Ben beyaz dut severdim, sen inadına ve illa ki kara duttan vazgeçmezdin.
Dutları topladıktan sonra, kıtlıktan çıkmışçasına dut yerken sana, “ -Yavaş ye biraz !! Senden kaçıran mı var? Bak karnın ağrır sonra!!! “ dedirtmek en büyük keyfimdi, sen hiç bilmedin.
Şimdi düşünüyorum da, şairin sevgilisine yazdığı o şiiri sevme sebebim sen misin ve senin bahçendeki dut ağaçları mı acaba?
“ Kara dutum çatal karam çingenem,
Nar tanem nur tanem bir tanem… “
* * * *
Benim için bahar demek senin bahçen demekti.
Dut ağacı, kiraz ağacı, elma ağacı demekti.
Ortancalar, akşam sefaları, hanım elleri demekti.
Dutun rengi değil de toplanış biçimi hoşuma giderdi en çok.
Ağacın tepesine çıkıp aşağıya serilen kalın ve geniş bir örtünün üzerine dalları sallamak.
Dutların pıtır pıtır örtünün üzerine dökülmesini ağacın tepesinden izlemek.
Sana, “İn kızım aşağıya düşeceksin!!! Yok bu normal değil, bir kız çocuk bu kadar haylaz olamaz, bunda bir yanlışlık var “ dedirtene kadar ağaçta kalmak.
Ne şanslı çocuklardık biz.
Meyveyi dalından kopartıp yiyebildik.
* * *
Nereden nereye değil mi?
Sana yazmayı hep çok istedim ben.
Yazdım da üstelik. Hem de satırlar dolusu.
Sonra beğenmedim yazdıklarımı, seni anlatmaya yetmeyeceklerini düşündüğümden klavyemin “ delete ” tuşuna kurban verdim o satırları .
Biliyorum bu yazdıklarım da yetmeyecek de, yazdım yine de.
-“ O kadar cümleyi beğenmeyip, o- bilmem ne- tuşuna kurban etmişsin ya, şimdi nereden aklına geldi yazmak? “ diye sorduğunu duyar gibiyim.
Buralarda dut zamanı şimdi.
Bu şehrin sokaklarında o kadar çok dut ağacı var ki görsen inanamazsın.
Dutların hepsi de yerlere, dökülmüş ve ezilmişler, yolda yürüyen insanlar tarafından acımasızca üzerlerine basılmış ama gel gör ki pazarda bir küçük kutusunu 2 TL’ye satıyorlar. ( Sen 2 TL’yi de bilmezsin şimdi. Sen gittikten çok zaman sonra o bol sıfırları attılar paraların üzerinden, sizin gençliğinizde olduğu gibi paraların sıfırları azaldı artık, hiçbir şey değişmedi ama, hayat hâlâ o zamanlardaki gibi senin deyişinle pahalı ).
Sokaklarda ağaçlardan dökülerek ezilmiş, sahipsiz kalmış dutların pazarlarda bu fiyata satılması tuhaf geldi bana. Bunun için yazmak istedim sana.
Ne alakası var diye sorma sakın. Çok alakası var.
Sana teşekkür etmek istedim ben.
Bize çok mutlu bir çocukluk yaşattığın için, meyveleri dalından kopartıp yememize sebep olduğun için.
Ağaçlarını, çiçeklerini, bahçeni, herkese, gönlünü açtığın gibi bize de açmış olduğun için.
Yıllar çok çabuk geçiyor. Geride sadece anılar kalıyor.
Ben de seni o güzel bahçenle ve yaşadığın tüm acılarını göğüsleyen güzel yüreğinle hatırlıyorum.
Haa bir de zaman zaman sesini özlüyorum.
Sevdiğin kadının gözlerinin içine bakarak söylediğin o şarkıları, senin sesinden dinlemek istiyorum.
