25 Mart 2013 Pazartesi

UCUZ HAYATLAR ÜLKESİ



Batıl inaçlarım hiç olmadı benim.
Merdiven altından geçmişliğim çoktur mesela.
Sabahları işe giderken karşıma çıkan kara kediyi sevdikçe günüm güzel geçmiştir.
Bir tek nazara inanırım o da fiziksel olarak kanıtlanmış zaten.

13 rakamının uğursuzluğunun da batılılar tarafından uydurulduğunu okumuştum bir yerlerde. 13ü de severim ayrıca doğum günleri çeşitli aylarıın 13üne rastlayan çok can dostum vardır.

Fakat 2013'ü sevemedim ben !!!! Ya da sonu tek rakam olan yıllarla bir problemim var !!!

Geçenlerde ciddi bir hastalığa yakalanan yakın çevremdeki bir arkadaşımın durumunun daha da ciddileştiğini öğrendim. Çok üzüldüm.

Yine çok samimi bir arkadaşım babasını kaybetti iki gün önce.

Yeni yıl girdiğinden beri aramızdan ayrılan ünlüleri saymak istemiyorum bile.

Fakat 13 rakamının uğursuzluğuna inancım son yaşadığım olayla iyice katmerlendi.

Cuma günü; bir arkadaşıma rastladm. Kaldırımda ayaküstü sohbete başladık ve o sırada geri geri gelen bir kamyonet az daha bana çarpıyordu.

Bazı şeyler an meselesi. Kamyonetin farkına varıp kendimi kenara atışım ve kamyoneti kullanan - öküz-ün son anda duruşu gerçekten an meselesiydi.

Kamyonetin kaldırımda ne işi var diye sorabilirsiniz. E burası Antalya. Kaldırımda kamyonet, motosiklet, elektrikli motosiklet falan olabilir. Hatta  utanmasalar otobüsle bile kaldırımda gezebilir buranın ahalisi.

Kendime geldikten sonra bütün mahallaeyi nasıl ayağa kaldırdığımı, şoförü doğduğuna pişman ettiğimi, hızımı alamayıp trafik polisine şikayet ettiğimi uzun uzun anlatmayayım. Böyle bir ülkede yaşıyoruz işte. Ucuz hayatlar ülkesi burası; ne acı ...

Severek okuduğum bir kitap var bu günlerde. Karışık Kaset.

Geçmişi ve eski şarkıları özleyenler için şahane bir kitap.
Bu uğursuzluğun içinde ruhuma iyi geldi ya yeter bana.
Sırada Düğümlere Üfleyen Kadınlar var. Onun da çok güzel bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Hayat devam ediyor; her şeye rağmen okumaya, keyif alarak yaşamaya  devam ...



4 Mart 2013 Pazartesi

MART KAPIDAN BAKTI



Tam da 1 Mart gecesi, şubatı selametle uğurlamışken, mart giriverdi içeri.

Kapıdan baktı ve hain bir sırıtışla, bana sabaha kadar süren, bir diş ağrısı bıraktı.

Ağrıdan uyuyamayan ben; hain martın ilk gününü yorgun  ve uykusuz karşıladım; laf aramızda uykumu alamadığım zaman berbat, çekilmez  biri  olurum; yanıma yaklaşılmaz; o derece yani.

Bu durumda  günü  diş ağrıları içinde geçirmemek ve daha fazla çekilmez olmamak için soluğu diş doktorumda aldım.
Hani hastalık hastası tipler olur ya, o doktor senin bu doktor benim gezerler;  kendimi böyle hissettim.

Doktor dişlerimin genel durumunu pek iyi görmedi ve benden " panaromik diş filmi " çektirmemi istedi. Bu " panaromik diş filmi "  acaip bir şey. Dişin köküne kadar görmek mümkün.

Film çekildikten sonra bir de ne görelim; alttaki en son  azı dişimde sıkıntı var.  Enteresandır; dişimin kökü kendi içinde çengel gibi kıvrılıyor.
Doktor dişi kurtarmamız gerektiğini, çünkü bu dişin asla çekilemeyeceğini söyleyerek tedaviye başladı.

Şu kompresör gibi dişi oyan alet var ya, ben onunla aramı hiç düzeltemedim.
Zaten yollardaki kompresör sesine de tahammülüm yoktur !! - Konumuzla pek alakası yok ama öyle - .

Bu arada alt dişlerimde de sorun olduğunu ve bunların da tedavisinin yapılması gerektiğini söyledi doktorum.
Bu tedavinin de bir ay süreceğini - özellikle - belirtti ve ben 2013'ün Mart ayını, takvimlerime  baharın başlangıç ayı olarak değil; diş tedavi ayı olarak kaydettim !!! Olsun fark etmez; bahar  benim gönlümde zaten; dişlerim sağlam olsun yeter değil mi ama?

Şaka bir yana, diş ağrısı hiç bir şeye benzemiyor. Ben ki, dişlerime çok özen gösteririm; kendim gösterdiğim gibi oğlumu da diş fırçalama ve diş bakımı konusunda eğitmeye çalışırım ( bu konuda ne kadar başarılı olduğum ayrı bir yazı konusu olsun, sanmayın ki çocuk severek ve isteyerek diş fırçalıyor, bu yazıyı yazarken bile - anne ben bu gece diş fırçalamıycam -diye benimle pazarlık yapıyor !!! )  demek ki yetmiyor.

Neyse bu günlerde böyleyim işte; mart gelir gelmez kapıdan baktı; bana bir diş ağrısı bırakıp  kaçtı.
Oysa şubat giderken marta tembih etmiştim; ocak, şubat bizi üzdü bari sen üzme diye ... Söz dinlemiyor, üzmeye devam ediyor, Müslüm Baba da gitti.
Bahar gelsin istiyorum artık, fotoğraftaki ağaç gibi biz de çiçeklenelim :)