Uzun yıllar önceydi.
On yaşını doldurmuş küçük kız, o yıl ortaokula başlamanın heyecanı içindeydi.
Uçsuz bucaksız bir alana kurulu olan, 6 yıl boyunca orta okul ve lise eğitimi göreceği okul hem tarihi binasıyla küçük kıza çok çekici geliyordu, hem de yeni bir çevreye girmekten ötürü çekingenlik yaşıyordu.
Beş yıl boyunca birlikte olduğu ilk okul öğretmeni ve arkadaşlarından ayrılıp, yeni bir hayata başlamanın tedirginliğini fazlasıyla hissettiği bir dönemdeydi.
Onun gibi ortaokul birinci sınıf öğrencileri, değişik dersler ve değişik öğretmenlerle yavaş yavaş tanışıyorlardı.
Öğretmenlerini sevmişti küçük kız.
Hele Türkçe öğretmeni, etkileyici ses tonu, öğrencilere yumuşak ve sevgi dolu yaklaşımı ve mükemmel Türkçe’si ile küçük kızın gönlünde taht kurmuştu.
Türkçe öğretmeninin değişik bir ders anlatış biçimi vardı.
Özellikle dilbilgisi derslerinde konuyu bir hafta önceden öğrencilerine verir, ertesi hafta konuya hazır olan bir öğrenciyi derse kaldırır, önce ona dersi anlattırır sonra da kendisi eklemeler yaparak derse devam ederdi. Öğrenciler de çok memnun olurdu bu durumdan.
Bir gün, yine ertesi haftanın ödevini verdi öğretmen öğrencilerine.
Konu, “ inceltme işareti ” idi.
Küçük kız, eve gidince dersine güzelce hazırlanmaya başladı.
Konuyu önce okudu, kendi kendine notlar aldı, sonra bir kaç kere annesine anlattı, ardından oyuncak bebeklerini karşısına alarak onlara da öğretmen edasıyla inceltme işaretini anlattı.
Ertesi hafta ders başladı; öğretmen her zamanki gibi : “Konuyu kim anlatmak istiyor?” diye sorduğunda, kız derse hazır olmasına rağmen yine de çekinerek parmağını kaldırdı.
Öğretmen arka sıralardan kalkan bu çekingen parmağı gördü ve kızı tahtaya çağırdı.
Küçük kızın kalbi yerinden fırlayacak gibiydi.
Heyecan içinde tahtaya geldi ve konuyu anlatmaya başladı, anlatırken örnekler de verdi;
“ kar, kâr – hala, hâla – adet, âdet- kağıt, kâğıt ”.
Anlattıkça ve öğretmen dahil bütün sınıfın onu dinlediğini fark ettikçe heyecanı geçti.
Sunum bittikten sonra öğretmenine baktı.
Öğretmen yüzüne memnuniyet ifadesi yerleşmiş bir tebessüm içinde şunları söyledi:
“ Evet çocuklar, arkadaşınız bu konuyu o kadar güzel anlattı ki, benim bir şey eklememe gerek kalmadı. Hepinizin önünde O’na teşekkür etmek istiyorum, arkadaşınıza kocaman bir aferin.,,
Kıza ismini ve okul numarasını sordu, kız da ismini ve okul numarasını söyledi...
O gün küçük kız hayatının dönüm noktalarından birini yaşamıştı.
Kendine daha çok güvenmiş, o ürkek serçe çekingenliği azalmış, okuluna, yeni arkadaşlarına daha da alışmıştı artık.
* * * * *
Sevgili Öğretmenim;
Açık mektup nasıl yazılır bilmiyorum, tıpkı bu mektubun size ulaşıp ulaşmayacağını bilmediğim gibi.
30 yıl geçti aradan ama bazı şeyler unutulmuyor öğretmenim.
Siz beni okuttuğunuz yüzlerce öğrenciniz arasından hatırlamıyor olabilirsiniz, şunu bilmenizi isterim ki; yıllar önce derse kaldırdığınız, anlatımını çok beğendiğiniz o çekingen küçük kız, sizi hep sevgi ve saygıyla anmaya devam ediyor.
Siz yıllar önce o gün, belki de farkında olmadan, o çok bilinen “ deniz yıldızı ” hikayesindeki gibi okyanusa bir deniz yıldızı fırlattınız öğretmenim ve şimdi o deniz yıldızı da eğitim yolunda bir çok deniz yıldızını okyanusla buluşturmaya devam ediyor.
Yeni dilbilgisi kurallarına göre bazı kelimelerden kaldırılmış olsa da “ hâla ,, gerektiğinde inceltme işaretini kullanıyor.
Sizin ve sizin şahsınızda eğitime gönül veren tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.
Saygı ve özlemle ellerinizden öperim sevgili öğretmenim.
“ ÖZLEM ÖZAD
1- G 2449
KADIKÖY KIZ LİSESİ
1978 - 1979 Öğretim Yılı ,,
Fotoğraf : http://www.kadikoykizlisesi.org/
On yaşını doldurmuş küçük kız, o yıl ortaokula başlamanın heyecanı içindeydi.
Uçsuz bucaksız bir alana kurulu olan, 6 yıl boyunca orta okul ve lise eğitimi göreceği okul hem tarihi binasıyla küçük kıza çok çekici geliyordu, hem de yeni bir çevreye girmekten ötürü çekingenlik yaşıyordu.
