29 Aralık 2015 Salı

İNANMAK GÜZEL



Odasını toplarken masasında bir kağıt buldum.

A4 kağıdının etrafını yeni yıl resimleriyle süslemiş, ortasına Noel Baba resmi çizmiş en alta da 2016 'dan isteklerini yazmış.

Çocukluğundan beri masallara inanmayı sever. Gerçek olmadığını bilse bile inanır.

 Bebekken onu kendim uydurduğum  '' Uyku Kuşları'' ile uyuturdum. Öğle uykusu ve gece uyumalarında gözlerini kapattığında kirpiklerinin ucuna minik lacivert uyku kuşları konduğunu ve bu kuşların ona hem uyku, hem de güzel rüyalar getireceğini söylerdim; inanırdı.

Böyle bir şeyin olmadığını, bunun tamamen anne uydurması olduğunu öğrendiğinde dudağını büküp " zaten tahmin etmiştim, biraz saçma gelmeye başlamıştı ama yine de inanmak güzel" demişti.
Uzun bir süre " inanmak güzel " sözlerine takılmıştım ben de. Hayatla başa çıkma yollarından biri de buydu belki de,  masallara inanmak !!!!!

Noel Baba'ya yazdığı mektupta ilk dileğini barıştan yana kullanmış canım oğlum.
Ülkemde barış olsun, hiç kimse ölmesin demiş. Çok  etkilendim. Barış artık  bir çocuğun yeni yıl dileklerinin en başında geliyor.
İkinci dileği çok dokundu bana. TEOG'da iyi bir puan alabileyim demiş !!!
Kendini buna mecbur hissediyor sanki.

TEOG falan hikaye canın sağ olsun, sağlığın yerinde olsun  oğlum.

Sonraki dilekler kendine özel burada yazmayayım artık.

Benim de yeni yıldan tek istediğim BARIŞ . 2015 hepimize en çok bunu özletti.
Diğer dileklerimi de söyliyim, siz yabancı değilsiniz artık aile gibi olduk.

- Daha çok blog yazmak,
- Daha çok kitap okumak,
- Daha çok gezmek,
- Sağlıklı olmak,

Ve Noel Baba'ya diyorum ki; torbanda bunların hiç biri olmasa da sadece ülkemde ve dünyada BARIŞ olsun yeter.
Oğlımun dediği gibi ; inanmak güzel.

Hepimizin yeni yılı kutlu olsun ...


9 Aralık 2015 Çarşamba

KAFAMDA BİR TUHAFLIK



Yok Orhan Pamuk'un son romanını anlatmayacağım bu yazımda.

Dün geceyi sıfır uyku ile geçirdiğimden bu gün an itibarı ile kafam cidden tuhaf.

Bizim evin caddeye değil de sokağa bakan tarafı geceleri kılık değiştiriyor.

Tam karşımızda, eski zaman pavyonlarından bozma bir taverna var, meraklısından ciddi bir talep görüyor.

Gece oldu mu saat 21: 00 'dan sonra geceye bu tavernanın müzik sesi ile başlıyoruz. Sabaha karşı da sarhoş muhabbetleri ile noktalanıyor; şanslıysak bazı geceler sarhoş kavgaları olmuyor ve o zaman uykumuza sıkı sıkı sarılıyoruz. Sinir bozukluğu yani !!

Şimdi bu duruma bir yenisi eklendi; evimizin altındaki dükkanlardan birine eski eşya satan bir
 ev - kurcu taşındı. Bunun bize gece ne zararı olabilir ?
Gece değil ama sabah ezanı biter bitmez bu ev - kurcu abi sokakların yıkandığı tazyikli su ile dükkanın önünü yıkamaya başlıyor. Saat sabah altıya bile gelmemiş; henüz kargalar  uykuda yani.
Su fışkırtan makinenin uğultusu da bizim yatak odasının içinde elektrik süpürgesi çalıştırmış gibi bir etki yapıyor.