" Ölürsem yazıktır sana kanmadan
Kollarım boynunda halkalanmadan
Diyorlar kül olmaz ateş yanmadan,
Gönüller durulmaz dalgalanmadan... "
* * * * * *
" Sesinde şarkısı aşkın
Figan olup gidiyor
Bahara ermedi mevsim
Hazan olup gidiyor
O bitmeyen geceler
Viran olup gidiyor
Bahara ermedi mevsim
Hazan olup gidiyor
Yazık ki şu ömrüm
Ziyan olup gidiyor "
Sevdiğin kadının - “ Amaaaan beeey, torunların yanında söylediğin şarkılara bak. “ demesine rağmen, inatla söylemeye devam ettiğin o güzel şarkıları dinlemek istiyorum ama diyorum ya senin sesinden.
Öpüyorum ellerinden ve pamuk yanaklarından. Sevdiğin kadına da selam söyle benden.
Torunlarının içinde haylazlıklarından bıkmış olduğun torunlardan kız olanı. :)
Not: Bir oğlum oldu sen gittikten birkaç yıl sonra, bazı huyları tıpkı sana benziyor.
Ağaçlar, çiçekler, kedi ve köpekler en iyi dostları daha şimdiden.
Senin beni en çok şaşırtan huylarından birini almış inanamazsın , oturduğu yerde uyuyor tıpkı senin gözünde gözlüklerinle gazete okurken koltukta uyuduğun gibi.
Öyle uyuya kaldığı zamanlarda oğlumun yüzüne bakınca seni görüyorum.
Ne tuhaf değil mi?Artık bu dünya üzerinde olmasanız bile, bir biçimde bizimle yaşamaya devam ediyorsunuz her zaman.
11 yorum:
Canim Özlemim, sabah sabah actim senin sayfayi, hem okudum, hem agladim dedene, dedeme:( Benim dedecigimde, bana erik toplardi o kücücük erik agacimizdan, baska kimselere izin vermezdi, ben yiyeyim diye.
Huzur icinde yatsinsal, mekanlari cennet olsun...
Ne güzellerdi değil mi Belgin'ciğim ve o günler de öyle, çocukluğumuz, bir daha geri gelmeyeceğini bildiğimiz, aklımızdan da kalbimizden de çıkaramadığımız anılarımız.
Sevgilerimle canım.
böyle anlarım olmadı benim nasıl imrenerek okudum biliyor musun. nasıl güzel anlara, anılara ve daha önemlisi yüreklere sahip olduğunun farkındasın ya ne güzel...
işte ben de o 150 senelik dut ağacının dibinde konuklarımı ağırlayacaktım. Hem beyaz hem de siyah dut var bizim harmanda... Annem abbam başlar artık dutlar geçemden kaynatalım demeye... çok çok güzeldi hem dedeyi hem dut'u bir araya getirip yazmak.
Ne güzel, değerini bil o 150 yıllık dut ağaçlarının Yıldız'cığım. O kadar azaldı ki, meyveyi dalından koparıp yiyenlerin sayısı.
Sevgilerimle...
Kesinlikle çok şanslıydık Nily'ciğim.
Sezen Aksu'nun o unutulmaz şarkısındaki " Son Sardunyalar " a benzetirim bizi hep.
Sevgilerimle...
Çocukluk anılarım her zaman söylerim ya, dokunabileceğim kadar yakın ama bir yıldız kadar uzak artık bana Beenmaya'cığım.
Sevgilerimle...
Eskilerden bir dut ağacı geldi aklıma. Çevresi iki katlı ahşap evlerle dolu kocaman bir meydanın tam ortasındaydı. Öylesine azametli bir görüntüsü vardı ki! Dallarına çıkıp sallardı büyük ablamlar. Ben de aşağıdaki örtünün bir ucundan tutardım mutlaka. Bizler şanslıydık Özlemciğim... Hem de çok şanslı...
Çok şanslıydı hem de Yeşim'ciğim, çoook.
İyi ki kıyısından kenarından yakaladık o günleri diyorum şimdi...
Meyveyi dalından kopartıp da yemek nasıl bir duygu merak ediyorum.
Bol bol ağaç dikersek bulunduğumuz yerlere, onlar meyve verdikçe, dalından koparıp yeme şansımız olur Melis'ciğim her zaman.
Yorum Gönder