31 Mayıs 2015 Pazar

HAVA İZLERİM

Günler öncesinden kendimi şehrin sıcak havasına hazırlamıştım.  Mayıs öyle bir geçiyordu ki  bir ara kendini temmuz sandığından bile şüphe ettim.

Havanın ısınmasından gökyüzündeki martılar bile
etkilenmiş olmalı ki; iki gün üst üste yürüyüş  yolunda onların oyuna dönüştürdükleri uçuşlarını hayranlıkla izledim.
Cep telefonumun amatör kamerasıyla da ancak bu kadar görüntüleyebildim.
Derken dün sabah şiddetli bir yağmura uyandık.  Ama ne yağmur?  Göz gözü görmüyordu. 2015 in mayısında kişilik bozukluğu olduğunu düşünmeye başladım zira bu sefer de bizim Mayıs  kendini kasım sanıyordu.
Neyse ... iki gün daha misafir bize bu dengesiz Mayıs.

Hadi bakalım haziran hangi sürprizlerle gelecek ?


28 Mayıs 2015 Perşembe

MUTFAK














Bu gün günümün büyük bölümü mutfakta geçti. 
Hane halkına karbonhidrat zengini yiyecekler hazırlarken kendim çorba ve enginar tercih ettim.
Havuçlu keki korkarak yaptım çünkü ben nedense havuçlu keki beceremiyorum.  Neyse bu sefer sonuç başarılı oldu.
Enginar bahar aylarında bizim evin vaz gecilmezidir. Bu gün garnitürlü yaptım ama kısa süre içinde kuşbaşılı deneyeceğim.  Sonuç güzel olursa paylaşırım .
Tabaktaki minik toplar pudingten yapılıyor ve biraz da irmik konuyor  içine ...

Çikolatalı çilekler de bu mevsimde bizim evin malumu. :)

Yazımdan anlamışsinizdir; dersler bitti artık ve içimdeki domestic ruhlu kadın ortaya çıktı yine ve bu kadın özellikle mutfak işlerini pek seviyor :)


26 Mayıs 2015 Salı

ÇİÇEK SEVER :)

Bu günüm böyle geçti. 

Evin ihtiyacı olan bir kaç eşyayı almak için önce Koçtaş sonra da Bauhause 'a gittik.
Ben hemen çiçek bölümünde aldım soluğu ve yukarıdaki güzellerle karşılaştım. 

Günümü güzellestirdiler eve yeni eşyalara ve çiçeklerimle döndüm. 

Çiçek sever oldum ben. Eskiden hiç ilgimi çekmezdi.  Şimdi vazgeçilmezim oldular.
Yaşlanıyor muyum ne ?

BLOG NOT : Bu postu cep telefonumdan yazdım. Telefonuma indirdiğim bir program sayesinde hemencecik yazıverdim. Teknoloji sağ olsun. :)

9 Mayıs 2015 Cumartesi

ESKİ FOTOĞRAFLAR




Yorgun, ağlamaktan gözleri şişmiş bir halde geldiği, çocukluğunun geçtiği evde, evin eşyalarına bakarken, bundan sonra hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağını düşündü kadın.
Acımasızca ilerliyordu yıllar. Çocukluğu, genç kızlığı çoktan geride kalmıştı.
Aralarında çok fazla yaş farkı olmayan ikisi kız, biri erkek üç kardeştiler ve hepsi çoktan çoluk çocuğa karışmışlardı.
O gün hepsinin hayatlarında bir dönüm noktası yaşanıyordu; zaman durmuştu.

İçerideki kalabalığın hiçbir önemi yoktu gözünde, uğultu gibi geliyordu tüm sesler.
Acısı o kadar büyüktü ki konuşulanları bile anlayacak halde değildi.
Kalabalık ortasında tek başınaydı, suskundu.
Gözlerinden sessiz sessiz akan yaşlar, konuşmasına da engel oluyordu. Konuşmak da gelmiyordu zaten içinden.

Derken dua başladı.
Duayı okuyan hocanın davudi ses tonu biraz içini ferahlatıyordu hepsi o kadar. Bu dualar annesi içindi.
Sonunda bitti dua. Herkes yanına geldi, başsağlığı dileklerini kabul etti, taziyeye gelenler yavaş yavaş gitmeye başladılar. Şimdi çocukluğunun geçtiği evde anıları ile baş başaydı.

Birkaç yıl önce başlamıştı annesinin hastalıkları. Rutin doktor kontrolleri, düzenli ölçülen şeker ve tansiyonlar başlangıçta yaşam kalitesini arttırmayı sağlıyordu. Zaman geçtikçe daha da ilerledi şikayetleri annesinin.
Üç kardeş, hiçbir fedakarlıktan kaçınmadılar anneleri için.

Her ne yapılırsa yapılsın, o kaçınılmaz son onların da başına gelmişti işte. Artık yoktu annesi.
Cenaze evden çıkarken “ Götürmeyin annemi, bırakın “ diye ağladığını ne o sırada, ne de daha sonra hatırlamadı.

Herkes gittikten, ortalık biraz sakinleştikten sonra annesinin yatak odasına gitti.
Kenarları sedef işlemeli ahşap dolabını açtı. Annesinin gözü gibi sakladığı albümünü buldu, sayfaları karıştırmaya başladı.

Bayramlık kıyafetlerle çekilmiş 3 çocuğun fotoğrafını gördü. Başlarında beyaz kurdelesi ve bayramlıkları ile kendisi, kız kardeşi, kısa pantolonu ve gömleği ile erkek kardeşinden başkası değildi bu üç çocuk.