Daha da trajikomik olanı; ben bu sabah karşılaşacağım her türlü sinir bozucu şeyi göze alarak aşağıya indim ve adamla aramda şöyle bir konuşma geçti, abartmadan aynen yazıyorum :

Ben : ( Yine de en kibar ses tonumla ) - '' Pardon sizin bu makine illa bu saatte mi çalışmak zorunda ?''
Adam : - ''Rahatsız mı oldunuz ? ''
Ben : - '' Evet çünkü uyku saati !!!!! ''
Adam : - '' İyi de apla ezan okundu işte  !!!!! "
Ben : - '' Kardeşim ben belki namaz kılmıyorum, belki namazımı kılıp tekrar uyuyorum, senle beraber uyanmak zorunda mıyım? ''
Adam : ( Verilebilecek en son cevabı veriyor ve ben kopuyorum ) - '' O zaman git evini başka yerden tut burada oturma !!!

Haydaaa sabah sabah al başına belayı.
Aldım valla hiç de korkum yok.
Bu mahallede 30 yıldır oturduğumu, hatta oturduğum apartmanın mülk sahibi olduğumu, dağdan gelip bağdakini kovamayacağını ve bu konuda elimden geleni  fazlasıyla yapacağımı falan söyledim.

Terbiyesize bak!!

Şimdi araştırıyorum, kime ve nereye şikayet edeceğimi, mahalledekiler de korkak; aman sus, sessiz kal falan diyorlar. Neden sessiz kalıyorum ? Ben susayım, sen sus, o sussun; geldiğimiz nokta bu.

Gürültü ile ilgili ceza var mı bilmiyorum. Bu gece de tekrar etsin, muhtardan başlayıp, belediye, hatta valiliğe kadar gitmeyi düşünüyorum. Bana da bir yardım eden olur elbet ...

23 Kasım 2015 Pazartesi

DOĞANIN HEDİYELERİ



Böyle bir gündü bu gün.


Sabah yürüyüşüme eşlik eden martılar, 


Yoluma çıkan çiçekler sanki sonbaharın bitişini değil de baharın gelişini müjdeler gibiydi.
Hangi şehrin sokakları portakal ve turunç  kokar? 
Baharda portakal çiçeği, sonbaharın sonunda portakalın kendisi.  
Akdeniz şehrinde yaşamanın önemli bir ayrıcalığı olmalı bu.


Ve akşam üzeri  güneşin tüm güzelliği ile kendini göstermesi, ışığını ondan alan ayın gökyüzünde salınışı bu gün bana doğanın hediyesi gibi geldi, pek de iyi geldi. 

Sonra eve geldim.  Oğlumun okuldan dönüşünü bekledim.
Beklememe okuduğum  kitabım eşlik etti.

Sonrası malum . Hane halkı eve gelince, cebimde doğanın  hediyeleriyle rutin hayata devam .

Ne diyeyim  en kötü günümüz böyle olsun. ;)

15 Kasım 2015 Pazar

BÖYLE OLSUN İSTİYORUM

Böyle geçti bu gün.
Güzel ve hareketli caddemizde tomalar, polisler, biber gazları falan.

Oysa ben sadece bugün değil ğer gün  böyle geçsin
isterdim !!!


Sakin,  huzur dolu ...


19 Ekim 2015 Pazartesi

KÜÇÜK MOLA



Hayatın içinde küçük molalar olmasa yaşadıklarımız çekilmez olurdu diye düşünüyorum. 


Zaten bu günlerde sürekli düşünüyorum; dünümü, bu günümü, yarınımı.  

Yarını düşünmek istemiyorum artık; şairin dediği gibi bir tek zaman var o da şimdiki zaman .

Ve şimdiki zamanı yaşarken küçük molalar hayatımı kurtarıyor bu günlerde.  


Sabah erken kalkmak için söylenirken güneşin doğuşuna tanık olmak,

hane halkını işe ve okula gönderdikten sonra  yalnız içilen bir sabah kahvesi,

dostlarla yapılan sohbet,

 izlenen bir film, okunan bir kitap;

yeni bir kitap alma ve okumaya başlama heyecanı,

bir yerlere yetişmeye çalışırken karşıma çıkan deniz,

denizin üzerinde uzaklarda bir yelkenli ya da tekne,

akşam üzeri eve dönerken, üst geçidin üzerinden kafamı kaldırıp baktığımda batmakta olan güneş,

apartmanların tepesinden göz kırpan yeni ay ...

