Oturduğumuz evin tam çaprazında kalan apartmanın giriş katında iki odalı, odalarından biri apartmanın bahçesine bakan küçük sayılabilecek bir dairede yaşardı.
Yılların zamansız beyazlattığı saçlarını kısacık kesip doğal haline bırakmıştı.
Çok samimi ve doğal bir havası vardı. Haftada bir gün evine gelen, evini derleyip toplayan tombul yanaklı, güler yüzlü kadın haricinde hayatına kimseye ihtiyaç duymadan devam ederdi.
Hiç evlenmemiş olduğundan, çocuğu da yoktu.
Çocuk özlemini mahalledeki çocuklarla giderirdi.
O’ndan geriye hatırladığım ayrıntılardan biri de, apartmana ait bahçenin içindeki kedilerle olan dostluğu idi. Biz mahallenin çocukları ve bahçenin kedileri, O'nun hayatının son dönemlerine eşlik ediyorduk farkında olmadan.
Söylenenlere göre, zamanında bir gence aşık olmuştu. Sevdiği genç de O’na, ama evlenmeleri için aralarında onların önemsemediği, başkalarının fazlasıyla önemsediği bir “engel” vardı.
Bu engel onun okumasını da olanaksız hale getirmişti. Oysa bize sık sık söylediği üzere, en büyük hayali öğretmen olmaktı.
Çocukken geçirdiği bir hastalığın yanlış tedavisi gözlerindeki ışığı zamansız alıp götürmüştü. O bunu önemsememiş ve sımsıkı bağlarla tutunmuştu hayata.
Bizi her görüşünde “ Çocuklar, her zaman gelin evime ve bahçeye, sesiniz kuş cıvıltısı gibi geliyor bana, dinleniyorum sesinizi duydukça ,, ve bazen de, “ Mutlaka okuyun çocuklar, iyi bir meslek sahibi olun, ben çok istedim öğretmen olmayı, görmüyorsun dediler, okumama engel oldular, kendimi hep dışlanmış hissetmeme sebep oldular, bir gün gelecek bunlar aşılacak çocuklar, daha aydın daha bilinçli bir ülke olacak bu ülke. Siz büyüyeceksiniz dünya değişecek, birlik olun, birbirinize destek olun, o zamana kadar ben belki de çoktan gitmiş olurum bu dünyadan ” derdi.
Gerçekten de birkaç yıl sonra ayrıldı aramızdan.
O zamanlar yedi sekiz yaşlarında çocuklardık. Bizim için,
“ dışlanmak”, “engel” ,
“ dünyanın değişmesi ” kelimelerini anlamak çok kolay değildi.
Yıllar geçti, büyüdük.
Bizi çok seven yaşlı teyze haklı çıktı, dünya hızla değişiyordu..
Geçtiğimiz günlerde Bureneros “ Hayırlı bir iş için fikrim geldi “ diyerek çok güzel bir başlangıç yaptı.
Görme engelli arkadaşlarımızın blog okumalarını sağlamak için fikirler geliştirdi.
http://laparagas.blogspot.com/
ve pek çok arkadaşımız (Benim bildiklerim, Uzağa giden kadın, Evren, Beenmaya ) kendi olanakları ile ve fikirleriyle O’na destek vermekteler.
Şimdi biz, yıllar öncesinin çocukları, hep birlikte, engelli olmak hayatlarımıza engel olmasın diye el ele tutuştuk.
Yıllar öncesinden bunları tahmin eden yaşlı teyze bu gün aramızda olsaydı, bu girişimlerden ötürü eminim ki çok duygulanır ve gurur duyardı.
*** “ Görme Özürlü kişi, himayeye muhtaç, acınacak ve çaresiz bir insan değildir. O, diğer insanlardan çok farklı, olağanüstü yetenekleri olan ve başkalarının duyamadığı sesleri duyan, mucizevi bir yaratık da değildir. Diğer insanların sahip olduğu olumlu ve olumsuz özelliklerin hepsi onda da mevcuttur. Görme özürlüler arasında da başarılı olan, başarısız olan, yetenekli olan, yeteneksiz olan, bencil olan veya toplumun çıkarlarını düşünen insanlar bulunabilmektedir. Yani görme özürlü de herkes gibi bir insandır.
Farklı yazı sistemini kullanarak o da aynı kitapları okur. Farklı metotlarla aynı bilgileri ve aynı eğitimleri alır. Diğer insanlarla aynı okulları, aynı işyerlerini, aynı caddeleri, aynı eğlence yerlerini paylaşır. Kısacası görme özürlü olmak diğer insanlardan farklı bir kişiliğe sahip olmak demek değildir.”
*** www.engellerikaldiralim.com
11 yorum:
canım benim çok sağolasın emeğin, düşüncen ve desteğin için...evet bütün engelleri kaldıramayız belki ama hepimiz birinin ucundan tutarsak belki de ışık oluruz bir nebze gözleri, yürekleri için en önemlisi umutları için öyle değil mi...
yüreğine sağlık...
katkılar çoğaldıkça bir olmak mümkün... elele vermek önemli olan herhangi bir ayrım yapmadan... sevgiler...
Kesinlikle Evren'ciğim, el ele tutuştuk bile.
Sevgiler benden.
Ayyy pardon 6 ay demek istemistim 60 olmus:))
Türkiye'deki engelli sayısını düşündüğümüz zaman, gündelik yaşamda bu kadar az olmalarına aslında hayret etmemiz gerekiyor. Ancak ne yazık ki ne eğitim, ne medya, ne de günlük hayatı sürdürmek için yapılan hiç bir uygulama bu insanların yaşamlarını kolaylaştıcı türden değil. Tabii ki eskiye oranla bir takım kampanyalarla bu konuya ilgi çekilmeye çalışılsa da sanırım daha çok çalışmamız gerekiyor bu konuda.
Bizim yapmaya çalıştıklarımız, o çok eski hikayedeki gibi, okyanusa bir deniz yıldızı daha fırlatabilmek aslında Yeşim'ciğim.
Birilerinin hayatlarını azıcık bile olsa farklı kılabilsek bile ne mutlu bize.
Belki asıl ilgilenmeleri gerekenleri de uyandırmış oluruz, her şeyi görmezden gelme uykularından...
Allah kendisine dua etmesini istediği insanlara hastalık, zulüm, dert, engel verirmiş... Geçen akşam bunu duydum da düşündüm. İnandım hani de... Sırf bu yüzden hayatı dört dörtlük yaşayanlara karşı içmde acıma duygusu başladı...
Bunu ilk kez duydum ben de. Gerçek midir acaba?
Önemli olan o engellerle başa çıkabilmektir, dualar ise güç verir insana.
Sevgilerimle Yıldız'cığım.
Bizim yaşadıklarımız onlarınki yanında okadar küçük kalıyor ki, bazen dert ettiğim küçük şeylerden utanıyorum.
Ve böyle böyle, bunları düşüne düşüne büyüyorsun işte Melis'ciğim.
Biliyorum Şahin'ciğim, tereddüt etmeden ararım seni, kesinlikle birlik içinde olmamız gerek.
Yorum Gönder