O bayram gününü hiç unutmamıştı.

“ O yıl babasının kronikleşen hastalığı uzunca bir aradan sonra yeniden tekrar etmişti.
O sırada annesi bayramda giysinler diye “bayramlık” giysi dikiyordu kızlarına ve küçük oğluna.
Dikişlerin bitmesine az kalmıştı ki babalarının hastaneye yatırılmasına karar verilmişti.
Annesi apar topar çocukları ablasının evine bırakmıştı ve üç gün sonra bayramdı.
Özeldi o zamanlar bayramlar. O zamanın çocukları için bayram yeni giysi, ütülü mendil ve şeker demekti. Bu sefer farklı bir bayram olacaktı. Biri 10, diğerleri 8 ve 4 yaşlarında üç çocuk annesiz, babasız, bayramlıklarını giymeden geçireceklerdi bu bayramı.

Bayram sabahı teyzeleri elinde büyük bir paketle yanlarına geldi çocukların. - “ Hadi bakalım, bunlar sizin; anneniz hastaneye giderken bıraktı bunları bayramda giyin diye” dedi.
Önce paketin içindeki beyaz kurdeleleri gördü 10 yaşındaki kız, sonra kardeşi ve kendisinin elbiselerini, erkek kardeşinin kısa pantolonunu, gömleğini ve hepsine alınmış yeni ayakkabılarını, temiz beyaz çoraplarını.

Anneleri o telaşın arasında bayramda çocuklarının boynu bükük kalmasın diye hazırlamıştı bayramlıklarını, “ Demek hastaneye yatmadan önce sabaha kadar bu yüzden uyumadı annem giysileri bitirmek için ,, diye düşündü kız.
Albümde gördüğü fotoğraf da o günün anısıydı. Babası iyileştikten sonra o giysileri yeniden giyip fotoğrafçıda çektirmişlerdi.”

Göz yaşlarını sildi kadın, odadan çıktı. Birkaç gün öncesini düşündü, annesini son gördüğü günü.
- “ Kızım, helal edin hakkınızı, çok uğraştınız benle “ demişti.
- “ O nasıl söz anneciğim, asıl sen helal et hakkını “ diyerek cevaplamıştı annesini.
Annesinin verdiği cevabı yıllar geçse de unutması mümkün olmadı :-“ Benim hakkım size hep helal yavrum,,

* * * * * * *

Annesi gideli 25 yıl oldu. Şimdilerde annesinin o zamanlar ki yaşlarına yaklaşmaya başladı.
Her yıl anneler günü geldiğinde, o özel günü nasıl geçireceğini bilemedi.
O zamandan bu güne her yıl anneler günü kutlanırken acısını kimse dindiremedi.
Çocukları ve en sevdiği torunları bile deva olamadılar kalbindeki durup durup kanayan yaraya.
Annesiz kalmanın yaşı olmazmış, anladı.
Annesini hiç unutamadı.

* * * * * * *

Not: Anneanneciğim, her zaman bizimlesin. Taşıdığımız genlerdesin.

Yaptığımız yemeğin tadında senin yemeklerinin tadını ararken bizimlesin.

Çilek, kayısı, vişne reçeli kokusu, fesleğen ve taze nane kokusu hep hatırlatır seni.
Onlar olmasa, anılar, eski fotoğraflar rahat bırakmaz bizi.

Ölüm yok anneanne, ölünmüyor.

1 Mayıs 2015 Cuma

SANAL ALEM SORUNSALI !!!!


Bir alışveriş merkezindeyim. Bizim eve en yakın olanlardan. Arkadaşlarımla buluşacağım; orada bir yerlerde sözleşmişiz. 

Her zamanki gibi vaktinden önce gittiğim için biraz etrafta dolanmaya karar veriyorum.

Alt kata iniyorum, orada bir oyun parkı var . yaş ortalaması beş olan çocuklar anneleri ile birlikteler.
Kimi keyif alıyor, kimi hoşlanmıyor anlamamak zor değil.

Bir anne çarpıyor gözüme. Belli ki genç anne olmuş. Bir kızı var ve kız üç yaşlarında olmalı.

İçi top dolu bir havuza koyuyor çocuğu. Çocuk topların arasına düşüyor, çıkmak için uğraşıyor, debeleniyor;  yok çıkamıyor. 
Annenin elinde cep telefonu çocuğun  güzel pozlarını yakalamaya çalışıyor. Belli ki bir kaç dakika içinde sosyal medyada paylaşacak ve muhtemelen açıklama olarak; " Kızımın oyun parkı keyfi " ya da  " Kızım oyun parkında " gibi şeyler yazacak. Arkadaşları, eş ve dostları onu beğenecekler falan filan. Çocuğun o top havuzunun içinde sıkıldığını, korktuğunu bilmeyecekler muhtemelen !!!!

Ben o gün orada sosyal medyanın esiri olduğumuzun resmini gördüm. 
Her şey güzel, şahane, keyif dolu. Bi kere içilen kahveler, yenen pastalar hep keyifli. Dert yok, tasa yok. sosyal medyada hep beraber tatlı hayat yaşıyoruz. Sanal alemde işler yolunda yani.

Sonra arkadaşlarla buluşuyoruz. Kendimize kahve söylüyoruz. Kahve cidden çok şık bir sunumla geliyor masaya. Arkadaşlardan biri hemen fotoğrafını çekiyor; ben onlara belli etmeden az önce düşündüklerimi hatırlayıp, sessizce gülümsüyorum ...


GÖRSEL : PICSART