Beş yıl boyunca birlikte olduğu ilk okul öğretmeni ve arkadaşlarından ayrılıp, yeni bir hayata başlamanın tedirginliğini fazlasıyla hissettiği bir dönemdeydi.
Onun gibi ortaokul birinci sınıf öğrencileri, değişik dersler ve değişik öğretmenlerle yavaş yavaş tanışıyorlardı.
Öğretmenlerini sevmişti küçük kız.
Hele Türkçe öğretmeni, etkileyici ses tonu, öğrencilere yumuşak ve sevgi dolu yaklaşımı ve mükemmel Türkçe’si ile küçük kızın gönlünde taht kurmuştu.
Türkçe öğretmeninin değişik bir ders anlatış biçimi vardı.
Özellikle dilbilgisi derslerinde konuyu bir hafta önceden öğrencilerine verir, ertesi hafta konuya hazır olan bir öğrenciyi derse kaldırır, önce ona dersi anlattırır sonra da kendisi eklemeler yaparak derse devam ederdi. Öğrenciler de çok memnun olurdu bu durumdan.
Bir gün, yine ertesi haftanın ödevini verdi öğretmen öğrencilerine.
Konu, “ inceltme işareti ” idi.
Küçük kız, eve gidince dersine güzelce hazırlanmaya başladı.
Konuyu önce okudu, kendi kendine notlar aldı, sonra bir kaç kere annesine anlattı, ardından oyuncak bebeklerini karşısına alarak onlara da öğretmen edasıyla inceltme işaretini anlattı.
Ertesi hafta ders başladı; öğretmen her zamanki gibi : “Konuyu kim anlatmak istiyor?” diye sorduğunda, kız derse hazır olmasına rağmen yine de çekinerek parmağını kaldırdı.
Öğretmen arka sıralardan kalkan bu çekingen parmağı gördü ve kızı tahtaya çağırdı.
Küçük kızın kalbi yerinden fırlayacak gibiydi.
Heyecan içinde tahtaya geldi ve konuyu anlatmaya başladı, anlatırken örnekler de verdi;
“ kar, kâr – hala, hâla – adet, âdet- kağıt, kâğıt ”.
Anlattıkça ve öğretmen dahil bütün sınıfın onu dinlediğini fark ettikçe heyecanı geçti.
Sunum bittikten sonra öğretmenine baktı.
Öğretmen yüzüne memnuniyet ifadesi yerleşmiş bir tebessüm içinde şunları söyledi:
“ Evet çocuklar, arkadaşınız bu konuyu o kadar güzel anlattı ki, benim bir şey eklememe gerek kalmadı. Hepinizin önünde O’na teşekkür etmek istiyorum, arkadaşınıza kocaman bir aferin.,,
Kıza ismini ve okul numarasını sordu, kız da ismini ve okul numarasını söyledi...
O gün küçük kız hayatının dönüm noktalarından birini yaşamıştı.
Kendine daha çok güvenmiş, o ürkek serçe çekingenliği azalmış, okuluna, yeni arkadaşlarına daha da alışmıştı artık.
* * * * *
Sevgili Öğretmenim;
Açık mektup nasıl yazılır bilmiyorum, tıpkı bu mektubun size ulaşıp ulaşmayacağını bilmediğim gibi.
30 yıl geçti aradan ama bazı şeyler unutulmuyor öğretmenim.
Siz beni okuttuğunuz yüzlerce öğrenciniz arasından hatırlamıyor olabilirsiniz, şunu bilmenizi isterim ki; yıllar önce derse kaldırdığınız, anlatımını çok beğendiğiniz o çekingen küçük kız, sizi hep sevgi ve saygıyla anmaya devam ediyor.
Siz yıllar önce o gün, belki de farkında olmadan, o çok bilinen “ deniz yıldızı ” hikayesindeki gibi okyanusa bir deniz yıldızı fırlattınız öğretmenim ve şimdi o deniz yıldızı da eğitim yolunda bir çok deniz yıldızını okyanusla buluşturmaya devam ediyor.
Yeni dilbilgisi kurallarına göre bazı kelimelerden kaldırılmış olsa da “ hâla ,, gerektiğinde inceltme işaretini kullanıyor.
Sizin ve sizin şahsınızda eğitime gönül veren tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.
Saygı ve özlemle ellerinizden öperim sevgili öğretmenim.
“ ÖZLEM ÖZAD
1- G 2449
KADIKÖY KIZ LİSESİ
1978 - 1979 Öğretim Yılı ,,
Fotoğraf : http://www.kadikoykizlisesi.org/
5 yorum:
çok güzel ya çok güzel. biliyor musun okunmasa bile bu mektup o yüreğe bir şekilde ulaşır eminim buna :))
Sağol canım.
Bence de.
Sevgilerimle...
Merhalar, meslektaşız demek. Ne güzel bir mektup çok içten.
Evet Sevgili Muhabbet Çiçeği.
Meslektaşız ya, ne hoş.
Teşekkür ederim beğendiğin için.
Sevgilerimle...
Evet Sevgili Muhabbet Çiçeği.
Meslektaşız ya, ne hoş.
Teşekkür ederim beğendiğin için.
Sevgilerimle...
Yorum Gönder