***

Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Bu küçük molalar da olmasa çekilmez olurdu hayat ...

Hele bu aralar !!!

29 Eylül 2015 Salı

BEYNİMİN KIVRIMLARI ...



Bu tuhaf bir duygu.

Zamanın hızlı geçmesinden söz ediyorum.

Hem de öyle tuhaf ki ; misal sanki 2014 yılını hiç yaşamadan 2015' e geçmiş gibi hissediyorum son günlerde kendimi.

Oysa 2014 benim için unutulmayacak kötü anılarla dolu bir yıl oldu. Babamı kaybettim, ameliyat oldum, genç sayılabilecek yaşta bir arkadaşımı kaybettim falan filan. 

Buna rağmen 2014 yılına dair çoğu şeyi hatırlamıyorum. Beynimin bir köşesinde gizli bir geri dönüşüm kutusu varmış da o yıla dair her şeyi bu kutuya atmış ve sonra  içindekileri  tamamen  boşaltmış gibi hissediyorum.

Bu yıl,  gelişinden çok umutlandığm 2015 sadece benim için değil, hepimiz için kötü bir yıl oldu.
2015' e ait anılarımın beynimdeki yerini şimdiden çok merak ediyorum. 

Kimbilir belki de unutmak en güzelidir; belki de aslolan budur.

Böyle durumlarda  çok sevdiğim ve öğrencilerimle de paylaştığım  o  Osmanlıca ata sözü geliyor aklıma  :

**" Hafıza - i beşer nisyan ile maluldür.  "

** İnsan hafızası unutma özürlüdür !!!



Posted via Blogaway


23 Eylül 2015 Çarşamba

TEK DİLEĞİM ...

Huzur ve barış dolu,
kavga ve savaşların olmadığı ,
insanların birbirine dostluk,  kardeşlik gibi güzel duygularla
bağlandığı günlerimiz; çocukluğumdaki gibi mutlu bayramlarımız olsun ...

Bu günlerde tek dileğim budur ...
Çok şey istemiyorum değil mi?


15 Eylül 2015 Salı

HERKES GİTSE KİM KALIR ?


Çocuktum mahallemizde bir sürü arkadaşım vardı.  Yorgo, Meri, Sofia, Silva,  Tanya,  Zeynep,  Seher,  Nil ...


Madam teyze; -adı çok uzundu telaffuz edemezdik Madam Teyze derdik- bize Paskalya Çöreği yapardı renkli yumurtalar çok hoşuma giderdi. 
Nina,  Raşel ve Rosa teyzeler üst kat komşularımızdı. 
Yahudilerin oruç tutma zamanında bize hamursuz denen bir yiyecek yaparlardı çok severdim.

Üniversitede okuyan bir kızı vardı Nina teyzenin.  Matematik ödevlerime yardım ederdi. Sonra evlenip İsrail ' e gitti. Herkesten çok ben üzüldüm.

Sonra üniversite yıllarım başladı.  Üniversite hayatı çok farklıdır . Türkiye ' nin her yerinden arkadaşlarım oldu. Erzincan, Elazığ,  Ordu, Trabzon,  Samsun, İzmir,  Aydın,  Denizli ...





Hepsi - memleket - lerine tutkuyla bağlıydı. En iyi okul arkadaşım aleviydi. Muhteşem bir ailesi vardı. Onları kendi ailem kadar sevmiştim ki halen  görüşürüz.

Diyeceğim o ki; biz Anadolu ' yuz. Hamurumuzu Pir Sultan Abdal, Yunus Emre,  Hacı Bektaş Veli,  Mevlana yoğurmuş. 

İşgal altındaki topraklardan düşmanı kovmuşuz. Bizi kimse bölemez.

Günlerdir bu topraklardan gitmekten bahsediyor insanlar.

Bu coğrafya öyle bir coğrafya ki kimse hiç bir yere gitmez, gidemez. Bu kadar kalabalık bir coğrafyayı kimse kolay kolay bölemez.

Sahi herkes gitse geriye kim kalır ?




























