12 Ağustos 2008 Salı

Ağustosta Üşümek


Yıl 1984’dü.

Aylardan ağustos.

Hava sıcak.



Öyle bir sıcak ki insanın içine işlemiş.

Antalya halkı klima ile tanışık değil henüz, çünkü ağaçlar bol ve deniz var hepsinden öte mavi ile yeşilin birbirine karıştığı tertemiz bir deniz, adı gibi Akdeniz.

Antalya’da yaşayanlar bilir, Konyaaltı sahilleri henüz “Beachpark”a dönüşmemişti o zamanlar, tahtadan obalar vardı Belediye’ye ait.

Yaz tatilinin olmazsa olmazıydı o obalar. Antalyalı olup da Konyaaltı’ndaki obalarda anısı olmayan yoktur sanırım.

O sıcak ağustos günlerinden birinde, güneş sabahtan beri bulutların arasına gizlenmişti, garip bir nem vardı ve yağmur yağacakmış gibiydi hava.. Güneş gökyüzünde bulutlarla saklambaç oynarken yine de herkes denizin keyfini çıkartıyordu. Akşam üzerine doğru, gök gürültüsü ve şimşeğin ardından yağmur yağmaya başladı.

Kavak yellerinin en hızlısının başımızda estiği günler olduğu için biz kahkahalar içinde denizin keyfini çıkarmaya çalışıyorduk.

Biraz sonra büyük bir fırtına koptu.

Denizde kalınacak durum yoktu artık.

Tahta obalardaki tatilciler yağmurun azizliğine uğrarken ben Antalya’nın yağmuruna çocukluğumdan beri ilk kez tanık oluyordum. “ Buralara da yağmur yağıyormuş demek” diye düşünmekten alamamıştım kendimi.

Epey sürmüştü yağmur. Biz yağmur zedeler, serinlediğimiz için sevinsek mi, ıslandığımız için üzülsek mi bilememiştik.

****

Bilenler bilir bizim şehir şimdilerde yaz aylarında eskisinden de sıcak oluyor..

Gece klima veya vantilatör eşliğinde uyunuyor.

Çoğu kere uyku biçimi, sıcaktan uyuyamayıp sabaha karşı sızmak şeklinde oluyor.

Geçenlerde böyle gecelerin birinde, sıcak o kadar içime işlemiş, hatta o kadar yapış yapış olmuşum ki “ yağmur yağsa da yağan yağmurun altında sırılsıklam olsam” dedim.

Bulutlar dileğimi duymuş olmalı, dün akşam saatlerinde şahane bir yağmur yağdı Antalya’ya. Tıpkı 1984’deki o ağustos ayında olduğu gibi. Tam da dersimin bitiş saatiydi, eve gelmek üzereydim, yolda yakaladı beni ve eve gelene kadar gerçekten de sırılsıklam oldum. Kısa sürdü, olsun varsın, ben dün akşam Antalya’da ağustosta üşüdüm.

Yağmurun etkisiyle dün gece klimasız, vantilatörsüz rahat rahat uyudum.

Rüyamda babaannem ve babaannemin diktiği çınar ağacını gördüm. Ben doğmadan çok önce ölmüş babaannem, ne zaman Antalya’ya gelsek, ne zaman o ağaca dokunsam babaannemle el ele tutuşmuş gibi hissederdim kendimi.

Sonra yolun ortasında kalıyor diye kesmişlerdi güzelim ağacı. İşte O çınar ağacının gölgesindeydim dün gece rüyamda babaannemle birlikte. “Ağaç dikin kızım “ dedi babaannem. “Ağacın olmadığı yerde daha çoook yağmura hasret kalırsınız.”

Uyanınca şehir içinde rant uğruna binbir bahane ile kesilen ağaçları düşündüm ve acımasızca yanan / yakılan ormanları.

Ne demeli. Doğayı kendi elleriyle yok eden insanoğluna yazıklar olsun.

Kesilen ağaçlara, yakılan ormanlara selam olsun.

4 yorum:

beenmaya dedi ki...

şimdi hasret kaldık o yağmurlara...

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

kaldık ve umarım daha kötü günler görmeyiz canım arkadaşım.
Sevgilerimle...

vili dedi ki...

Merhaba..
Sizi arkadaş listeme ekledim, bir sakıncası yoktur umarım.
Gelip okumak, hatta arşive de bir göz atmak amacı ile :)

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Çok sevinirim Vili'ciğim.Çok memnun oldum.Ben de ekleyeceğim seni ve "maviye yolculuk"u listeme de yeni öğreniyorum buradaki sistemi yavaş yavaş olacak bir şeyler:))
Çok çok sevgilerimle...