genişlemiştir.

Ama o astigmat yok mu ? O ne beter bir şeydir öyle.
Çıplak gözle sürahiden bardağa su koyarken suyu dökebilirsiniz misal.  Şekiller birbirine karışır. Asla ve kâta lens takamazsınız astigmat yüzünden. Gözlüklerinizle iyi geçinmek durumunda kalırsınız.

Pekiiii bu miyop ve astigmat arkadaşlara yaş ilerledikçe bir de yakını görme sorunu eklenirse ne olur?

Küçük puntolu kitaplara veda olurr...

İşte o zaman ahhhh gençlik ahhh diye sızlanmaya başlarsınız. Aslında çok yaşlı falan değilsinizdir. İçinizde saklı duran küçük bir çocuk vardır. Çok şükür bedende bir problem falan yoktur ama gözleriniz yaşlanmaya başlamıştır artık.

Geçenlerde göz doktoruma gittim rutin kontrol için. Bunları konuştuk doktorumla.
Gözler kalbin aynasıdır derler ya;  aynı zamanda gözler insan yaşının da aynası bence.
Tabii herkeste aynı şeyler olacak diye bir durum söz konusu değil. Belki benim gibi okumayı söktüğünden beri sürekli okuyan birinin kaderidir bu.

Küçük puntolu kitaplar okuyamıyorum artık. Bu nedenle okumayı çok isteyip de vazgeçtiğim bir sürü kitap var. Yakında progresif gözlüklerimin üzerine bir de büyüteç koyacağım sanırım. Bu progresif gözlükleri başlangıçta kullanmak zor oluyor ama zamanla alışıyor insan.

Hayat böyle bir şey işte. Nelere alışmıyoruz ki ...