Madam teyze -adı çok uzundu telaffuz edemezdik Madam Teyze derdik- bize Paskalya Çöreği yapardı renkli yumurtalar çok hoşuma giderdi.
Nina,  Raşel ve Rosa teyzeler üst kat komşularımızdı.  Yahudilerin oruç tutma zamanında bize hamursuz denen bir yiyecek yaparlardı çok severdim. Üniversitede okuyan bir kızı vardı Nina teyzenin.  Matematik ödevlerime yardım ederdi. Sonra evlenip İsrail ' e gitti. Herkesten çok ben üzüldüm.

Sonra üniversite yıllarım başladı.  Üniversite hayatı çok farklıdır . Türkiye ' nin her yerinden arkadaşlarım oldu. Erzincan, Elazığ, Trabzon,  Samsun, İzmir, Aydın,  Denizli ...

Hepsi - memleket - lerine tutkuyla bağlıydı. En iyi okul arkadaşım aleviydi. Muhteşem bir ailesi vardı. Onları kendi ailem kadar sevmiştim ki halen  görüşürüz.

Diyeceğim o ki; biz Anadolu ' yuz. Hamurumuzu Pir Sultan Abdal, Yunus Emre,  Hacı Bektaş Veli,  Mevlana yoğurmuş.

İşgal altındaki topraklardan düşmanı kovmuşuz. Bizi kimse bölemez.

Günlerdir bu topraklardan gitmekten bahsediyor insanlar.

Bu coğrafya öyle bir coğrafya ki kimse hiç bir yere gitmez, gidemez. Bu kadar kalabalık bir coğrafyayı kimse kolay kolay bölemez.

Sahi herkes gitse geriye kim kalır ?

25 Ağustos 2015 Salı

B.K TAN DÜNYA



Dün günümüzün yarısını hastanede geçirdik.  Annemi düştükten sonra ciddi bir kontrole soktuk. Sonuç; yaşa, tansiyon ve şekere bağlı böbrek fonksiyonlarında bozukluk çıktı.
Tedavisi var şükür ki .

Son günlerde şehit haberlerinden hepimiz kadar annem de etkilendi. 
Hatta bir ara "boş verin beni, Doğuda bir kör kurşunla gencecik çocuklar ölüyor, ben yaşasam ne olur ki ? " falan demeye başladı. 

Yaşlılara belli bir süre sonra doktora gitmek zulüm geliyor. Kan ver, sonuç bekle güçleri kalmıyor. Biraz da aksileşiyorlar. Hele annem  bu günlerde tam
" Huysuz ve tatlı kadın "  formunda.

Biz kardeşimle annemin tahlilleri elimizde koştururken asansöre tekerlekli sandalyede iki hemşire eşliğinde genç bir kız bindi.
Kızın abartmıyorum menekşe rengi gözleri ve mükemmel bir profili vardı.  Ben çok az insanda öyle güzel göz ve burun gördüm. 
Saçları kazınmıştı.

Ciddi bir beyin ameliyatı geçirdiği, hatta üzerine bir de kemoterapi gördüğü aşikardı. 

Kısa çok ama çok kısa bir an göz  göze geldik. Asansörde onlara yol verdiğim için  teşekkür eder gibi hafifçe tebessüm etti . İkimizin bakışlarında o kısa anda çaresizlik vardı.

Kız asansörden indi.  Bu sefer
de kardeşimle göz göze geldik. 
Asansörde sadece kardeşimle ben kalmıştım.  Elimizde de annemin tüpleri !!!

Doğuda kör kurşunların aldığı genç bedenleri ve az önceki kızı düşünerek gayet de yüksek sesle " bu ne b.k tan bir dünya"
dedim.

Elimizde annemin tüpleri, iki kardeş gözlerimiz dolu doktoru beklemeye başladık ...




Posted via Blogaway


21 Ağustos 2015 Cuma

DİYECEĞİM ODUR Kİ;









Bu gün güne güzel başlamak istedim.

Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, umudumu yitirmek istemiyorum. 
Hayat güzel ve aslında anlık yaşıyoruz her şeyi.

Fotoğrafta gördüğünüz Ördekler geçen sabah çıktılar yoluma.  O uyduruk suni  derenin içinde nasıl da mutlulardı. 
Dünyaya ördek olarak mı gelseydik acaba ? 
Cup Cup suda yüz dur ne hoş.

