19 Ocak 2015 Pazartesi

EZİK MİYİM NE ?



Oğlumun arkadaşlarından birinin doğum günü  partisindeyiz.

 Velilerin bir kısmını tanıyorum, tanımadıklarım da var içlerinde;  hatta çocukları faklı okullarda okuyan, doğum günü sahibinin arkadaşları olan çocuk velileri de var.

Çocuklar kendilerince eğleniyorlar. mutlular, keyifleri iyi. Veliler de  birbirleriyle sohbet edip kaynaşmaya çalışıyorlar. 

Güzel bir ortam var.

 Laf dönüp dolaşıp çocuk başarısına geliyor. 
Bu konu açıldığında her bir anne gözüme pençeleriyle saldırmaya hazır dişi kaplan gibi görünüyor gözüme nedense ya da süpürgeli, eli maşalı cadı !!!

 Velilerden biri 85 puanın not olmadığını söylüyor. " 85 de not mu canım ? " diyor. 
Şaşırıyorum, özellikle bu sene müfredat o kadar ağır ki; oğlumun 85 aldığı derslerde sevinçten deliye dönmüşlüğüm  olduğundan;  sandalyemden aşağı kaykılıyorum,  eziğim ben ezik !!! 

Bir diğeri karnedeki 4 notunun zayıf olduğunu söylüyor. Karnenin hepsi 5 olmalıymış !!! 
Haydaaaa !!!! 
Eeee bizim karnede bu dönem  iki tane 4 olacak .
Gerçi çocuk takdir falan alıyor ama ne olacak şimdi ?  4 zayıfmış bak ben de yeni öğrendim, ezilmeye devam o zaman !!!!

Tüm bunlar olup biterken,  şükür ki bir veli yüreğime su serpiyor.

  Benim en başından beri savunduğum şeyi söylüyor.
 Sınavlara hazırlanmanın son bir iki yılda olamayacağını, bu hazırlığın ilkokul sıralarında başlayacağını, her şeyden önce çocuğa okuma alışkanlığı kazandırılması gerektiğini anlatıyor.
 Hiç bir şekilde anne baba kaygısının çocuğa yansıtılmamasını özellikle vurguluyor. 

Bu sözler o kadar hoşuma gidiyor ki,  hiç tanımadığım kadının boynuna sarılasım geliyor :)

Sonuç olarak ezik miyim, rahat mıyım bilemedim?

Bildiğim bir şey varsa; çocuğumun her şeyden değerli olduğudur. Varsın aldığı not düşük olsun, dersi sevsin yeter.
Okul dayatma olmasın ona,  ders çalışmak, kitap okumak  zevk olsun, eziyet değil !!!!!
Kendinle barışık, yaptığı işi seven, pozitif düşünen bir birey olarak yetiştirebilirsem onu ne mutlu bana ...


6 Ocak 2015 Salı

ÖMRÜMÜN DİĞER YARISI ...


Çok soğukmuş hava. Belki bu günden bile soğuk .

İstanbul tarihe geçecek kışlarından birini yaşıyormuş.

İstanbul bu; o zaman da kalabalık tabii, kar altını üstüne getirmiş şehrin.

Anneannem İzmit'ten kalkıp İstanbul'a gelmiş. Soğuğa dayanıklı kadındı o. Her yere hızır gibi yetişmekti baş görevi.

Dedem de onun peşinden gelmiş; ne yapacak yaşlı  adam evde tek başına.

Babamda bir telaş sormayın gitsin.

Annem şaşkınmış, biraz da korkak ve her şeye hazırlıklı ... Her şeye dedim ama herhangi bir olumsuzluğa karşı ne kadar güçlü olabilirdi ? Kendine sormak lazım.

Yılbaşı demiş doktor. Yılbaşı gecesini bekleyin o zaman gelecek bebek.

O yılbaşını eli kulağında geçirmiş herkes. Gelen giden olmamış.
Neredeyse yeni yıl gireli bir hafta olacakmış ı ıhhh. Yok gelen giden.

Herkes heyecan içinde ama kimse birbirine bir şey belli etmiyormuş .

5 Ocak gecesi sancılanmış annem, Kadıköy Yakası'nın efsanevi doğum hastanesi Zeynep Kamil'de almışlar soluğu.... Fakat yine gelen giden yok. Bir sonraki gün akşam 20 : 00 de doğmuşum.

Havanın soğukluğunu hissedip, annemin sıcak karnından çıkmak istememiş olabilirim. Halen aşırı soğuk havayı sevmemem belki de bundandır.

Neyse ... 47 oldum ben !!! Elliye üç var.

Geçen gün dersanede öğrencilerim yaşımı duyunca çok şaşırdılar. 47 çok fazla geldi onlara :)
 Siz ömrünüzün neredeyse yarısını doldurmuşsunuz dediler bana. Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim.

Ben kendi çapımda bana verilen hayatı güzel yaşayanlardan oldum. Mutlu bir çocukluk, kitaplarla ve güzel dostlarla dolu bir hayatım oldu. Kitap ve insan biriktirmeyi becerdim en çok .

Ömrümün diğer yarısında ne yaparım bilmiyorum.
Sağlık diliyorum en çok  kendime,  2014 yazı bunu öğretti bana; en önemlisi bu.
Sevdiklerim, dostlarım, kitaplarım hep benimle olsun.
Haaa bir de gezeyim bol bol  :) görmediğim, merak ettiğim yerleri göreyim ...

Çok uzun bir yazı olmasın bu yazı. İyi ki doğdum ben. İyi ki geçiyorum bu dünyadan :)