Dün Sevgi Soysal ' ın okumadığım YÜRÜMEK adlı romanına başladım. 

Ne çok geç kalmışım okumak için. 
Şahane bir kalem. 70 li yılların Ankarasını ne hoş anlatmış  ve bu kalem 40 yaşında susmuş.
 
Bu kadar da acımasız bu hayat işte.

Diyeceğim odur ki; aldigimiz her nefes yanımıza kâr kalmalı. 
Hayat her şeye rağmen güzel ...



Posted via Blogaway


13 Ağustos 2015 Perşembe

SIRADAN VE SEVİMSİZ ...

Sıradan, nemli, sıcak ve sevimsiz bir gün oldu bu gün. 

Oysa sabah mutlu uyanmış evimizin doğuya bakan balkonundan gün doğumunu izlemiş, fotoğraf çekmiş  ve güzel dileklerde bulunmuştum. 

İçimdeki küçük Polyanna beni yalnız bırakmamış ve güne erkenden  mutlu başlamıştım.

İlerleyen saatlerde evdeki yemek, rutin temizlik işlerimi de halledip domestic ev kadını maskemi çıkarıp kitap okuyan kadın maskemi takmistim. Cep telefonuma indirdiğim hınzır programlarla kendi kendimle dalga bile geçmiştim !!!

Derken gündüz hiç açmadığım televizyonu açıp halen ve inatla koalisyon kurulamadığını öğrendim. Sinirlendim ... Boşu boşuna öldüklerini düşündüğüm şehitler geldi aklıma ... Bir de tesadüfen tanıştığım Suriyeli bir aile . Bu ailenin hikayesi ayrı bir yazı konusu olsun. 

Ev içinde bunlarla uğraşırken birden annemin sesini duydum. Annem karşı dairede oturur.  Karşı komdumdur yani.  Evin anahtarını kaptığım gibi annemin evine girdim.  Annemi yere düşmüş buldum !!!!

Öğlen şekerlemesi için uzandığı yatağından kalkarken dengesini kaybetmiş.  Düştüğü yerden kalkamamış.  Feryat figan bana seslenmiş ve ben onun sesini tesadüfen duydum. Duymaya da bilirdim ve daha kötü şeyler olabilirdi.  Yaşlılarda en korktuğum şeydir bu düşmeler.

Bütün öğleden sonramı annemle geçirdim.  Şimdi  biraz iyi neyse ki.

Hayat böyle bir şey işte.  Her şey güneşin doğuşu ve batışı arasında yaşanıyor aslında ...



9 Ağustos 2015 Pazar

DEDEMİN ÖNGÖRÜSÜ ...


Çocuktum.
On yaşlarımda olmalıyım.
Kuzenlerimle 2000'li yıllardan konuşuyorduk.  Herkes, 2000 yılına gireceğimiz zamanki yaşını hesaplıyor; o yıllarda ne yapacaklarını konuşuyordu.

Dedem  de bizi oturduğu yerden izliyordu.  "Dedecim 2000 yılında sen de 90 yaşında olacaksın." dedim ona.

Sağlık sorunları nedeniyle hep ölüme çok yakın bir adam oldu dedem.
Ölüm korkusuyla yaşadı. 

Bana ve Kuzenlerimle dedi ki : " 2000 li yıllar bizim ölüm  yıllarımız olacak. Bu büyük adamlar, sanatçılar hep 2000 li yıllarda ölecek.  Siz de üzüleceksiniz. "
Bana bakmayın ben 2000 yılını görecek kadar uzun yaşamam. "

Tahminleri kısmen de olsa doğru çıktı dedemin.  2000 li yıllarda; hele şu 2010' dan sonra kimler kimler gitti ...
Kısmen dedim ya; dedem tahmin ettiğinden çok daha uzun yaşadı 2000' e beş yıl kala gitti bu dünyadan. 

Bu gün de Fikret Otyam' ı duydum. Yıllardır hep hastaydı zaten. Yıllar önce tesadüfen tanıma fırsatı bulmuştum. Aynı şehirde yaşadığımız için yolda karşılaşır selamlaşırdık. Beni çoktan unuttuğunu bilirdim. Selamı nezaketindendi.

Bir çınar daha devrildi.
Yer yüzünden bir yıldız gökyüzünde yerini aldı. 

Haklıymış dedem ...
Eksiliyoruz birer birer ...

4 Ağustos 2015 Salı

HAYATTAN KISA KISA ...


Güneşin böyle masum göründüğüne aldanmayın henüz saat 08: 40 . Ben bu yazıyı hazırlarken o çoktan bizi yakıp kavurmaya başlayacak ...


***
Hafta sonu keyifli bir kitap okudum.  İstanbul tatilinde buluştuğumuzda sevgili Lale hediye etmişti.  Hep araya başka kitaplar girdi; sıra ona da geldi.  Colette Dişi Kedi.  Evlendiği kadınla kedisi arasında kalan Alain ' in eğlenceli hikayesi.  Bir insan kedisinden vazgeçemeyebilir mi? Cevap kolaylıkla evet olabilir. Dişi Kedi bu anlamda hoş bir kitaptı. 

Mavi Ay mavi ay dediler.  O gün hava inadına bulutluydu. Oğlumla boynumuz tutuldu gökyüzünde ay aramaktan.  
Sanmayın ki biz sadece böyle özel günlerde ayla ilgileniriz.  Ay ve güneş oğlum ve benim ayrılmaz parçamızdır. 
Onlar birbirlerinin ve dünyanın etrafında dönerken oğlum ve ben de adeta onların etrafında döner dururuz. 
İşte henüz mavi ay söylentileri ortada yokken ve ay henüz bir karpuz dilimi görünümündeyken çektiğimiz bir fotoğraf.  Altta sinek gibi görünen şey de uçak. Cep telefonu kamerasının gözü ancak bu kadar görüyor. 
***

***

Fotoğraftaki kedi ise sokağa düşmüş bir Van Kedisi.  Belli ki bakamamış alanlar.  Geçen gün yürüyüş yolumuza karşımıza çıktı. Biraz ürkekti.  Terk edilmisliğinin o da farkında sanki ...

***

Bu arada hayat devam ediyor.  Hükümet halen kurulamaz.  Ülkemin Doğu ve Güneydoğu 'su ağır yaralı. Yürekler buruk. Gözler nemli. Bir de evde olup biteni anlamaya çalışan sürekli sorular soran ve artık büyüyüp ergenliğe adım atmış bir çocuk var. Aklıma Hayat Güzeldir filminin kareleri geliyor.

***
Bu aralar böyle işte.  Güneş, ay ve dünya birbiri etrafında dönüyor.  Biz de onların peşinde ...

1 Ağustos 2015 Cumartesi

PATLICANLI PİLAV


Yaz aylarında mutfak ve yemek deyince, patlıcanlı pilav aklımın baş köşesine yerleşir.

Çocukluğumdan kalma; bir aile tutkusudur bizim ailede patlıcanlı pilav. 

Kim daha güzel yapardı annem mi, teyzem mi, annenannem mi ? 

Hatırlamıyorum. Ama ben yaptım oldu. Valla  çok da güzel oldu? 

Bizim ailenin kadınlarından öğrendiğim tarifi ben de burada paylaşmak istedim : 

MALZEMELER                          : 3 - 4 Kişilik

1 KASE PİLAVLIK PİRİNÇ ( Ben pilav deyince illa ki baldo pirinç kullanıyorum; daha tane tane oluyor sanki)
1 ADET KIRMIZI BİBER
1 - 2 DOMATES
1 ADET KURU SOĞAN ( Taze soğan da olur; şahane olur)
1 ADET PATLICAN
ARZUYA GÖRE 1 YA DA 2 DİŞ SARMISAK
ÜZERİ İÇİN AKLINIZA GELEN HER TÜRLÜ BAHARAT ( Ben taze nane, fesleğen, kekik falan kullandım, yalnız bunlar pilav piştikten sonra eklenecek)

YAPILIŞI : 

Patlıcanları alacalı soydum, sonra da küp küp doğradım Kullandığım patlıcan mor patlıcandı suda bekletmedim. Patlıcanları ayrı bir yerde kızarttım.

Diğer malzemeleri, yani biber, soğan, domates ve sarmısakları rondodan geçirdim. Bunlar minik minik doğranabilir de  elbette; patlıcanlara ilave ettim.  Hepsini  biraz daha birlikte çevirdim;  üzerine su ekledim. 

Burada suya dikkat !!!
Ben pilavı haşlama yapıyorum. Yani sıcak suda ıslattığım pirinçleri kaynayan suya atıyorum.
Domates de sulu olduğu için 1 kase pilava aynı kaseyle 1 kase su koydum kaynayınca da pirinçleri ekleyip kısık ateşte pişmesini bekledim. 

Bu arada suyun az gelme ihtimalini de hesapladım. Sıcak su beklettim ayrı bir yerde gerekirse eklemek için ama gerek kalmadı. Zaten bu su ekleme işini pilavda hiç sevmiyorum. Pilavın o tane tane özelliği gidiyor. Pişmiş aşa su katılıyor yani !!

Neyse sonuçta ortaya yukarıda fofoğrafını gördüğünüz şey çıktı, laf aramızda pek de güzel oldu akşam yenmeyi bekliyor. :)
Acele edip fotoğrafı erken çektim. Üzerine yukarıda söz ettiğim baharatları da ayrıca koydum. 
Sonra da oturup  sayfamda paylaşmak için blog yazdım. 

Ne diyeyim; bizim ailenin giden, kalan bütün kadınlarına selam olsun. 


28 Temmuz 2015 Salı

İÇİ DOLMAYAN BOŞLUK ...

İtiraf edeyim bu akşam pek bir hüzün yüklüyüm. Yaşadığımız kasvetli dolu günlerin bununla ilgisi var mı ? Vardır elbette.

Hüznümün ana konusu sosyal medyada gördüğüm bir fotoğraf.  Doğum sırasında annesi ölen bi çocukla annenin fotoğrafı. 

Yıllar önce böyle bir olay yaşamıştım.  Henüz evli bile değildim.  Eski işyerimdeki patronumun İstanbul'dan misafirleri gelmişti.  Çiftin 2 yaşlarında oğulları vardı. 

Her şey çok yolunda giderken, tatil sırasında anne beyin kanaması geçirdi.  Acilen hastaneye kaldırıldı.  Kadın komaya girmeden hep oğlunun adını sayıklıyordu ve sedyede yatarken gözlerinden yaşlar akıyordu. 

Sonunu hiç öğrenemedim.  Patronuma da eşine de kadının durumunu soramadım. Kuvvetle muhtemel de öldü o kadın .

İşte az önce gördüğüm fotoğraf bana bunu hatırlattı .

Konu annelik olunca bambaşka birine dönüşüyorum ben.
Hassas, narin, göz yaşları göz
pınarlarında hazır ...

Annesizliğe hiç dayanamıyorum.
İçi dolmaz büyük bir boşluk annesizlik ...


18 Temmuz 2015 Cumartesi

ÖMRÜME ÖMÜR KATAN ...

 
 
 
Güneş cayır cayır yaksa da,
Nemden yapış yapış olsak da,
Bu zamanlarda, bu şehre yağmur yağdığına inanmasak da
ANTALYA güzel ...

Bir gün başka bir şehirde yaşamayı tercih edersem; sıcağı ile birlikte aklımda doğal güzellikleri kalacak. Üstelik bitirilmeye çalışılırken, insana direnen güzellikleri ...

Bu bayram da böyle geçiyor işte Sıcağa rağmen ömrüme ömür katan güzelliklerin peşinden 
giderek :)










10 Temmuz 2015 Cuma

ANNELİK OKULU

Şimdi bakıyorum da tam 12 yıl geçmiş.

Senin gelişin benim miladımdı.
Senden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı.

Sen geldin, ben büyüdüm.

Sabırlı olmayı, anneliğin emeklerin en özeli olduğunu, uykularımın değerini senle öğrendim. 

Bilmiyorsun ama senin hayatıma girişin bir okuldu benim için.  Annelik okulu !!!

Ve ben halen bu okulun öğrencisiyim.  Çalışkan mıyım, tembel miyim bilmiyorum ama bu okulu seviyorum. Haaa bir de biliyorum bu okuldaki öğrenim hiç bitmeyecek !!!!

İyi ki doğdun bebeğim.  İyi ki hayatımdasın !!!